Maurizio Garzoni, 1787 yılında, Kürtçeye ilişkin yazılmış ilk kitap olan ‘Grammatica e Vocabolario Della Lingua Kurda’yı

Maurizio Garzoni, 1787 yılında, Kürtçeye ilişkin yazılmış ilk kitap olan ‘Grammatica e Vocabolario Della Lingua Kurda’yı hazırlarken derlediği kelimelerden tahrik olup beylik tabancasına sarılarak çevresinde kim var kim yoksa delik deşik etmiş midir?

Bir dilin kelimeleri, o dili konuşmayanları niçin rahatsız eder? Kendi lisanını doğru dürüst konuşamazken “yeni uyanmış adama rojbaş mı denir” diyerek Kürtçeyi aşağılayan, alt tarafı yüz kelime Türkçe bilip yarısını yanlış yazarken dilbilimci kesilenler neden tahrike bunca teşne? Babasından öyle doğduğu için birinden nefret etmenin neresi hakça...

Bu Garzoni, niye papazlık edeceğine vatanımıza gelip Kürtçe kitabı çıkarıyor diye kızanlar bugün ta ABD’lerden el verip dünyanın bir ucundaki çocuklara Türkçe öğreten okullara da kızacak mı? Zira Etiyopyalı çocuk sarı çiçeğe sorunca gözyaşlarına boğulabiliyorlar. Garzoni’yi ister misyonerliğe ister Rönesans’tan bu yana Batılının Doğuyu tırtıklamasına yorun. Halen tahrik oluyorsanız Kürtçenin dil olmadığını, Farsçadan kelimeler aldığını kanıtlayan diğer ‘yabancı’ Dr. Fritz’i okuyun, çeviren: Habil Adem! Nasılsa her iki isim de sizi ittihatçı Naci İsmail Peliste’ye götürür. Çünkü andığım iki isim de Peliste’nin mahlaslarıdır.[i]

“Çoğu Kürtçe kelime aslında Farsça” dediğinizde kullandığınız kelime sözcüğü Arapçadır. Aynı coğrafyayı paylaşan her sözcük farklı insanların kalbinde başka çınlamış. Ulus, sınır ve milletten öte insanlığın ortak mirası dil.

Peki, kullanılması kimilerini delirten w, q, x harflerine ne demeli? Kürtçeyi otuzlarda Latin alfabesine uyarlarken söz konusu harfleri de ekleyerek 1932’de Suriye’de yayımladığı Hawar dergisini bu yeni imlayla çıkaran Celadet Ali Bedirxan’ı sırf bu dili konuştuğu için öldürmeye yeltenen olmuş mudur?

Gelgelelim Bedirxan, Mustafa Kemal’e yazdığı mektuplarda[ii], hâlâ çözülmeyen meşum sorunumuzun adı henüz konmamışken var olan meselelerin Kürt realitesini tanıyarak hallolabileceğinden bahsetmiş; mektupların birinde, Türkçülüğün ‘en büyük peygamberi’ bilinen Kürt Ziya Gökalp’in 1926’da Giresun gazetesinde tefrika edilen bir eserinde Kürtçeyi ‘şarkın en zengin lisanlarından’ ilan edişini anlatmıştır... Bunları okuyup çileden çıkan olacak mı!

Söz ettiğim mektupları Latin harflerine çevirip kitap eyleyen Nuri Dersimi, öğrencilik yıllarında bir gün sınıfa girdiğinde, tahtadaki ‘Ne Mutlu Türküm Diyene, Yaşasın Türk’ yazısını görür, teneffüste sınıfa girerek aynı tahtaya ‘Ne Mutlu Kürdüm Diyene’ yazar.”[iii] Bizim memlekette bir ırktan olup bundan mutlu olma durumu eskiye dayanıyor demek...

Uzattım. Emrah Gezer’i anacaktım: Emrah, 27 Aralık 2009’da, Kürtçe Agir Ketye Dilemin (Yüreğime Ateş Düştü) adlı türküyü söylediği için eski bir özel harekatçı tarafından öldürülen, hiç tanımadığım, artık hiç dinleyemeyeceğim biri. Katili, türkünün kelimeleri arasında neyi hatırladı acaba? Ona masum bir genci öldürecek denli dokunan neydi? Her iki taraf için de anlaşılması yılları tutacak acı hikâye... Oysa türküler her dilde aynı yürek yanığını söyler.

Emrah o gece bara gelirken hoşlandığı kıza kendini beğendirmek için şık giyinmiş. Hatta babası oğlunu yakışıklı bulmuş da ‘yüzüne üç Kulüvallah bir Elham okuyup maşallah diyerek’ sırtını sıvazlamış. Emrah’ın anası her pazar, oğlu seviyor diye evde kuru fasulye pişirirmiş, artık mutfağa girmek zor geliyordur; her sabah, artık hiç gereği olmasa da oğlunun ayakkabısını boyuyormuş. Bunları anlayabilecek anayasa taslağı komisyonu var mı? Acıya deva devlet dairesi? Evladını kaybetmiş ananın gözyaşını silebilecek kanun hükmünde kararname?

Dava geçenlerde tamamlandı nihayet. Mahkeme suçluya ceza verse de Kürtçe şarkının tahrik unsuru olması nedeniyle indirim uyguladı. Tahrik! Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi birinin lisanından...

Bir dili kim engelleyebilir, hak diye alıp verebilir? Bürokrasiyle çerçeveleyip devletin dili şudur demek nedir? Tüm devletler aynı soğuk dili konuşmaz mı? Bir dilin geçer akçe oluşu, ulusa aitliğiyle mi anlaşılır? Bir dil, dünyanın herhangi bir yerinde, sadece yaşlı bir çift tarafından konuşuluyor olsun, ne gam; o sese de kulak verilemez mi? Çünkü insanlar mülksüzlere yaptırılan savaşların arasında, doğumda ya da ölümde, sözlerle birliktedir.

Bu ülke otuz yıldır, her geçen gün sıradanlaşan acıların arasında. Kimsenin canı yanmıyor. Ölülerin üzerinden atlayıp işe gidiyoruz. İyiyiz, galibiz, mutluyuz! Uğur Kaymaz’dan Şerzan Kurt’a, hep yoksul semtlerden kalkan nice şehit cenazesinden Emrahlara dek ocaklara düşen koru unutuyoruz... Peşimizde gençlerimizin hayaletleri, hepimizin elindeki kan ve geriye işte, sadece Necatigil: Şu dünyada insanca yaşamak da yoksa / Ne kalıyor geriye, yüzyıllardan?
 
 

[i] Pelisteli, İttihad ve Terakki tarafından parti fikriyatı doğrultusunda Kürtleri incelemek için görevlendirilmiş, parlak buluşlarının ciddiye alınması için de Fritz vb. yabancı isimler kullanmıştır. Meraklısı, detaylı bilgiyi Mehmet Bayrak’ın Aleviler ve Kürtler kitabında bulabilir. Kişisel not: Fritz’in Kürdler adlı Osmanlıca yazılmış, 1918 tarihli kitabını bir sahafta 500 liraya bulmuş, alamamıştım...

[ii] “Bir Kürt Aydınından Mustafa Kemal’e Mektup” adıyla Nuri Dersimi tarafından derlenmiştir, Doz Yayınları, İstanbul, 1992.

[iii] Hatıratım, Nuri Dersimi, Doz Yayınları, İstanbul 1997, s. 31. Kişisel not: Bu arada resmi tarihin Mustafa Kemal’e atfettiği sözün daha eskilerde de bilindiğini görüyoruz ki hayret edilecek şey...