Çalışma ekonomisi uzmanı Dr. Atilla Özsever’le 1 Mayıs ve sonrasını, ekonomik krizi ve emek hareketinin bundan böyle nasıl bir rota izlemesi gerektiğini konuştuk. Atilla Özsever, yerel seçimlerle birlikte işçilerin, emekçilerin bir hareketlenme içine girdiğini, 1 Mayıs’ın bu coşkuyla tüm yurtta kutlandığını söyledi. Dr. Özsever, bundan sonraki süreçte işçi sınıfının hem sendikal, hem de siyasal alanda […]

İşçi sınıfı ağırlığını koymalı!

Çalışma ekonomisi uzmanı Dr. Atilla Özsever’le 1 Mayıs ve sonrasını, ekonomik krizi ve emek hareketinin bundan böyle nasıl bir rota izlemesi gerektiğini konuştuk. Atilla Özsever, yerel seçimlerle birlikte işçilerin, emekçilerin bir hareketlenme içine girdiğini, 1 Mayıs’ın bu coşkuyla tüm yurtta kutlandığını söyledi.

Dr. Özsever, bundan sonraki süreçte işçi sınıfının hem sendikal, hem de siyasal alanda ağırlığını hissettirmesi gerektiğini, sosyalist harekete de bu yönde görevler düştüğünü belirtti. Özsever’e sorduğumuz sorular ve yanıtları şöyle:

• 1 Mayıs’ı nasıl okuyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz?

1 Mayıs, hemen hemen tüm yurtta, büyük bir coşkuyla kutlandı, ciddi bir kitlesel katılım vardı. Sendikal merkezler farklı farklı yerlerde kutlama yaptılarsa da katılım büyük ölçüde yüksek düzeydeydi.

Bu coşku ve katılımda, 31 Mart yerel seçimlerinin önemli bir etkisi vardı. Erdoğan ve AKP’nin üç büyük kenti kaybetmesi ve iktidar partisinin oy oranının yüzde 40’ların da altına inmesi, bu coşkuyu ve yüksek katılımı ortaya çıkardı. Artık işçilerde AKP’nin de seçimi kaybedebileceği gerçeği, daha netleşti. Umut yeşerdi.

Mitinglerde ve etkinliklerde, emekçiler açısından ana tema, “Kıdem tazminatıma dokunma” sloganıydı. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin İstanbul Bakırköy’deki mitinginde bu temel slogan başat bir karakter taşırken Kocaeli’nde miting yapan Türk-İş’in etkinliğinde de ana tema buydu.

1 Mayıs mitingleri sonrasında işçilere, emekçilere daha fazla bir güven geldi. Bundan sonra daha organize, somut hedeflere dönük, sonuç alıcı etkinlikler düzenlenebilir. AKP de, bir ölçüde emekçi sınıfların tepkisini, duyarlılık alanlarını görmüş oldu.

• Önümüzdeki süreçte ekonomik politikalar ekseninde olumlu bir gidişat bekliyor musunuz?

Ciddi bir ekonomik kriz içindeyiz. İktisatçılar, ekonomik durgunluğun yanı sıra yüksek enflasyon ve işsizliğin giderek artmasını stagflasyon olarak niteliyorlar. Kuşkusuz önümüzdeki süreçte TL’nin ABD doları karşısındaki değer kaybının yüksekliği, işletmelerin kaynak sorunu ve borçları, işten çıkarmaların yoğunlaşması, AKP’nin ve özel kuruluşların ödeme zorunluluğunda kalacağı dış borçlar, bir de bunların üstüne dış politikadaki sorunlar eklenince hiç de iyi bir gidişattan söz edilemez. Her şeyi özelleştiren AKP hükümeti, milli piyangoyu da satma noktasına kadar geldi. Önümüzdeki süreçte sorunlar çok daha fazla büyüyecektir.

Emekçilere yansıması

• Krizin derinleşmesi emekçilere nasıl yansır?

Kuşkusuz ekonomik krizin derinleşmesi, hayatın daha da pahalılaşması, mutlak yoksulluğun artması, işten çıkarmaların ve işsizliğin yaygınlaşması anlamına gelir. Zaten daha şimdiden AKP iktidarı, KDV ve ÖTV oranlarını arttırmaya, benzin, doğal gaz, elektrik gibi halkın temel tüketim ürünlerine zam yapmaya başladı. Gıda ürünlerindeki fiyat artışları çok daha yüksek. Hazine ve Maliye Bakanı damat Berat Albayrak, 2019 yılında dolaylı vergilerin daha düşük tutulacağını ifade etse de gerçek hiç de öyle olmadı.

Bu koşullar, özellikle hayat pahalılığı, işsizlik ve işten çıkarmaların artışı, emekçi kesimi harekete geçirebilir. Nitekim, yerel seçimlerde de AKP’nin oy kaybetmesinde bu faktörler temel rol oynamıştır, denebilir.

• Ekonomik krizin yoğunlaştığı bu süreçte emek hareketinin rotası nasıl olmalı?

Türkiye işçi sınıfı hareketinin tarihine baktığımızda, emekçiler daha çok mutlak yoksullaşma ve ciddi hak kayıpları sonucunda harekete geçiyorlar.12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki 40 yıllık sürece baktığımızda, işçilerin neoliberal politikalar sonucu ciddi bir yoksullaşma içine girdiği, satın alma güçlerinde büyük düşüşler yaşadığı, sendikal haklarında önemli kayba uğradığı bir dönemde kitlesel eylemliliklerini arttırdığını görüyoruz.

Nitekim bu çerçevede, bulunduğumuz süreci bir ölçüde benzerlikler taşıması nedeniyle 1989 dönemiyle karşılaştırabiliriz. 12 Eylül askeri darbesinin ağır koşulları sonucu 1986’dan itibaren işçi sınıfında belli bir hareketlenme yaşandı, çeşitli sektörlerde grevler başladı. Mart 1989 yerel seçimlerinde iktidardaki ANAP’ın ciddi bir yenilgiye uğraması, birinci parti konumundan üçüncü parti konumuna düşmesi, İstanbul, Ankara ve İzmir büyükşehir belediyelerinin sosyal demokrat SHP tarafından kazanılması, işçi sınıfının özgüvenini artırdı.

1989 Bahar Eylemleri adı verilen süreç başladı. Mart ve Nisan 1989’da kitlesel eylemler yaygınlık kazandı. İşçi kesimi, 1989 kamu sözleşmelerinde büyük ücret artışları sağladı.

Tarihten hatırlatma

1991 seçimlerinde de Özal ve partisi ANAP iktidarı kaybetti, Demirel’in DYP’si ile Erdal İnönü’nün SHP’si koalisyon kurdu. Ancak SHP, bir süre sonra neoliberal politikalara arka çıkınca, işçi sınıfının desteğini kaybetti.

Günümüzde işçi sınıfı ve emekçiler, toplam istihdamın yüzde 68’ini oluşturuyor. Yani niceliksel olarak önemli bir güç. Ancak mevcut sendikal yapılar, bu niceliksel gücü harekete geçirecek potansiyelden çok uzak. Bu sendikal yapılardaki bürokratik mekanizmalar, ortak ve birleşik bir emek mücadelesinin yürütülmesinde ciddi bir handikap oluşturuyor.

Somut taleplere odaklanılmalı

Önümüzdeki süreçte somut talepler etrafında tabandan başlayacak bir emek hareketinin önemi büyüktür. Örneğin ücretlerin satın alma gücündeki ciddi gerileyiş, ekonomik krizle birlikte işten çıkarmaların yoğunlaşması, kıdem tazminatının fona devri, Bireysel Emeklilik Sistemi’nin (BES) zorunlu hale getirilip kıdem tazminatı fonuna entegre edilmesi, EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) gibi somut sorunlara yönelik talepler, emek mücadelesinin tabanda da birleşmesini ve harekete geçmesini sağlayabilir. Kamu çalışanlarının iş güvencesi de hedefte bulunuyor.

Bu çerçevede Kocaeli, Gebze, Eskişehir, İstanbul, İzmir gibi kentlerde yerel düzeyde oluşturulacak sendikal birlikler ya da yatay örgütlenmelerin meydana getireceği emek meclisleri, işçi, memur, işsiz, emekli, sigortalı, sigortasız tüm çalışanları kapsayacak şekilde tabandan bir çıkışı gerçekleştirebilir.

Tabandan yukarıya doğru oluşacak böyle bir harekette aydın desteği, emek kesimi-aydın/bilim insanı birlikteliği de ayrı bir önem taşımaktadır. Öte yandan birleşik emek hareketinin bir mücadele programı da ortaya konmalıdır. Ekonomik ve siyasal mücadelenin bütünlüğü de dikkate alınarak bu emek programının anti kapitalist bir perspektifi bulunmalıdır. Kuşkusuz işçi sınıfını ve emek kesiminin tümünü kapsayacak bir siyasal partinin inşası ve öncülüğü de büyük önem arz ediyor. İşçi sınıfının tüm bu sendikal, sosyal ve siyasal konulardaki etkinliğinde sosyalist harekete de önemli görevler düşüyor.