Kansere toplumsal ve sosyolojik yaklaşımlar: Bir şeye ihtiyacın var mı?
Fotoğraf: Freepik

Emine AKIN FIRAT

İlk teşhis günlerinden itibaren hastalara en çok sorulan soru. Eminim bu teşhisi alan herkese iyi niyetle sorulmuştur bu soru. Hastalıkla tanışan kadınların dayanışma sayfalarında karşılaştığım, benim de çok haklı bulduğum birtakım sorular ve iyi niyetle yapılan yaklaşımlardan söz etmek istiyorum.

İhtiyacın sorulması kadar saçma bir şeyin olmadığını düşünüyorlar. O ihtiyacı anlayacak ve düşünecek insanlara ihtiyaç var. Hastalıktan hali kalmamış, psikolojisi altüst olmuş insanların her türlü cihaz, yardım, yemek, ekmek ve kendisini gülümsetecek birisine her zaman ihtiyacı vardır.

Hastalığa ve hastalara yaklaşımları irdelemeye başından başlayabiliriz. Belki de buna hastalık için yaptığımız negatif kod taşıyan tanımlamaları değiştirerek başlamalıyız. “Amansız, ya da melun hastalık" yerine gerçeği ajite etmeyen başka söylemler bulmalıyız. William Reich 1800’lerin sonunda yazdığı “Kanser” kitabında kanserli hücrelerin vücuda düşman ve yabancı ‘dış mihrak’ hücre olmadıklarını kanserin VÜCUDUN GENEL YOZLAŞMASI olduğunu belirtmiştir. Bizden doğan bu hastalığın “trajik ve ölümcül hastalık, kanserle savaş” gibi tanımlamaları olumsuz hastalık algılarıdır. Hastalara kendilerini iyi hissettirmeyen iyi niyetle de olsa söylenmiş sözler ve yaklaşımlar üzerine de düşünmek gerekiyor. Örneğin önemli bir kadın aktivistin “Sen bırak bu işleri, hastalığınla ilgilen!” sözü kişiyi hiç de iyi hissettirmiyor. Hastalar sosyal hayattan soyutlanmak istemiyorlar. Kanser fiziksel, psikolojik, sosyal ve ruhsal boyutları etkileyerek bireyin yaşamında önemli değişmeler meydana getiren çok boyutlu bir olay. Hastalığın ölümle özdeşleştirilmesi hastanın hastalığını saklayıp yalnızlaşmasına yol açıyor.

SEN GÜÇLÜSÜN, YENERSİN

“Grip gibi artık canım herkes hasta!” Bu denli hafife alınmak hastayı incitiyor. Kanser kronik bir hastalıktır sonuç çoğu zaman daha az belirgindir. Bu yüzden duygular daha travmatiktir. Yine iyi niyetle konuşup öneride bulunmak aşkıyla ‘Şu otu kaynat, bunu haşla ye’ gibi alternatif tıp önerilerinde bulunmak hastanın kafasını karıştırmaktan, onkoloji doktorlarını bıktırmaktan başka işe yaramıyor. Her hastalığın seyri farkı ve kişiye özeldir.

Hastalığa ilişkin basının yaklaşımına da dikkat çekmek isterim. Ölüm ilanlarında ‘amansız hastalık’ gibi ifadeleri okuyunca Azrail’in soğuk nefesini hissetmemek mümkün mü? “Sen güçlüsün bunu da yenersin!”

Güçlü değiliz kırılganız… Çok büyük endişeler, korkular yaşıyoruz. Günlük hayatı sürdürmeye, korkularla, ağrılarla baş etmeye çalışırken bir taraftan da sevdiklerimizin ve çocuklarımızın hayatına dahil olma enerjisini kendimizde bulmaya çalışıyoruz. Hepimizin bu konularda düşünmeye ve empati yapmaya ihtiyacımız var. Bu süreç özellikle kadınların ağlamaya, kendine dönük bir hayat yaşamaya ve dönüşmeye çok da açık oldukları ve ihtiyaç duydukları bir ‘aydınlanma’ süreci. Hastalıkla başa çıkmaya çalışan kişi sizi yanı başında görmek ister. Gerçekçi bir yaklaşımla “Ben yanındayım” demek çok daha yeterli ve faydalıdır. Susarak dinlemek yanında olmak sözcüklerden çok daha değer taşır. “Spor yap, hobi edin!” önerisi baskı aracına dönüşmemelidir. Hastalığı yaşayanların adına ona iyi geleceğini söyleyip onun adına karar vermemek önemlidir. En yakınımızdaki ev içi ve aile bireylerinden beklentimizdir. Özellikle kadınların sırtına aldıkları yükler diğer bireylerce paylaşılırsa hafifler. “Sen kendine bakmadın!” suçlayıcı dili kendimizi suçlu hissetmemize yol açar. “Bu hastalığı yeneceksin!” baskısı oluşturmadan ‘yanındayım’ demek yeterli olacaktır.

SADECE DAYANIŞMA

Dostların ya da bazen hiç tanımadıklarımızın dayanışma duyguları bizleri çok olumlu etkiler. İlk tedavimde saçlarımı kaybettiğim zaman sosyal medyada saçlarını uzatıp bağışlayan pek çok kişiye rastlamıştım. Yine sosyal medyada ”Annemden kalan perukları bağışlamak istiyorum” diyen bir iletiyle karşılaşmış peruklara talip olmuştum. 6 peruk içinde şifa dileğiyle geldi. Sarı ailesine teşekkür mesajı yazdığımda sadece “BirGün’e abone olun, uygunsanız” ricasında bulunmuşlardı. Zaten abone olduğumuzu söylediğimde ise uzaktan kalben, dayanışmayla kucaklaştık. Ne güzel duygular!

Hastalar aranıp sorulmak isterler çok çok kötü olmadıkça. ‘Rahatsız etmemek’ algısı ne kadar başarılı olmuş. Beklenti sadece bir merhaba, telefonda bir dostun sesini duymak ise aşırı mutluluk vericidir.

Bu hastalığı yaşayan kadınlar psikolojik olarak daha ağır bir süreç yaşıyorlar. Kadın olmak, anne olmak, yoksul olmak, bekar anne olmak, yalnız olmak, ağır sorumluluklar… Bunların tümü bu hastalığın eşitsizliği maalesef.

Damdan düşeni ancak damdan düşenler anlar demişler. Kanser gibi ciddi bir hastalık ilişkilerde dönüşümlere yol açmakta yeni aile bağları ve dostluklar geliştirmekte. Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar kitabında Ursula K. Le Guin’in dediği gibi kimsenin duygularını incitmeden mümkün olduğu kadar doğru bilinen pek çok şeyi alt üst etmek amacımız. Biyolojik ve psikolojik olarak savunma mekanizmalarımız elimizden alınmışken samimi duygularımıza sahip çıkmak, dillendirmek istiyoruz.

Zorlu ve can yakıcı olduğu kadar dönüştürücü olan bu süreçte tıpkı sardunyalar gibiyiz. Çiçeklerimizi döküp yeniden tomurcuklanıyoruz. Hiç solmuyoruz demiyorum öyle bir soluyoruz ki…

Hey gidi hastalık.

Polemiğe gerek yok.

Düştüysek yeniden kalkarız

Yaprak döker bir yanımız

Bir yanımız bahar bahçe

Biz ‘yara izleri klanındanız’.

Biz ‘Kurtlarla Koşan, İngiliz olmayan HASTALARIZ’.

Kanserden Korkma Geç Kalmaktan Kork

Birbirimizin çaresi olduğumuz, hastalık süreçlerini paylaştığımız, her gün bıkmadan yaşam deneyimlerimizi anlattığımız güzel yürekli dayanışmacı kadınlara selam olsun!

* Bu yazı kanser tedavisi sırasında kaleme alındı.