Hayat Televizyonu'nda Fatih Polat ile hazırlayıp sunduğumuz Masaüstü'nün bu haftaki konusunu 'Kürt sorununda çözüme giderken...

Hayat Televizyonu'nda Fatih Polat ile hazırlayıp sunduğumuz Masaüstü'nün bu haftaki konusunu 'Kürt sorununda çözüme giderken açılımlar ve direnç' diye tanımlamıştık. Programın stüdyo konukları AKP Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, DTP Diyarbakır Milletvekili Gülten Kışanak ve avukat Kemal Aytaç'tı. Bizim konu tanımımızda 'direnç' sözü geçiyordu, evet ama, ben yine de Abdurrahman Kurt'u dinlerken bir ara ne kadar umutlu olduğumu çok belli etmişim ki reklam arasında Kemal Aytaç benim fazla iyimser olduğumu söyledi. Halbuki benim bu gibi konularda şiarım Antonio Gramsci'ninkidir: "Düşüncede kötümser, eylemde iyimser."  Ancak yorulmuşuz işte. Yorgun düşmüşüz, umutlanmak istiyoruz, bu yaz, yaz olmazsa güz, en geç kış aylarında barış gelecek diye. Sadece ben değil üstelik, cuma gecesi stüdyoda hepimiz öyle konuşuyorduk. Sanki ciddi ciddi karar verilmiş, birçok irade bir araya gelmiş, barış inşa ediyor gibiydik. Hazırmışız, dünden hazır böyle umutlu, böyle iyimser konuşmaya, sorunu her birimiz bir ucundan tutmaya.
Sonra Immanuel Kant'ın 'Ebedi Barış Üzerine' adlı yapıtının yayımlanışının 200'üncü yılı münasebetiyle çıkmış bir makale derlemesinin önsözü aklıma geldi. Şöyle diyor orada derlemeyi yayına hazırlayan: "Şu durum şaşırtıcı: İnsanların savaştan bıkıyor ve nihayet barış yapıyor olması - çünkü bizim tanıdığımız toplumlarda barış doğal olarak verili değildir , peygamberin dediği gibi (Eşi'ya 2/4), nihayet kapsamlı ve kalıcı bir barış inşa etmek için kılıçlarını eritip saban demirine ve mızraklarını eritip bağcı bıçağına dönüştürüyor olmaları: Bu istek insanlığın en eski düşlerindendir."
İşte bu isteğe kaptırmış olmalıyız kendimizi.
İnsanlığın bu eski bilgeliğine güvenmiş olmalıyız.
Öyleyse kaybetmeden bu düşü, bilgeliğe bu güveni, düşünmeye, tartışmaya devam. Bu kez Kant üzerinden.
Daha önce de Kürt sorununun barışçıl çözümü konusunda Kant'ın felsefesine, onun 'kategorik imperatif'ine başvurduğum olmuştu birkaç yazımda. Yani Kant'ın formüle ettiği şu prensibe: "Öyle davran ki, senin iradenin davranış kuralı her zaman bir yandan da genel yasamanın ilkesi olarak geçerli olabilsin."
Bu kez ise Kant'ın 'Ebedi Barış Üzerine' adlı çalışmasına değinmek istiyorum.
Cuma günü bu köşede savaş lobisinin propagandasının etkisiyle çatışmanın ideolojik olarak tarafı olmuş sivil Türkler 'e çözümün, barışçıl çözümün gerekliliğinin anlatılmasının yolunun barışın adaletin ta kendisi olduğunun gösterilmesinden geçtiğini yazmıştım.
Yukarıda önsözünden alıntı yaptığım makale derlemesinde Kant'ın 'Ebedi Barış Üzerine' çalışmasının özgünlüğü ve önemi şöyle anlatılıyor: "Buna rağmen barış hiçbir zaman gerçekten felsefenin temel bir kavramı olmamıştır. Gerçi Batı tarihi zengin bir barış literatürüne sahiptir ve bunları kaleme alanlar arasında önemli filozoflara rastlarız. Ama felsefenin klasik metinlerinden hiçbiri başlığında 'barış'ı içermez veya öncelikli olarak bu konuya atfedilmemiştir. (...) Bunun büyük istisnasını 'Ebedi Barış Üzerine' çalışmasıyla Kant oluşturur. Politikanın en acil ama filozoflar tarafından ihmal edilmiş bir görevi üzerine bugüne kadar yazılmış en önemli klasik metni o ortaya koymuştur. Sadece bu nedenle bile Kant politikanın büyük düşünürlerinden biri sayılmalıdır ve bu metin derin bir okumayı hak eder. Buna bir de şunu eklemek gerekir ki, barış kavramı bu metinde bahsi geçen temel kavramlarla (hukuk, devlet ve adalet, özgürlük, ilerleme, tarih ve ahlak, mutluluk, egemenlik ve iktidar) sıkı bir şekilde ilişkilendirilir; Kant'a göre barış kavramı bu kavram alanına ayrılmaz biçimde dahildir. Ne devlet ve adalet, özgürlük, ilerleme vs üzerine sorunların bilincinde bir teori barış kavramından vazgeçebilir ne de tam tersi sorunların bilincinde bir barış teorisi bu diğer kavramlardan."
İşte bu çok önemli. Yani şimdi artık barışı tartışırken bunlarla birlikte tartışmalıyız. Özgürlük, mutluluk, ilerleme vs ile birlikte.
Ama öncelikle adalet bilinciyle, duygusuyla birlikte.
Barışın adil olduğunu, adalet olduğunu görmeli toplum.