Kemal Kılıçdaroğlu’na “Gandi Kemal” diyenlerin sayısı azalıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu’na “Gandi Kemal” diyenlerin sayısı azalıyor. Çünkü meselenin, bazı benzerliklerle (dış görünüşle, sakinlikle) bitmediği anlaşılıyor. Çünkü Mahatma Gandhi (1869-1948) sonuçta pasifist direnişiyle Hindistan’ı büyük ölçüde değiştirmeyi başarmıştı. O öldüğü yıl doğmuş olan Kemal Kılıçdaroğlu’na Türkiye’yi değiştireceği yolunda bağlanan ümitler ise giderek azalıyor.

Son zamanlarda sık sık patinaj yapan AKP iktidarına ve son derece tartışmalı açıklamalara imza atan Başbakan Tayyip Erdoğan’a karşı, şaşılacak kadar silik ve isabetsiz adımlarla cevap vermeye çalışan ana muhalefet partisi lideri için mesele, sanki iktidara gelmek değil de, belirli bir oy oranını koruyarak, dokuz ay önce oturduğu, ama pek sağlam yerleşemediği koltuğunu korumak.

Dünyanın önemli bölümünün ciddi kitlesel eylemlerle sarsıldığı ve muhaliflerin şahlanışa geçtiği koşullarda, CHP lideri statükoyu koruma reflekslerinin etkisiyle “reformculuk rolünü” sanki zorla iktidara devretmek ister gibi. Baksanıza, ülkenin en önemli sorunu konusunda konuşurken bile “Kılıçdaroğlu Kürt kelimesini kullandı mı kullanmadı mı?” aşamasındayız hâlâ. CHP Başkanı “Anadilde eğitime sıcak bakıyoruz, ama… “ (“savunuyoruz”, “istiyoruz” falan değil, “sıcak bakıyoruz”) diyerek olayın ne kadar dışında ve Kürtler’e ne kadar mesafeli durduğunun altını çiziyor.

*       *       *

Geçen Kasım ayında Kılıçdaroğlu’nu Mihail Gorbaçov’a benzetenlerin (“Gorbi Kemal”) iddiasıyla ilgili görüşlerimi açıklayan bir yazı yazmıştım.

Aradan zaman geçti. Geçen ayların gösterdiklerini ve yaklaşan seçimlerin ortaya koyacağı muhtemel tabloyu düşününce, Deniz Baykal’dan sonra muhalif kitlelerin önemli bölümü için “bir güneş gibi doğan” Kılıçdaroğlu’nu artık bir başka lidere benzetmek gerektiğine kanaat getirdim: Rusya’nın ana muhalefet partisi lideri Gennadiy Zyuganov’a.

Türkiye’de başkanlık rejimine geçilmesi ve bir numaralı koltuğa Erdoğan’ın gelmesi senaryosu konuşulurken, Rusya’da ise sekiz yıllık Kremlin döneminden sonra 2008’de bir adım geri çekilerek başbakanlık koltuğuna oturan Vladimir Putin’in, 2012 seçimlerinde yeniden devlet başkanlığına dönme ihtimali tartışılıyor. Her iki liderin de on yıllara uzanan iktidar sevdasının bir adım gerisinde, iki ülkenin ana muhalefet partileri bulunuyor.

*       *       *

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Rusya Federasyonu Komünist Partisi (RFKP)... Biri Türkiye’nin, öteki Rusya’nın ana muhalefet partisi... Biri Türkiye’de, öteki de Rusya’da yoğun eleştirilere hedef oluyor... Biri Türkiye’de, öteki Rusya’da zaman içinde ciddi gelgitler yaşıyor, ama bir türlü kendisini yenilemeyi ve iktidar adayı olmayı başaramıyor...

Kemal Kılıçdaroğlu ve Gennadiy Zyuganov... Biri CHP’nin, öteki RFKP’nin lideri... Biri Tayyip Erdoğan’ın, öteki Vladimir Putin’in ezeli rakibi...

Önce iki liderin de aynı kuşaktan olduğunu (doğum yılları 1948 ve 1944), gençlik dönemlerinde 1968 kuşağından ve dünyadaki olaylardan derinden etkilendiğini belirtelim.

İkisi de birer memur ailesinde doğdu. Taşra kentlerinde yaşadı. Eğitimleri birincilikler ve madalyalarla geçti. Her ikisi de bir süre öğretmenlik yaptı (Kılıçdaroğlu Hacettepe Üniversitesi’de, Zyuganov Oryol Enstitüsü’nde).

Her ikisi de kısa sürelerle de olsa yurtdışında yaşadı (Kılıçdaroğlu Fransa’da, Zyuganov Almanya’da).

*       *       *

Her ikisinin de siyasi biyografilerinde ilk ciddi adımları, “baltayı taşa vurarak” geri savrulmalarına yol açtı (Kılıçdaroğlu DSP’den milletvekili adayı olmak için SSK Genel Müdürlüğü’nden istifa etmesine karşın, parti başkanı Bülent Ecevit tarafından 18 Nisan 1999 tarihindeki genel seçimlerde aday olarak gösterilmemişti. Zyuganov ise SSCB’nin dağılması sürecinin başlarında, 1991 Ağustos’unda Rusya Federasyonu komünistlerinin liderliğine heveslenmiş, ama tecrübeli parti yöneticileri tarafından hemen geri çekilmişti.).

İkisinin de ilk büyük seçim deneyimi, her ne kadar yenilgiyle sonuçlansa da, iktidarların sahip olduğu büyük imkanlar göz önüne alındığında kayda değer başarılar olarak tarihe geçti (Kılıçdaroğlu’nun 2009 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde, Zyuganov’un ise 1996 devlet başkanlığı seçimlerinde aldıkları oy oranı da birbirine oldukça yakındı: İkisi de aşağı yukarı her üç seçmenden birinin desteğini almıştı.)

İkisi de oldukça sakin yapıda; hem aile ve dost ortamlarında sükunet ve sabırlarıyla, hem de siyaset sahnesinde tansiyonu yükseltmemeye özen gösteren üsluplarıyla biliniyorlar. Mütevazı ve pek medyatik olmayan aile yapıları da birbirine benziyor. Ne Selvi Kılıçdaroğlu’nu iyi tanıyor toplum ve medya, ne de Nadejda Zyuganova’yı.

*       *       *

Her ikisi için de sol söylemin yanı sıra, toplumun muhafazakâr ve milliyetçi değerleri ve statüko dengeleri özel önem taşıyor. İkisi de zaman zaman silahlı kuvvetlere büyük saygı duyduğunu ortaya koyuyor. Birisi için Atatürk’ün, ötekisi için Lenin’in tartışılmaz tarihi önderlik rolü bulunuyor.

Her iki liderin de yönettiği partilerde sürekli bir huzursuzluk ve fraksiyon kavgaları var. Parti içi iktidar mücadelesi, her iki liderin enerjisinin de önemli bölümünü alıyor. (Kılıçdaroğlu, partide liderliğini pekiştirmek için Baykal’dan ve Önder Sav’dan sonra, anlaşılan daha pek çoklarından “kurtulmak” zorunda. Zyuganov’un ise bu türden deneyimi çok daha fazla: Nikolay Gubenko, Gennadiy Seleznyov ve daha pek çok etkili isim partiden tasfiye edildi.)

İkisi de partilerinde duruma hakim olmak ve seçmen kitlesinden kopmamak için yoğun çaba harcarken, iktidarlara karşı yeterince alternatif politikalar üretemiyor. İkisi de partilerini sağa kaydırdıkları ve devletçi çizginin sınırlarını aşamadıkları için suçlanıyor.

Her ikisi için de bu yıl seçim sandıkları kurulacak ve sonuç neredeyse bugünden öngörülebiliyor: Tekrar ikincilik ve yeniden “ana muhalefet” rolü…

İkisinin partisi de bir türlü ülke yönetimine gelemiyor. Ve sanki ikisi de ülkelerindeki siyaset sahnesinde “ana muhalefet” adında bir dekorasyon ögesi olmaktan memnun gibi.