Mecbur bitireceksiniz

Son zamanlarda izlediğim ve etkilendiğim bir mini diziden bahsetmek istiyorum. Romy Hausmann'ın kitabından uyarlanan “Sevgili Çocuk” (Dear Child, Liebes Kind) kaçırılan Lena ve küçük kız Hannah'nın başına gelenleri yeniden kurgulayan bir senaryo üzerine kurulu. Kadın ve çocuk istismarı ile sonrasındaki etkilerini dramatik ve gerçekçi bir şekilde anlatan bu hassas dizinin, “Gizli Dünya” (Room) filmi ile Wendy Walker'ın "Don't Look For Me" kitabının bir karışımı olan bir hikâyeye yakın durduğunu söyleyebilirim. Altı bölümden oluşan Netflix Alman yapımı bu yeni mini dizi, duygusal açıdan katmanlı, kusurlu ve kendi sebepleriyle sırlar saklayan karakterleri ile ilk bölümde sizi kendi dünyasının içine sıkıştırmayı başarıp bitirene kadar bölümleri devireceğiniz tam bir binge-watching. Eğer "Dark" dizisini sevdiyseniz bu diziyi de kesinlikle beğeneceksiniz. Her ne kadar doğaüstü ya da bilimkurgu unsurları olmasa da atmosferi ve oyuncu yönetimi temelde aynı. 

Dışarıdan tamamen izole, yüksek güvenlikli bir evde yaşayan Lena ile Hannah ve Jonathan adlı iki çocuğun katı kurallarla yaşadıklarını gördüğümüz rutinleri ile dizi başlıyor. Belirlenen saatlerde yemek yemek ve tuvalete gitmek, ‘o adam’ içeriye girdiğinde hepsinin ellerini uzatarak göstermek için sıraya girmeleri gibi. Tüm bu gergin tablo içerisinde kalacağımızı düşünüp klostrofobimiz tetiklenirken genç kadının kaçmayı başarması ve kaçış esnasında kendisine bir araba çarpıp hastaneye kaldırılmasıyla resim genişliyor. Ve ancak 13 yıl önce kaybolan kızları Lena'nın ailesinin hastaneye gelişiyle de kâbusun boyutu iyiden iyiye yükseliyor. Lena Beck'in kaçırılmasının ardındaki gerçeğin ne olduğunu öğrenmek için de son bölüme kadar gitmek zorundasınız. Hannah'nın 13 yaşında olduğu gerçeğini göz önüne aldığımızda, DNA test sonuçları ortaya çıktığında ise esaretinin dehşetini daha iyi anlamaya başlayacaksınız. Bunu anladıktan sonra zaten kurbanlardaki psikolojik hasarın bilançosunun boyutlarını daha iyi anlıyorsunuz ki bu önemli çünkü dizinin bir noktasından sonra hikâye bu bilançoyu hissetmiş olmanıza bağlı olacak. Bunca yıl Lena'yı tuzağa düşürmekle kalmayıp onu iki çocuk sahibi olmaya zorlayan ‘o adam’ın kim olduğuna dair hiçbir fikrimiz olmaması da bir yandan sizi gerçekten rahatsız edecek. 

Yönetmen ve yazar Isabel Kleefeld hikâyeyi parçalara ayırıp karakterlerin bakış açılarını sunarak ilerlemeyi tercih etmiş. İlk bölümlerde çoğunlukla Hannah'nın bakışı ile ilerliyoruz diyebilirim. Dizideki en büyük sıkıntı, oluşturulan gizemlerin tam organik olmadığını hissettiğiniz anlar ve izleyiciden gizlenen unsurların kasıtlı yapılmışlığının pek iyi saklanamamış olması. Bunun da karşınıza senaryodaki birkaç ufak mantık hatası olarak geri dönmüş olması. Ama çok önemli değil, izleme keyfinizi kaçıracak derecede değil bunların hiçbiri. Kleefeld ve yapım ekibi son derece gergin bir atmosfer yarattıkları için övgüyü hak ediyor. Alman oyuncu kadrosunda bazı içime sinmeyen karakterler olsa da Hannah’yı oynayan küçük oyuncu oldukça başarılıydı. Bu önemli çünkü esaret sonrası psikolojik hasarı en yoğun yaşayan karakter oydu. Karakterlerin katlandıkları taciz ve şiddeti görmek yerine düşünmek zorunda bırakılmamız zorlayıcı ve rahatsız ediciydi. Ebeveyn kederi, takıntı, ıstırap, korku ve hayatta kalma temalarını da içeren “Sevgili Çocuk”u tüm psikolojik gerilim hayranlarına öneririm. Ancak bazı psikolojik işkence sahnelerinin rahatsız edici olabileceğini tekrarlamak ve her türlü benzer şiddete maruz kalmış olanların uzmana danışmadan bu yapımı izlememesini tavsiye ederim.