Almanların “lebensmüde” diye bir kavramı var; ucu bazen intihara kadar çıkan bir “yaşam yorgunluğu”nu anlatıyor. Hayatın olağanüstü hızlı aktığı, güvencelerin ve dayanışmanın dibe vurduğu günümüzde, büyük ölçüde atomize olmuş Batılı bireylerin kendilerini “yaşam yorgunu” hissetmeleri doğal. Ama galiba Hitler Almanyası’nda ya da savaşın pençesinde çırpınırken, kitlesel bir yaşam yorgunluğu hissi olmuştur Almanlarda. Öyle zamanlarda insanı ayakta tutan dayanışmadır.

Bugünün Türkiyesi’nde; hele de Sur’da, Cizre’de, Silopi’de yaşayıp da “yaşam yorgunu” hissetmemek kolay değil. Hatta, Ankara’da, İstanbul’da bir üniversitenin oralara göre epey konforlu ortamında yaşarken bir bildiriye imza atanların “yaşam yorgunu” hissetmemesi de epey zor.

Çare; dayanışma yine. Durkheim, toplumsal bağların gevşek olduğu, bireyin bağlı olduğu grupla ilişkisinin iyice azalıp yalnızlık hissettiği durumlarda “bencil intiharlar”ın arttığını söyler.
İntihar, bu sosyolojik boyutun ötesinde, günümüz medyasının önemli haber konularından biri. O yüzden, intihar haberlerinin nasıl yapılıp nasıl yapılmaması gerektiği üzerine epey çalışma var.
Geçen gün, Doğan Haber Ajansı’nın geçtiği bir haber, kelimesi kelimesine ve aynı başlıkla birçok gazetede yer aldı: “13 yaşındaki Seyfi Can, ‘karne notları’ nedeniyle intihar etti.”

13 yaşında bir çocuk, neden “yaşam yorgunu” düşmüş olabilir sorusunun yanıtı aranmıyor haberde. Yanıt belli; karne notu yüzünden!

Çocuklarla ilgili haberlerin nasıl yapılıp yapılmayacağı üzerine de ilkeleri var gazeteciliğin. Çocukların kimliği gizli tutulur, verilmez. Bu haberde de, güya kimliği gizlemek için “K.” diye yazılmış soyismi. Ama hemen ardından açık adres veriliyor: “Kayseri’de… Kocasinan İlçesi Mithatpaşa Mahallesi Bulgurcu Sokak’ta…” oturuyor çocuğumuz.
Neden ve nasıl intihar ettiği tüm detaylarıyla, neredeyse pornografik bir yakın planla verilmiş. Akşam yemeğinden sonra odasına gitmiş, kendisini kemerle kalorifer borusuna asmış! Yakınları; “Ders notları kötüydü, bu nedenle bunalıma girmiş olabilir” demişler. Onlar “olabilir” demiş, ama haberde “karne yüzünden” olmuş bitmiş! Bir de fotoğraf var; karne dağıtımında bir çocuğun karnesine yöneldiğini gösteren.

İntiharı nasıl haberleştirmeleri gerektiğini bilmeli gazeteciler. Nasıl olmaması gerektiğini öğrenmek için, bulup bu haberi okusunlar.
İntihar son derece karmaşık bir olay. Hemen her zaman birden çok nedeni vardır ve çoğunlukla da temelde tedavi edilmemiş bir psikolojik hastalık yatar. Batı’da yapılan araştırmalar, intiharların temelinde yüzde 90 oranında psikolojik hastalıklar ve madde kullanımı yattığını gösteriyor.

İntihar, bir kamusal sağlık konusudur ve gazeteci için asıl haber değeri toplumu bu konuda aydınlatma olanağı sunmasında yatar.
Bir haberde intiharı; ‘İşsiz kaldı’, ‘Boşandı’, ‘Kötü not aldı’ gibi tek nedene bağlı göstermek en vahim hatadır. Genelde olumlu bir özellik olan çarpıcı başlıklardan kaçınmak gerekir. Başlıkta “intihar” demek de doğru değildir; “13 yaşındaki Seyfi Can, ‘karne notları’ nedeniyle intihar etti” yerine, “S.C. 13 yaşında ölüme gitti” gibi bir başlık yeğlenmelidir.

Haberde asla yöntem, detay olmamalıdır. Sansasyonal bir dil kullanılmamalı, yakınlardan nedene dair alıntılar yapılmamalıdır. Mümkünse uzmanlardan intihar eğilimi belirtileri ve önlemler konusunda görüş alınmalı, bir belirti hissedildiğinde nereye ve kime başvurulabileceğine dair bilgi verilmelidir. İntiharı romantize etmek ve kahramanlık gibi göstermekten kaçınılmalıdır. Girişimler “başarılı”, “başarısız” gibi nitelenmemelidir. Fotoğraf kullanımında dikkatli olunmalı, kesinlikle olayla doğrudan ilgili fotoğraf kullanılmamalıdır. Haber, ‘İntihar eden yakınım olsaydı, nasıl yazardım?’ empatisiyle yazılmalıdır.
Dünya genelinde 50’den fazla araştırma, aynı özelliklerle sürekli tekrarlanan intihar haberlerinin eğilimli bireylerin intiharını etkilediğini gösteriyor. O yüzden intihar haberleri özel bir dikkat ve sorumluluk gerektiriyor.
Keşke S.C. şimdi kartopu oynuyor olsaydı!