İki kez gericilerin hedefi haline gelen İBB’nin Feshane’de açtığı “Ortadan Başlamak” sergisinin küratörü BirGün Pazar’a konuştu. Yaman, “Karşımızda inanç kültürü üzerinden, kamufle edilen vahşi kapitalizmin çıkar ve talan hedefi var. Şimdi büyükşehir belediyeleri hedefte, onları elde etmek her şeyden önemli” dedi.

İnanç kamufleli vahşi kapitalizm
Fotoğraflar: İBB

Söyleşi: Işıl Çalışkan

AKP iktidarı Cumhurbaşkanlığı seçiminin üzerinden henüz 1,5 ay geçmişken sanata ve sanatçılara yönelik baskıları artırıyor. Öyle ki Sanat Özgürlüğü’nü İzleme Platformu’nun son 6 aylık raporuna göre son 6 ayda tam 15 kültürel etkinlik yasaklandı. Raporda yine 6 ayda sanata yönelik 27 hedef gösterme, hakaret, tehdit ve saldırı gerçekleştirildiği belirtildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Eyüpsultan’da bulunan Art İstanbul Feshane’de yer alan “Ortadan Başlamak” isimli sergisinin iki kez gericilerin hedefi haline gelmesi de bunlar arasında yer alıyor. Eserlerin “milli ve manevi değerlere hakaret” içerdiğini öne süren grup saldırı esnasında bir heykele zarar vermişti. Saldırılara yönelik tepkiler sürerken 30 Eylül’e kadar uzatılan serginin küratörü ve Karşı Sanat Koordinatörü Feyyaz Yaman ile konuştuk. 

Ortadan Başlamak isimli serginize iki kez saldırı girişiminde bulunuldu. Öncelikle neler hissettiniz?

Daha önce 2005 yılında Karşı Sanat Çalışmaları’nda yaptığımız, 6-7 Eylül Olayları Sergisi’ni hatırladım. Askerî Yargıç F. Çoker’in ölümünden sonra açıklanacak kaydı ile Tarih Vakfı’na bıraktığı dava belgelerinin ve fotoğraflarının sergisiydi. Devlet görevlisi kışkırtıcıların ölüm, soygun, yağmacılık ve tecavüz gibi utanç dolu saldırılarının belgelerine, yine milli değerlerimiz adına gösterilen tahammülsüzlükle karşı karşıya kalmıştık. 

Kutsallaştırılan değer ve norm ardına saklanan ikiyüzlü talan siyaseti. Suçun panik hali.

CAN PAZARINDA YAŞAM

Sergi neden gericilerin hedefi haline geldi sizce?

Turgut Özal’ın “serbest piyasa” ekonomisinin tamamlayıcısı AKP oldu. Tüm sosyal kazanımların iptalinden öte, nefes almanın bile faturalandırıldığı bir dünyada, “can pazarında” yaşamaya çalışıyor insanlık. Bildiğimiz dünyanın sonunu bu siyasi rejim yaşattı. Göçle gelen gecekondu insanları, bir daha mahallelerinden sürülüp yerine gökdelenler inşa edildi. Rantiye uğruna hukuk askıya alındı. Bir müteahhit mimar ve bürokrat oligarşisi despotizmi kuruldu. Aile, mahalle, inanç kültürü olarak ne varsa “mal” oldu. Herkesin Allah’ı para olan bir topluluk düzeni, tüm bireyleri ve değerlerini paramparça etti. Ve şimdi, tıpkı Gezi Direnişi’ndeki gibi, penguenleri ekrana almanın çözüm olamadığı bir gerçeklikle karşı karşıya kalınca, suçluluk refleksi çalıştırılmaya başlandı. Bildiğimiz linç kültürü, ötekileştirme yerine düşmanlaştırma kültürü servis ediliyor: “Vurun Kahpeye.” 

Seçimin üzerinden henüz 1,5 ay geçmişken bu saldırılar tesadüf mü?

Saldırıların hiçbir tutarlı açılımı yok. Müzelerde, Güzel Sanatlar Okulu müfredatında, Cumhurbaşkanı açılışlı sergilerde olan sanat eserleri şimdi kâfirleştirildi. Sergide yer almayan görüntüleri medyada yerleştirip o imgeler üzerinden “keçi” heykeli satanistlikle suçlanıyor. Melih Gökçek’in Ankara’da tescilli ürün haline getirdiği hayvan heykelleri marketlerde “şifa” ürün olan keçi peyniri mundar oldu. Bunların bir anlam çerçevesinden tartışılması imkânsız. Çünkü faşizmin mantığı, düşmanlaştırdığı ötekiyi yok etme üzerine çalışır. Ne yazık ki bu durumun “gericilikle” alakası yok. Karşımızda inanç kültürü üzerinden, kamufle edilen vahşi kapitalizmin çıkar ve talan hedefi var. Teknolojiye, yeni dünyanın her türlü değişimine açık ve uyumlu bir yıkım kültürü, engel gördüğü her şeyi ortadan kaldırma pragmatizmine sahip. Arzunun önündeki hiçbir şeye tahammülleri yok. Bu amaçla her şey araçsallaştırılabilir. Şimdi araç olarak büyükşehir belediyeleri ihtiyaç, hedef de onları elde etmek her şeyden önemli.

Siz bu gericiliğe karşı muhalefetten yeterince destek gördüğünüzü düşünüyor musunuz?

Siyasi deneyimi olan birey ve kurumlar dışında destek görmüyoruz. Her yerdeki suskunluk burada da geçerli. Ben buna “korku” demiyorum. Sessiz eleştiri her zaman derinden ve dipten çalışır. Toplumsal muhalefet Moby Dick – Beyaz Balina’ya benzer. Nerden ve ne zaman yüzeye çıkacağı belli olmaz. Hep oradadır. Asıl olan Ahap Kaptan’ın korkusudur.

Feyyaz Yaman

DEĞİŞMEYEN KALAMAZ

Son 6 ayda tam 15 etkinlik yasaklandı. Sizin serginize de 2 kez saldırı girişiminde bulunuldu. “Ortadan Başlamak” sergisi değişimin önemine vurgu yaparken gericilerin hedefi haline gelmesi ironik değil mi?

İktidar erkinin yolu daralıyor… Bir sazan tuzağına girmenin telaşındalar. Geleneksel refleksle “yasak”ların peşindeler. Ama yine geleneksel tabirle, mızrak çuvala sığmıyor. Saldırılar artıyor, artacak da. Artık kültürel alana, sınır gözetmeden yayıldı. Tüm yaşam biçimimizi hedefliyor. Artık inanç kesiminin, hümanist değerleri üzerinden, muhafazakâr demokrat tanımı yok. Radikal sağın küresel yükselişi, antikapitalist Müslümanı yuttu. Seyyid Kutub’un “Yol”u Müslüman Kardeşlerden, IŞİD’e dönüşerek, sermayenin paralı askerleri olarak WAGNER’leşti. Değişimin zorunluluk teorisi herkes için kaçınılmaz. Serginin işaret etmeyi hedeflediği şey de bu zorunluluktu. Mekânın “Feshane” olarak taşıdığı anlam modernleşmenin, sanayi devriminden, fabrikalaşmadan ve metalaşmadan geçtiğinin Bellek Mekân olması. Tüm toplumun, gündelik yaşamın değişiminin zorunluluğunu, sembolik göstergeler üzerinden sürdürür. Sarık’tan, Fes’e, oradan Şapka’ya geçiş; Mehter’den, Muzika-i Hümayun’a yani Bando’ya geçiş nasıl elzemse, kültürün sembolik tüm değerleri de aynı dalganın üstünde sörf yapmak zorundadır. Gelen-ek dediğimiz şey gelen-ek’tedir. Değişmeyen kalamaz.