Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Bizim insanımız, anadilini yanlış öğrenmeye kararlı görünüyor! Doğru bilgi yerine yanlışa yönelme konusunda herkes özel bir çaba içinde sanki!

Örneğin “kabristan” yerine “kabristanlık” diyenlerin sayısı çoğalıyor. Bilgisunar üzerinden bir tarama yaparsanız, kamu kuruluşlarının resmi sitelerinde bile bu yanlış kullanımla karşılaşabilirsiniz. Dildeki bozulma öylesine yaygınlaşmış ki KKTC’nin başkentindeki gömütlüğün kapısında bile “Lefkoşa Belediyesi Kabristanlığı” yazıyor! Fotoğrafını çekerek BirGün’de yayımladım ama pek umursayan olmadı!

Bu gülünç söz neredeyse “galatımeşhur” sayılmak üzereyken evlere şenlik bir sözcükle daha tanıştık: “Mezbahahane!”

Değerli meslektaşımız Saim Tokaçoğlu, Halk TV’nin “Hafta Sonu Ana Haber” programında “Kaçak mezbahane” haberini dinleyince, kanala yönelik öfkesini sert bir iletiyle yansıtmıştı bana. Ben henüz bu haberin şaşkınlığı içindeyken daha ilginç bir bilgi geldi arkadaşımızdan. Meğer Tarım ve Orman Bakanlığı’nın web sitesinde de “mezbahane” sözü kullanılıyormuş! İnanmayanlar için kaynağını da yazalım:

-“Mezbahane Denetimleri Devam Ediyor (tarimorman.gov.tr)” 

-“MEZBAHANE HAYVAN KESİM YERLERİ VE HAYVAN PAZARLARINDA COVID-19 İLE HİJYEN TEDBİRLERİ HAKKINDA EĞİTİM VERİLDİ (tarimorman.gov.tr) 

Açıklamaya gerek var mı bilmiyorum. “Mezbaha”, Arapça bir sözcüktür. Türkçesi “kesimevi”dir. Bu sözün Arapça ve Farsçadan oluşan eşanlamlı karşılığı ise “salhane”dir. Ne Arapça ve Farsçada ne de Türkçede “mezbahahane” diye bir sözcük vardır.

∗∗∗

“VAKURLU DIŞ POLİTİKA”!

Uzun süre T. C. Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak görev yapan Fuat Oktay, KKTC’den de sorumlu bir bürokrattı. Lefkoşa’da yayımlanan Yenidüzen gazetesinin eski bir sayısında gördüğüm bir habere göre, önceki KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın bir açıklamasını eleştirirken, “Türkiye hakkında konuşmak onun çapını aşar” demiş Sayın Oktay ve sözlerini şöyle sürdürmüş: “Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yürüttüğü kişilikli ve vakurlu dış politikasının sonuçlarını, Doğu Akdeniz dahil her alanda almaktadır.” (Kaynak: “Oktay’dan Akıncı’ya tepki: “Hadsizlik ve talihsizlik”)

“Vakurlu dış poltika” sözünü okuyunca, “İyi ki “vakumlu” dememiş!” diye geçirdim içimden! Sahi, nereden çıkmıştı bu “vakurlu” sözü?

“Vakur” sözcüğü, “ağırbaşlı, olgun” anlamına gelen Arapça bir önaddır. “-lu” takısı eklenerek yeniden önad yapılamaz. Acaba Kıbrıs ağzında böyle mi kullanılıyor diye Orhan Kabataş’ın “Kıbrıs Türkçesinin Etimolojik Sözlüğü”ne baktım; orada da böyle bir söz yer almıyor.                                                                                                          

Evet, birilerinin kibrinden geçilmiyor ama kullandıkları Türkçenin niteliği bu!

Öz Türkçe sözcükleri ikide bir “uyduruk kelimeler” diye aşağılamaya kalkanlar eğer uydurma söz arıyorlarsa bunlara baksınlar! “Kabristanlık”, “mezbahahane”, “vakurlu” gibi gülünç uydurmalarla Türkçe nereye gidiyor?

∗∗∗

Yazım yanlışları vurgulanırken…

Bu görüntüyü Ali Sunar adlı okurumuz, “İnci Taneleri” dizisinin jeneriğinden çekip göndermiş. İletisinde diyor ki, “Yılmaz Erdoğan’ın sözcüklere hâkimiyeti oldum olası hoşuma gitmiştir. Son dizisinde de dilbilgisine, yanlış kullanımlara vurgu yapması güzel bir şey. Ama dilbilgisinin öne çıktığı bir dizinin açılışında ‘hikâye’ sözcüğünün şapkasız yazılması bir çelişki değil mi?

HAFTANIN NOTU

İşimiz Daha Bitmedi!

Hepimizi çok yoran uzun ve sancılı bir seçim dönemini geride bıraktık. Yakın bir gelecekte yeni bir sandık yarışı görünmüyor. Ama seçim bitti diye yan gelip yatmak yok! Daha çok işimiz var çünkü…

AKP’nin 22 yıllık baskıcı iktidarından bıkan halkımız, 14-28 Mayıs seçimlerinde köklü bir siyasal değişiklik bekliyordu. Bu olmayınca derin bir düş kırıklığı yaşandı ülkede. Moraller hayli bozuldu. Ama CHP’deki yönetim değişikliği ile muhalif kesimde yeniden bir toparlanma başladı. Emekçilerin ağırlaşan yaşam koşullarının da etkisiyle 31 Mart’ta ilerici güçler önemli bir başarı kazandı. Genel seçimlerdeki yenilgiden dokuz ay sonra gelen bu başarı herkese umut verdi. Asık yüzler, uzunca bir aradan sonra ilk kez güldü. “Birlikte davranırsak, dayanışma içinde olursak kazanırız” inancı geniş kesimlerde yeniden güç kazandı...

Sosyal demokratların yanı sıra sol-sosyalist partiler de bu seçim sonuçlarını çok iyi değerlendirmek ve emekçilerle kalıcı bağlar kurmanın yollarını arayıp bulmak zorundalar.

31 Mart’ta Saray’ın yüksek güvenlikli surlarında gedik açılmıştır ama halk düşmanı iktidar değişmemiştir. Dolayısıyla asıl işimiz bitmemiştir. Oligarşik bir çıkar ağına dönüşen AKP iktidarını ve tek adam rejimini demokratik yoldan değiştirmek, bugün de en ivedi görev olarak önümüzde durmaktadır.