Latin Amerika ABD'ye yakınlığı, tanrıya uzaklığıyla bilinir. Dolayısıyla acı, hüzün, umutsuz

Latin Amerika ABD'ye yakınlığı, tanrıya uzaklığıyla bilinir. Dolayısıyla acı, hüzün, umutsuzluk bölgenin kaderi gibi görülür zaman zaman. Bu kasvetli hava şarkılara, filmlere, romanlara yansır. Ama sanki 2000'li yıllar Latin Amerika'ya uğurlu geldi, genelde yüzler gülüyor, umutlar yeşeriyor, insanlarda hayatın değiştirilebileceğine inanç artıyor.
2004 yılında ekonomik büyüme son çeyrek yüzyılın en yüksek düzeyine ulaşarak %5'in üzerinde gerçekleşti. Bölge 1950'lerden beri ilk kez 2003'te GSYİH'nın %0,5'i kadar fazla vermişken, bu oran 2004'te %1,1'e ulaştı. Bu performansta hammadde fiyatlarının, özellikle petrolün yüksek seyretmesinin payı var. Çin'le ekonomik ilişkilerin hızla gelişmesinin rolü inkar edilemez. Ama Latin Amerika halklarının neo-liberal politikalara isyan bayrağı açmasının, tepkilerini sokaklarda, barikatlarda, oy sandıklarında göstermesinin önemi de yadsınamaz.
Her şeyden önce Latin Amerika'da dayanışma duyguları hakim. Uruguay'da "Geniş Cephe"nin 170 yıllık iki parti egemenliğini kırıp iktidara gelmesinin ardından, Venezuella başkanı Hugo Chavez'in "Uruguay'daki gelişmeler yeni bir Güney Amerika, yeni bir dünya kurma yolunda bir adımın daha atılmasıdır," sözlerinde her zamanki coşku hakimdi.
Aynı Venezuella dayanışmayı kuvveden fiile geçirmeyi de ihmal etmiyor. Küba'yla yapılan anlaşma gereği taraflar karşılıklı ithal vergilerini kaldırıyor, devlet işletmelerinin özgürce diğer ülkede faaliyetine olanak tanıyor. Hepsinden önemlisi, Venezuella Küba'ya petrol veriyor, Küba da 15 bin doktor ve hemşiresini, aynı sayıda öğretmen, spor uzmanını Venezuella'nın sosyal programları için seferber ediyor. Chavez, petrol gelirlerindeki artışı verdiği sözler gereği büyük ölçüde yoksullara yönelik programlar için kullanıyor.
Arjantin'de 2001 sonundaki krizin ardından belki umulduğu gibi radikal bir dönüşüm olmadı. Ama sol Peronist başkan Neston Kirschner hayal kırıklığı da yaratmadı. Arjantin'in dış borçlarını orijinal değerinin %30'una yeniden yapılandırma planının başarıya ulaşma şansı az değil. Böylelikle IMF'nin, "borçlarını aksatan ülke belini doğrultamaz" tezini de yalanlamış olacak.
Bolivya'da içme suyunun özelleştirilmesine karşı 2000 yılında isyan patlak verdi. 2003'de ülkenin %80'i evlerinde yakacak bulamazken, doğal gazın büyük kısmının ABD'ye satılması isyana yol açtı. Halkın üzerine kurşun yağdıran başkan Sanchez de Lozada, çareyi Amerika'ya kaçmakta buldu. Şimdiki başkan Carlos Mesa halkın öz gücünün farkına varmış gibi görünüyor.
Brezilya'ya gelince; 2002 Ekiminde Brezilya Emekçiler Partisi'nin (PT) metal işçisi kökenli adayı Lula da Silva başkan seçildiğinde kızıl bayraklar sallanıyor, milyonlarca Brezilyalı sokaklarda samba yapıyordu. Gerisi biliniyor; Lula IMF programına sadık kaldı, "Sıfır Açlık" programı dahil, vaatlerini gerçekleştiremedi. Önümüzdeki günlerde önemli bir özelleştirme dalgasını başlatmaya hazırlanıyor. "Özerk merkez bankası", para politikasını uluslararası sermayenin taleplerine göre yönlendiriyor.
Lula'nın Porto Alegre'de Dünya Sosyal Forumu'nda yuhlandığı biliniyor. Ekim ayında "bu forum ideolojik ürünlerin alınıp satıldığı bir pazar haline geliyor," sözleriyle tepki toplamıştı. Pilotaj komitesinden, sosyalist aydın Emir Sader'den de "Forumun temel esprisi bugünkü dünya düzenine alternatifleri tartışmak, farklı konular üzerinde tartışmaları derinleştirmek, dolayısıyla bu eleştiriler mesnetsiz," yanıtını almıştı.
Diğer yandan Lula'nın Latin Amerika ülkeleri arasında ticaret ilişkilerinin gelişmesi için harcadığı gayret yadsınamaz. Gene Lula'nın çabasıyla Latin Amerika ile Çin, Hindistan ve Güney Afrika arasındaki işbirliği meyvelerini vermeye başladı. DTÖ'deki GOÜ'ler inisiyatifi G-20'nin başını Brezilya Ticaret Bakanı Amorim çekiyor. Kısaca Lula dış ekonomik ilişkilerde daha başarılı.
Belki de en önemlisi, Lula'ya karşı muhalefet de soldan yükseliyor, seçim başarılarını sol etiketli adaylar kazanıyor. Örneğin, Porto Alegre'de Dünya Sosyal Forumu'yla, katılımcı bütçe uygulamalarıyla tüm dünyada neo-liberalizme karşı mücadelenin sembollerinden Raul Pont seçimi kaybetti, ama muhalefet adayı Jose Fogaca'nın da sol mesajlarla bir kampanya yürüttüğü unutulmamalı. Genel merkezin desteklemediği 35 yaşındaki Troçkist kadın aday Lins Forteza, Ceara eyaletinde %56 oyla ipi göğüsledi.
Latin Amerika'da sol rüzgarlar yaman esiyor. Özelleştirme, mali disiplin, piyasa liberalizasyonu gibi neo-liberal politikalara bayrak açan partiler birbiri ardına iktidara geliyor. Darısı başımıza diyelim. Bazen Amazonlar'da bir kelebeğin kanat çırpmasının, dünyanın uzak köşelerinde fırtınalar koparabildiğini unutmayalım.