Kimi elmas kesen sorular vardır. İşte onlardan biri:boyun eğecek miyiz? Bu soruya dünyanın pek çok yerinde piyasalaşmaya,artan gıda ve akaryakıt fiyatlarına...


Kimi elmas kesen sorular vardır. İşte onlardan biri:boyun eğecek miyiz?

Bu soruya dünyanın pek çok yerinde piyasalaşmaya,artan gıda ve akaryakıt fiyatlarına, ellerinden alınan suya, ekmeğe karşı insanlar sokaklarda “hayır” diyerek yanıt veriyor bugün.

Karaipler’de, Mısır’da, Meksika’da, Uzakdoğu’da ekmeği, pirinci elinden alınanlar, İngiltere’de, İspanya’da, Fransa’da petrol fiyatlarındaki artıştan etkilenen kamyon şoförleri,balıkçılar, çiftçiler, Yunanistan’da liman ve telekomünikasyon çalışanları hep sokaklarda, grevdeler.

Türkiye’de ise yeni sendika yasası ile AKP plastik masallarına devam ediyor. Sözde reform yasası mevcut yasakların neredeyse tamamını koruyor. Daha da ötesi örneğin bankacılık sektörünü de grev yasağı kapsamına alarak mevcut yasakları genişletiyor. İngiliz, İspanyol işçileri petrol fiyatlarındaki artışlara karşı grev yaparken, Türkiyeli işçi akaryakıttaki zamlara karşı ÖTV’de indirim yapılması talebi ile greve gidemiyor. Zira hak grevi,dayanışma grevi,genel grev hepsi yasak.Grev kararı alsanız bile grev erteleme anında önünüze çıkan büyük bir engel. Ve sendikal örgütlenmenin önünde duran diğer engeller… Tüm bu engellere rağmen işliklerinde abaküsün boncukları gibi yan yana durmayı ret eden işçiler direniyor, grev yapıyor,alanlara, sokağa akıyor.

İşte “zafer direnen emekçinin olacaktır” sloganıyla bu talebi gerçek kılmak için geçtiğimiz hafta sonu Gebze’de idik. DESA işçileri, Arçelik işçileri, Yörsan İşçileri,şişe cam işçileri, lastik işçileri, tekstil işçileri bir arada alanda,sokakta idi. Miting kürsüsü onlarındı ve direnişi işlediler ilmik ilmik bir kez daha..

Geriye kalan ise, direnen işçiler alanda iken tabanlarını alandan uzak tutan, ortak iş yapma kültürünün tesisine uzak duranların mevcut durumu çatıdan izlemesi. Ve Ankara dönüşünde otobüsümüzden Körfezin durgun sularında batan güneşin kızıllığına karışan türkülerimiz;

Çoğalır engeller yürür gidersin

Yüreğin taşıyıp götürür seni

Nice selden sonra, kumdan ötede

Kardeşin duymaz

Eloğlu duyar…

Yüreği sağır kardeşlerimizden yüreği cevher bir kardeşimize akalım birazda.

Yazının bu noktasında biraz eskilere gidelim; yer Ankara. 1970’lerin faşistlerle yoğun çatışma yılları.Teknik Öğretmen Okulu’ndan bir öğrenci ve babasının sohbeti.. Sohbet ilerlerken baba oğlunun önüne bir tomar para koyuyor ve ;

“-Oğlum, al bu parayı kendine bir iş kur. Bırak bu işleri diyor.

Oğulun yanıtı çok net;

“-Baba beni parayla satın alamazsın.Sen al bu parayı kendine bir ev al, kiradan kurtul.

Baba bir saatten fazla masada bekleyen para ile çaresiz oradan ayrılıyor ve Konya Ereğli’de bir ev satın alıyor.

İşte geçen hafta Konya Ereğli’de o evde idik. Yoldaşımız,kardeşimiz Veli Eskiili’nin ailesi Ülkü Teyze ile Cahit Amca’yı ziyaret ettik. Anne ve babasından bir kez daha dinledik Veli’yi.

“-Lise’de öğrenci idi Veli. Dükkan gibi bir yerimiz vardı.O günlerden birinde geldi,

“-Baba .şu yeri Halkevine verelim kira verecek durumları yok,kirada almayalım.Sen bizim harçlıklarımızdan kesersin” dedi.

“-Oğlum ne yapacaksınız orada.

“-Baba gençler bilinçsiz, gençliği uyandıracağız…

Sonra gözyaşlarını tutamayarak,

“-Gençler uyandı,o uyudu, diyor usulca…

 Tıpkı Veysel gibi uyuduğu yeri arıyoruz Veli’nin de... Cahit Amca gözyaşlarından ödünç aldığı gözlerinde oğluyla o anda buluşmanın erinci, sol yumruğu havada bizi uğurlarken, bizde göğsümüzde bir yumruk tül gibi aktık zamana..