İstanbul (ya da Türkiye) trafiği, kafa yapımızın nasıl allak bullak edilebildiğinin, kendimizi geliştirmek için kullanabileceğimiz aklımızı....

 

İstanbul (ya da Türkiye) trafiği, kafa yapımızın nasıl allak bullak edilebildiğinin, kendimizi geliştirmek için kullanabileceğimiz aklımızı, sadece alışkanlıkla verdiğimiz otomatik yanıtları dizginlemek için kullanmak zorunda kalışımızın örnekleri ile doludur.

Fotoğrafta gördüğünüz (ve de krokisini eklediğim) durum, TEM’den FSM köprüsü yönünde giderken, eğer Sarıyer-Levent çıkışından çıkmaya kalkarsanız, karşılaşacağınız “karmaşa”dır. Sağa doğru çıkışta, yol kısa bir süre sonra ikiye ayrılır. Kuşbakışı baktığınızda, sağınızda Levent, solunuzda Sarıyer durmaktadır. Ama, yol ve işaretleri Levent’e gitmek isterseniz sizi sol’a (Sarıyer’in olduğu tarafa), Sarıyer’e gitmek isterseniz, sağ’a göndermektedir. İstanbul’u biraz biliyor olmak, içinizden gelen ile dışarıdan bildirilen arasındaki çelişkiyi artırır. Hiçbir şey bilmez durumda, kente yabancı şoförler bu çelişkinin dışında kalırlar. Bilgi yine başa dert olur.

Düzensizlik ve tutarsızlığın yarattığı kafa karışıklığının kafa çalıştırıcı ve zihin açıcı bir faydası olabilir mi? Kısa bir süre için, ve belki. Karışıklı durumunda, sürekli “kriz yönetimi” vitesinde çalışan ön beyin sadece günü kurtarma ile meşgul olur. Kafamız karıştığında, kendi bildiklerimizle çevreden duyduklarımız çeliştiğinde, alışkanlıklarımız duruma egemen olur. Alışkanlık deyip geçmeyin, içimizden gelen, ilk nasıl öğrendiğimizi bile hatırlamadığımız güçlü davranış eğilimi, bizi bir tür ele geçirir. Ne yaptığımızı bilmeyiz; “farkında bile olmadığımız” bir çok hareket böyle gerçekleşir.

İnsan beyninin planlama, geliştirme ve yenilik düşünme işlevleri sırasında kullanılan ön bölgesi, tedirginlik yaratan karışık durumlarda, kendini kontrol için kaynakları kullanır. Geleceği tasarlamak için kaynak kalmaz. Umutsuzluk verici bir karmaşayı, trafik işaretleri ile başlayarak yaratabilirsiniz.