Başta tüm kadın platformları olmak üzere, eğitim sendikalarının, veli derneklerinin ve ilerici tüm oluşumların bir araya gelerek bu mücadele geleneğini sürdürmesi, karma eğitime sahip çıkması, bu ülkenin kız çocuklarına bir borçtur.

“Kız okulları”ndan özgürlük değil, şeriat düzeni çıkar!
Fotoğraf: DepoPhotos

Nejla Doğan - Eğitimci, Yazar

AKP ile bütünleşmiş yandaş sendika, medya ve tarikatlardan oluşan gerici ittifak, Milli Eğitim Temel Kanunu’nun karma eğitimle ilgili hükmünün kaldırılması için yıllardır toplumda bir basınç oluşturmaya çalışıyor. Karma eğitim ibaresinin kaldırılması konusu ilk kez 2014’teki Milli Eğitim Şurası’nda Eğitim Bir Sen tarafından gündeme getirilmişti. O günlerde müsteşar olan Yusuf Tekin de “eğitimin karma olmasını zorunlu kılan bir düzenleme yok” demişti.

 Bugün Milli Eğitim Bakanı olan Tekin’in “gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz” sözleri, bu siyasal ajandanın bir adım daha ileriye taşınması için alan açılmaya çalışıldığını gösteriyor.
Peki gerici ajandasına sözde veli taleplerini ve kız çocuklarını “özgürleştirme” söylemini paravan yapan Tekin’in söyledikleri ne kadar doğru? Bu soruyu açarak yanıtlamaya çalışalım.Kız çocuklarının okullaşmasına  engel karma eğitim mi? Elbette hayır. Kız çocuklarının okullaşma oranında bir düşüş varsa eğer, bunun önünü açan ilk neden, hayata geçirilmesinde Tekin’in büyük rol oynadığı 4+4+4 kesintili eğitim sistemidir. Bu sistem nedeniyle erken yaşta okul terkinin önü açılmıştır. Bu sistem nedeniyle özellikle yoksul çocuklar okulu bırakıp işçileşmektedir; okullarından alınıp medreselere, hafızlık okullarına verilmektedir. Bu sistem nedeniyle kız çocukları aile baskısıyla okuldan alınıp evlendirilmektedir.

Diğer yandan zaten sistem içerisinde kız meslek liseleri, kız imam hatip ortaokulları ve liseleri, kız anadolu imam hatip fen ve sosyal bilimler liseleri bulunmaktadır. Ortaöğretimde farklı türlerde “tek cinsiyetli” okullar varken karma eğitimi tartışmaya açmak, “kız okulları”nı ilkokul, hatta okul öncesine kadar yaygınlaştırma isteğinin bir göstergesidir. Ayrıca karma eğitim vermesi gerekirken fiilen kız-erkek ayrı eğitime geçmiş okulların uygulamasını resmileştirme girişimidir. 

“Kız okulları” gerçekten bir toplumsal talebe mi dayanıyor? Hatırlayalım, AKP iktidarı imam hatipleşme politikalarını da ailelerin talebi olarak yansıtmıştı. Bugün her 5 ortaokuldan ve her 5 liseden biri imam hatip türünde. Ancak imam hatip sayısı arttıkça ve öğrencilerin okul seçme şansı azaldıkça özel okulların sayısı da arttı. Bugün yine her 5 okuldan birinin özel okul olması, bu paralelliği ortaya koyuyor. Bu veri bize şunu gösteriyor: Bırakın toplumun imam hatip talep etmesini, aksine milyonlarca aile imam hatipten kaçmak için özel okula yönelmiş durumda. Dolayısıyla bu talep toplumun değil, toplumda küçük bir azınlığa karşılık gelen tarikatların talebiydi. Bugün de “kız okulları” konusunda yine tarikatların talebi toplumun bütününe mal edilmeye ve meşrulaştırılmaya çalışılıyor. 

Buradan kız çocuklarına bir “özgürlük” çıkar mı? Bu bir özgürleştirme değil, aksine kız çocuğunu ailesinden kaynaklı gericiliğe ve dezavantajlara hapsetmek demektir. Oysa muhafazakârlık ya da yoksulluk baskısı altında olan kız çocuklarının, ailelerinin dezavantajlarından ve tercihlerinden bağımsız bir yaşam inşa edebilmeleri, kamunun sorumluluğu altındadır. Kız çocuğu herhangi bir nedenle okula gönderilmiyorsa MEB’in görevi, yasal dayanaklarını kullanarak çocuğun okula devamını sağlamaktır. Çünkü kamu kurumları ebeveyne karşı çocuğun haklarını korumak ve refahını sağlamakla da yükümlüdür. Bu bağlamda gözetilecek öncelikli “hassasiyet” de kız çocuklarının toplumda kendini eşitçe var edeceği bir eğitime erişiminin sağlanmasıdır.

Kaldı ki “kız okulu” demek, kızlar için ayrı öğretmen, ayrı müfredatın da kapısını aralamak, uzun vadede kadınla erkeğin yapacağı meslekleri bile ayrıştırmak demektir. Kısacası Afganistanlaşma demektir. Bunu “özgürlük” sözcüğüyle yan yana getirmek ancak siyasal İslamcı bir kurnazlık olabilir.

Pedagojiye uygun mu? Karma eğitim, iki cinsiyetin birbirini tanımasını, farklılıklarına saygı duymayı öğrenmesini ve kadın-erkek eşitliğinin küçük yaşlardan itibaren bir bilinç haline getirilmesini sağlar. Bu da toplum ve çalışma hayatında sağlıklı bir yaşamın ve üretimin örgütlenmesine temel oluşturur. Oysa “tek cinsiyetli” okullar, kız ve erkek çocuklar arasındaki iletişimi ortadan kaldırdığı için, sağlıklı bir cinsiyet algısının gelişimini engellemekte, karşı cinsi bir “yabancı” haline getirmekte ve toplumsal cinsiyet rollerini gerici esaslar üzerinden keskinleştirmektedir. Böyle bir eğitimin, bazı ülke örneklerinde gördüğümüz gibi, hem bireysel gelişim açısından hem de toplum açısından önemli patolojik sonuçları vardır.

Karma eğitime ilişkin söylenen her söz, pedagojik sınırları da aşan, doğrudan toplumun gideceği yönü şekillendiren önemdedir. Bu nedenle bu hamleyi, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, Medeni Kanun’un ve evlilik yaşının tartışmaya açılması gibi laiklik karşıtı ve kadın düşmanı adımlarla bir arada görmeliyiz. Bugün kadını toplumsal hayattan silmek isteyen bir azınlıkla karşı karşıya olsak da; bu topraklarda kadın haklarını temellendiren en az yüz elli yıllık bir mücadele geleneği de var. Başta tüm kadın platformları olmak üzere, eğitim sendikalarının, veli derneklerinin ve ilerici tüm oluşumların bir araya gelerek bu mücadele geleneğini sürdürmesi, karma eğitime sahip çıkması, bu ülkenin kız çocuklarına bir borcudur.