İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 3. Uluslararası Film ve Müzik Festivali açış konuşmasını “tüm sanatçı dostları ve İzmirli sinemaseverleri sevgiyle kucaklıyorum” dedikten sonra şu dilekle bitiriyordu:  

-Güzel şehrimizde özgürlüğün tadını çıkarmalarını diliyorum!

İzmir ile birlikte anılmayı en çok hak eden kavram özgürlük, gerçekten de bu şehre çok yakışıyor. Türkiye’nin başka yerleşimlerinde yaşayanların İzmir’e geldiklerinde hemen fark ettikleri bir başka şey de, kadınların ne kadar güzel ve özgür oldukları… Hele mevsim yaz ise kılık kıyafet bakımından kendilerine bir sınırlama getirmeye ihtiyaç duymuyorlar. Bu aynı zamanda İzmirlilerin uygarlığını da gösteriyor. Kadınları tedirgin edecek “erkek bakışları” İzmir cadde ve sokaklarında devriye gezmiyor.

Peki o halde kim ya da ne geziyor?

Sanatsal etkinlikler, festivaller, sergiler, müzeler… Mesela dün sabah telefonla konuştuğum Pelin Batu, “tramvaydayım o yüzden sesim zor geliyor olabilir” diyerek nereye gittiğini söylüyordu:

-İzmir Arkeoloji Müzesini çok görmek istiyordum oraya gidiyorum.

Ben de ona İzmir Kültür ve Sanat Fabrikası içindeki Resim Heykel Müzesini tavsiye ettim. Eski Tekel Fabrikası Kültür Bakanlığı tarafından İzmir’e yakışır bir merkeze dönüştürüldü.

Ben de bu yazıyı İzelman Kitap Kafede yazıyorum. Burası eski İzmir İtfaiye binasıydı. Şimdi son derece şık bir kültür merkezi olarak hizmet veriyor.

İzmir’de bulunma sebebim ise yazının girişinde belirttiğim 16-22 Haziran tarihleri arasında yapılan İzmir 3. Film ve Müzik Festivali… Festival Yönetmeni Vecdi Sayar, “100’ü aşkın film ile karşınızdayız” dediği festival için şu bilgileri veriyordu:

-Dünyada tematik film festivalleri giderek önem kazanıyor. Festivalimiz sinema ve müzik ilişkisine odaklanıyor. Bu içeriğiyle özgün bir konum kazanıyor. Bu yıl müzik ve dans temalı yarışma da eklendi festivalimize. Ulusal Yarışmada özgün müziği olan filmlerimiz yarışıyor.

Festivalde “Müziğin Yıldızları”, “Müziğin İzinde”, “Kısaca Müzik” gibi yarışma dışı bölümler de var. Ayrıca Mübadele’nin 100. Yılı, Dünya Festivallerinden bölümleriyle göç ve göçmen sorunlarını konu alan son derece çarpıcı filmler de izleyiciyle buluşuyor.

Festivalde İzmir’in kadın yapısıyla uyumlu bir düzenleme dikkat çekiyor. Kadın yönetmenlerin çektiği filmler yanında jürilerde kadın ağırlığı açık olarak görülüyor.

Mesela Ulusal Yarışma Jüri Başkanı, ülkenin önde gelen tiyatro, sinema ve müzik alanındaki çok değerli yıldızı Zuhal Olcay! Onu anlatmaya gerek var mı acaba?  

Uluslararası Jüri Başkanı Krisztina Goda ise Macaristan’ın çok sevilen başarılı yönetmenleri arasında bulunuyor. Goda’nın ilk filmi olan “Seksten Başka Bir Şey Yok” büyük bir gişe başarısına ulaşmıştı.

İsveçli sinema yazarı Alexandra Enberg ve Pelin Batu jüri de yer alıyordu. Batu liseyi New York Marymount School’da, Mannes Collage’de müzikal ve tiyatro eğitimi aldıktan sonra New York Üniversitesi’nde edebiyat ve felsefe bölümünden mezun oldu. Doktorasını ise tarih dalında Boğaziçi Üniversitesinde tamamladı. Pelin Batu’nun kamera karşısına geçtiği filmleri yazmıyorum.

Ama Ulusal Jüri’de yer alan bir başka kadın yönetmen-oyuncu Vuslat Saraçoğlu’nun ilk uzun metraj filmi “Borç” ile 2018’de İstanbul Film Festivalinde “En İyi Film” ödülünü aldığını belirtmeden geçmeyeyim.

Yazıya güzel İzmir’in özgür kadınlarıyla başladık, yine öyle bitirelim. Adını “Ana Tanrıça-Kutsal Ana” Smyrna’dan alan İzmir, aşağıdaki unvanı fazlasıyla hak ediyor:

-Kadınların şehri!