Her gün yeni bir felâkete uyanıyoruz. Felâket içinde felâket yaşıyoruz. Dünyayı ele geçiren ekonomik düzenin neoliberal politikalarla süslenen “eşitlikçi” ve “özgürlükçü” vitrinine çıkamayan yoksullar, azınlıklar, emekçiler büyük bir varoluş savaşı veriyor. Emperyalizmin kirli güç savaşlarının ana ve temel hipodromu siyaset. Oyunu kuralına ve çıkarına göre oynayanların “iyi siyasetçi”, “güçlü lider” kabulüyle parladığı popülizm günlerinde siyasetin çarkları çıkır çıkır dönerken azalıyoruz, tükeniyoruz, yoruluyoruz. Ölüyoruz!

Uluslararası takip kriterlerinde “gelişmekte olan”, “az gelişmiş” tanımıyla sıralanan ülkelerde dış dünyanın eli her deliğe uzanıyor. Gelişmiş ülkeler, kendi ülkelerinde kanunlar ve anayasal düzen içinde ihlâl edemediği her kuralı bizim gibi ülkelerde ihlâl ederek kendi lehine sahiplik ve sömürüyle at koşturuyor.

En yakın örnek İliç. Bu felaket topraklarımızda denetimsiz ve keyfi kapasite artırımıyla devletten destek alarak çalışan maden firmasının menşei olan ABD ya da Kanada’da yaşanmazdı, yaşansa hukuk sonuç alırdı. Özellikle bizim gibi çağdaşlaşma süreci karşı devrim hayâli, ve cihat azmiyle türlü saldırı alan bir ülkede siyaset günlük hayatın içinde, çoluk çocuğun bile gündeminde yer buluyor. İktidar özellikle kendi güdümünde tuttuğu, satın aldığı medyayı ve yasaklamak için can attığı sosyal medya kanallarını çok iyi kullanarak toplumu kendi istediği gibi etkilemeyi başarıyor. Beklentimiz günlük hayatın bu kadar içinde kendine yer bulan gelişmeleri, gerçekleri muhalefetin de doğru mesajlar ve topluma deneyim sunarak etkili çözüm önerileri ve dayanışma ağı örerek aktarması.

***

Ne yazık ki durum bundan çok uzak. Özellikle iktidarın yanlışları, yasakları, haksızlıkları karşısında öğretilmiş çaresizlikten çıkabilmek için çözümün mümkün olduğunu gösterebilmek gerekli. Topluma erişmek ve dayatması olmayan tercih yaratarak dönüşüm sağlamak için çok önemli olan yerel yönetimlere aday belirleme süreci umut şöyle dursun yılgınlık aşılayarak tamamlandı. Yerel yöneticilerin parti programı ile tutarlı tutum, eylem ve söylemleri belki hiç olmadığı kadar önem taşırken belediyeler yönetilecek şirketler gibi görülerek adaylar belirlendi. Çoğu yerde öngörüsü ve farkındalığı çok sınırlı, sivil toplum bağı zayıf, eyleme geçme pratiği, refleksi olmayan adaylar özellikle CHP’nin son kurultayında ‘değişim’ adıyla anılan taraftarlık sistemi içinde ödüllendirme ya da cezalandırma pratiğiyle belirlendi. “Karşı taraf” olarak görülen, deneyimli ve başarılı pek çok başkan yeniden aday gösterilmedi. Hatta İstanbul, İzmir, Bursa gibi öne çıkan şehirlerde neredeyse tüm mevcut belediye başkanları tasfiye edildi. Özellikle İzmir gibi sosyal demokrat belediyelerin başarı öykülerinin görünür olduğu yerlerde başarıyı büyütmek, partinin kendi başarısını sahiplenmek yerine adeta başarının inkârı ilan edildi. Örneğin İzmir’de başarısızlık itirafı gibi yorumlanacak 22 belediyemizin 19’unun değişimi gibi dayanaksız kararlar iktidarın eline başarısızlığın somut verisi olarak tepsiyle sunulmuş oldu. “Daha çok kadın ve genç” vaadiyle öne çıkarılan kadınlar ve gençler salt vitrin unsuru olarak görülerek değiştirilen isimlerin sorgulanmasını önlemesi umulan araçlar olarak öne sürüldüler. Aday adayları arasında deneyimli ve başarılı bir geçmiş dönem kadın belediye başkanı bile varken Karşıyaka gibi en güçlü olunan yerde dahi parti dışından aday ithal edildi. Sonuçta geçen dönem 904 belediye başkanı içinden 44 kadın aday gösterilmişken bu sayının iki katına çıkarılması övünç konusu yapılsa da gerçekler farklı. Benim istifalar ve son dakika değişiklikleri içinde takip edebildiğim kadarıyla 964 yerde 80 kadın aday var. Geçen dönem 44 yerden seçilebilen 10 kadından 9’unun bu dönem devam ettiğini düşünerek yeni belirlenen adayların sayısını ve kaçının seçilecek yerden gösterildiğini konuşmak için biraz beklememiz gerekecek. Kimi örgütün öz evladı olan kadınları ezerek, öğüterek belirlenen; kimi kendi siyaset bölgesinden tanımadığı ve seçilme ihtimali düşük ya da çok riskli bölgelere gönderilen kadınların tamamının seçilmesi canı gönülden dileğim. 

***

Belediye meclis üyeleri belirlenirken de süreç farklı gelişmedi. Genel merkezin müdahalesi ile dışardan isimler dayatıldı. Oysa örneğin Menemen’de bu tutumun çok ağır sonucu önceki yönetimin hatalarından biri olarak deneyimlenmişti. Tarımı yok eden politikalar ve imar talanıyla mücadele edecek, ekoloji ve çevre mücadelesinde öncü isimler, şehir plancılar, sivil toplum temsilcileri, toplumsal karşılığı yüksek siyasi erişimi kuvvetli kanaat önderleri yerine müteahhitlere, hemşericilik üzerinden, eş, dost, akrabaya üyelikler dağıtıldı. Gençler denirken değişime destek veren ve bölgelerinde kazanılabilecek belediye olmayan delegelere ülkenin dört yanında tanımadıkları, yaşamadıkları illerden meclis üyelikleri verilirken gençlik kollarından adaylar geri sıralara ötelendi.

Daha önemlisi seçime 30 gün kalmış olmasına rağmen seçim bildirgesinin henüz hiç konuşulmuyor olması. 18 Şubat günü seçim süreci içinde oldukça geç olarak parti sitesinde yayınlanan bildirge anlatılmıyor. Adaylar belirlenirken ortaya çıkan siyasetsizlik farklı yerlerde anlı şanlı aday tanıtım toplantılarına da sirayet etti. Seçim bildirgesinden tek söz edilmeksizin siyasetsiz, vaadi olmayan, yakıcı sorunlara, güncel gelişmelere değinisi olmayan konuşmalarla isimler ve özgeçmişlerle tanıtımlar yapıldı. Bu kongre süreçlerinden beri böyle. İzmir il kongresi büyük ÇEDES mitingi ile aynı gündü. Salonda bir selam dahi gönderilmeden adaylık konuşmaları yapıldı. İzmir aday tanıtım toplantısı İliç’te altın madeni nedeniyle yaşanan ihmalin kor gibi kalbimize bıraktığı felâketin hemen ardından gerçekleşti. Gönül isterdi ki aday tanıtım toplantısı sırasında Bergama’da seksenlerde tarihe geçen Altın madeni direnişinden, Efemçukuru’ndan, bizlerin on yıllardır gelen felâkete dur diyen gür sesimizden söz edilsin. Yarımada’yı tehdit eden “İzmir’in Kanal İstanbul’u” dediğimiz Çeşme projesinden dem vurulsun, kayyum yönetiminde olduğu süreçte Urla’nın düşürülen sit derecelerinden, satılan hazine arazilerinden, cemaatlere bedelsiz tahsis edilen ve jeotermal imarına açılan bakir koylarından söz edilsin. İzmir’i bekleyen felâketlere işaret edilsin ve bunlarla mücadele için seçim bildirgesinin somut başlıkları öne çıkarılsın. Adayların bu konulara odaklı eylemliliği meslek odaları ve esnaf ziyaretleri rutininin önüne geçecek şekilde planlanmış olsun, onlara söylemler ve planlar sunulsun.

***

Depremin üzerinden bir yıl geçmişken acılarla ve deneyimle Lütfü Savaş üzerinden inatlaşılmasın. Madem “değiştirmeye” gücümüz yetmiyor başka yerlerde de kararı etkileyecek, yönetilemeyen süreç günlerce uzatılmasın. O halde (!) adayın ve ortaya koyulan iddianın arkasında durulabilsin. Göç ve sığınmacı sorunu bu denli yakıcıyken nefret söylemine varan açıklamalarıyla, cinsiyetçi tutumuyla eleştirilen Bolu başkanını partiye geri davet eden değişim köklerini grup toplantılarında sure okuyan, kırmızı beyaz sloganlarıyla tribün coşturan kolaycılıktan derine atabilsin. Sağdan sola dönüş için başta ön seçim olmak üzere verilen sözlerin hiç biri tutulmayıp değişim derin bir siyasetsizlikle kuşatılmasın.

Her parti kendi adayını çıkarırken o partilerin seçmeninden Türkiye ittifakı adına oy beklemek için seçim bildirgesinin, yerel yönetim başarı öykülerinin anlatılabilmesi şart. Peki her partinin birbirine hatta deterjan reklamına benzer iletişiminin görüntü kirliliğinde bu nasıl mümkün olacak? Reklam filmi bile mesajıyla değil Lütfü Savaş’ın yer almayışıyla konuşulurken seçmeni hangi mesajla etkileyerek oy verdiği parti yerine sandık ittifakına yöneltecek?    

Halka ve kamuya ait olan kaynakların yabancı şirketlere satılması,  devredilmesi, özelleştirilmesiyle kendine yeten ülke olmaktan çok uzağa gerileyen ülkemizin eğitimden, ekonomiye; üretimsizlikten, ithalatçılıktan derin yoksulluğa uzanan tüm sorunların başında kötülüğün sıradanlığı karşısında siyasetsizliğin ve popülizmin esareti var.

Siyasetçilerin yapmadığını bir avuç yürekli gazeteci, meslek odası, doğa ve hak savunucuları yapmaya çalışıyor. Yerel yöneticilerin bu siyasetsizliği aşması ve geniş bir erişim için muhalif basını koruması, deprem konutlarının Menzil tarikâtı yöneticilerine verilmesi, Murat Kurum’un İliç’teki sorumluluğu gibi açığa çıkarılan çarpıcı gerçeklerin duyulmasına, seçmene erişimine olanak sağlayacak dayanışma içinde olması gerekir. Bunlarla birlikte adayların parti programıyla örtüşen siyasi duruşlarının söyleme dönüşerek aktarılması önümüzdeki kısa zamanı olumlu anlamda kazanabilmek için çok önemli.