Hindistan’daki tarihi seçimde, Başbakan Modi liderliğindeki Hindu milliyetçisi BJP’nin üçüncü defa kazanması bekleniyor. Öncülleri, Mussolini’den faşizm dersleri alan parti, Hindistan devletini bir “Hindu ulusu” olarak baştan tasarlamak istiyor.

Modi faşizminin ayak sesleri
Modi hükümetinin tartışmalı ‘‘Vatandaşlık Yasası’’ ülkede şiddetli kitlesel protestolara yol açmıştı. (Fotoğraf: Depo Photos)

Hartosh Singh BAL

19 Nisan günü, Hindistan tarihin en büyük seçimini başlattı. 44 gün sürecek oy kullanma işlemlerine 500 milyon kişinin, yani ülke seçmeninin yaklaşık yüzde 65’inin katılım göstermesi bekleniyor. Seçim mekanizması son derece etkileyici. Pusulalar altı dilde basıldı ve deniz yoluyla adalara, kara yoluyla dağlara taşınacak. Fakat seçim sonuçlarında sürpriz beklenmiyor. Başbakan Narendra Modi ve Hindistan Halk Partisi’nin (BJP) üçüncü defa kazanması bekleniyor.

BJP’yi rahat bir zafer bekliyor olabilir. Modi’nin görev onayı oranları yüksek ve partisi tüm anketlerde önde çıkıyor. Fakat BJP işini yine de şansa bırakmadı ve zayıf muhalefeti iyice bastırmak için elindeki tüm güç ve araçları kullandı. Buna önemli bir örnek, normal şartlarda finansal suçları araştırmakla görevli Uygulama Müdürlüğü’nü, bir tür “muhalif siyasetçileri yargılama” merkezine çevirmesiydi. Delhi Eyalet Başbakanı Arvind Kejriwal’ın tutuklanması, belki yapılan tutuklamalar arasında en çarpıcısıydı.

Bu hamleler ilk bakışta şaşırtıcı görünebilir. BJP’nin seçim kazanmak için Kejriwal’ı ya da diğer rakiplerini tutuklamaya ihtiyacı yok. Çokça tartışmaya sebep olan bu tip hamleler, partinin olası zaferiyle gereksiz yere kumar oynamak gibi algılanıyor.

Fakat BJP diğer partilere benzemiyor. Amacı, yalnızca seçimi kazanmak ve politikalar geliştirmek değil. Parti için siyasi güç, yalnızca bir araç. BJP Hindu milliyetçiliğini temsil ediyor ve Hindistan devletini bir “Hindu ulusu” olarak baştan tasarlamak istiyor. Ayrıca Hinduizmi kamusal yaşamın merkezine koymak istiyor. Hindistan vatandaşlığının başlıca koşulunun Hindu olmaktan geçmesini istiyor. Hatta öyle yasalar üzerine çalışmaya başladı ki, ülkede yaşayan Müslümanlar tutuklanma ya da mülksüzleştirilme riskiyle karşı karşıya kalabilir.

Bu büyük değişiklikleri hayata geçirmek istiyorsa, BJP’nin üçüncü kez iktidarı kazanmaktan fazlasını başarması lazım. Büyük bir zafer kazanması ve ülkedeki muhalefeti önüne katıp götürecek bir çoğunluk sağlaması gerekiyor.

BJP seçimlerde muhalefeti bastırmak için elindeki tüm gücü kullandı.

ASIRLIK SÜREÇ

İlk bakışta Hindu milliyetçiliği eski bir ideoloji gibi görünebilir. Aslında değil. Tarihte ilk olarak hak savunucusu Vinayak Damodar Sa­varkar’ın çalışmalarında şekillendiğini görmek mümkün. Kendisi kolonyal rejime karşı çıktığı için İngiliz devleti tarafından tutuklanmış ve on yıldan fazla hapis yatmıştı. Affını isteyen bir dizi mektup yazdıktan sonra Birleşik Krallık devletine bağlılığını ilan etmesiyle 1924 yılında salıverilmişti. Yaşamının geri kalanında da sözünden dönmedi. Kolonyal rejim karşıtı faaliyetlerini sürdürmek yerine hapiste kazandığı yeni bir alışkanlığı sürdürmeyi tercih etti: Hindular ve Müslümanlar arasındaki sürtüşmeleri, daima iki tarafın farklılıklarını ön plana çıkararak kaleme almak.

Savarkar’ın kendisi bir ateistti fakat bu durum kendine biçtiği göreve engel değildi. Hinduluğu bir kültürel kimlik olarak tarif ediyordu ve 1923 yılında yazdığı kitabında Hindistan’ın Hinduların devleti olması gerektiğini, bu toprakların Hindular için hem anavatan hem de kutsal topraklar niteliği taşıdığını öne sürdü. Müslümanların ve Hıristiyanların bu topraklarda yaşayamayacağını öne sürüyordu. “Hinduistan” onların anavatanı olabilir, ama “kutsal toprakları olamaz” diye yazıyordu.

Fikirleri hızla alıcı buldu ve Hindu elitler Rashtriya Swayam­sevak Sangh (RSS) isimli bir örgüt kurdu. Örgütün kurucularından Keshav Baliram, Müslümanların “yavana yılanları” olduklarını söylüyordu – bu tabir, yabancılar için kullanılan eski bir ifadeydi.

MUSSOLINI’DEN DERSLER

1930’lu yıllara gelindiğinde RSS güçlü bir ivme yakalamıştı ve Benito Mussolini ile tanışmak üzere İtalya’ya bir delegasyon yolladı. Delegasyonun amacı, faşist örgütlenme için kadrolaşma sanatını öğrenmekti. Hedgewar’ın varisi M. S. Golwalkar örgütün yapısını, Mussolini’nin partisinden örnek alarak şekillendirdi. Eğitim merkezleri kuruldu, üniformalar hazırlandı, tatbikatlar yapıldı. Golwalkar kaleme aldığı yazılarda, Hindistan için nihai çözümün Almanya modeli olduğunu yazıyordu (Modi, Golwalkar’ın kendisi için ilham kaynağı olduğunu söylüyor ve yazıyor).

RSS’nin aşırı görüşleri, Hindistan’ın özgürlük mücadelesinde rol oynamasına engel oldu. Özgürlük mücadelesi hem Hinduların hem Müslümanların desteğini alıyordu. RSS üyelerinden biri 1948 yılında Mahatma Gandhi’yi öldürdüğünde örgüt, toplum tarafından daha da dışlandı.

Hindistan Anayasası’nın yazımına giden süreçte şekillenen toplumsal tartışmalara RSS dahil olmadı. Anayasa 1950 yılında resmileşti. 1966 yılına gelindiğinde, RSS Hindistan Anayasası’nı halen eleştiriyordu. Golwalkar, “Bu metin, Batılı ülkelerin anayasalarından alınmış farklı maddelerin birbirine yamalanmasından ibarettir. ‘Bizim’ diyebileceğimiz bir özelliği yoktur” diyordu.

Fakat örgüt zamanla tekrar ülke siyasetine dahil olmaya başladı. 1951 yılında BJP’nin öncüsü olan Jan Sangh Partisi kuruldu. Parti üyeleri devlet bürokrasisine, üniversiteler ve diğer önemli kurumlara girdi. RSS, Hindistan’a dair büyük vizyonunu hiçbir zaman gizli tutmasa da RSS sempatizanları Polonyalı-Amerikalı yazar Czeslaw Milosz’un “ketumluk” olarak tarif ettiği doktrini uyguladılar ve kamusal alanda ülkenin laik değerlerini savunurken gerçek inançlarını gizlediler.

TEHLİKENİN SİNYALLERİ

Bu strateji Jan Sangh’ın ana akım siyasete dahil olmasını sağladı. Hatta parti, sosyalistler ve yenilikçiler ile dahi ortak çalıştı. Parti, eyalet hükümetlerinde koalisyonlara dahil olmayı dahi başardı. 1977 yılında yapılan seçimlerde, bağımsızlıktan beri iktidarda olan Hindistan Ulusal Kongresi mağlup oldu ve RSS küçük koalisyon ortağı olarak iktidara erişmiş oldu. Koalisyon uzun sürmedi ve Jan Sangh dağıldı. Fakat 1980’lere gelindiğinde RSS yeni bir siyasi kanadı hayata geçirdi: BJP. Parti, 1998 seçimlerinden birinci parti olarak çıktı ve RSS eğitimli siyasetçi Atal Bi­hari Vajpayee, Hindistan Başbakanı oldu.

Vajpayee döneminde BJP ılımlı görünmek için büyük çaba sarf etti. Anayasa çerçevesinde hareket etti, RSS’in anayasa “alerjisini” kamuoyu önünde seslendirmeyen adaylar belirledi. Fakat şimdi geriye dönüp baktığımızda, tüm bunların seçim aritmetiği için yapılan hamleler olduğu anlaşılıyor. Bu süreçte BJP ve ideolojik ortakları Parlamento’da iktidar çoğunluğuna sahip değildiler, dolayısıyla ılımlı gruplarla ortak hareket etmek mecburiyetindeydiler.

BJP 2014 seçimlerinde Modi liderliğinde hükümet kuracak çoğunluğa eriştiğinde işler değişti. Modi katıksız Hindu milliyetçisiydi ve RSS için gönüllülük yapmaya çocuk yaşta başlamıştı. Genç yaşta “pracharak” ünvanı alarak RSS’nin resmi örgütleyicilerinden biri olmuştu. RSS, Modi’yi bir süre sonra BJP’de görevlendirmişti. BJP’de hızla yükselen Modi, 2001 yılında Gujarat Eyalet Başbakanı seçildi. Yönetimi döneminde Hindu çeteler yağmacılık faaliyetlerine başladılar ve en az 800 Müslümanı öldürdüler. Modi yönetiminin denetiminde olan polis kuvvetleri, olayları izlemekle yetindi.

İKTİDARA TAŞIDI

Modi RSS ideolojisini ülke iktidarına taşıdı. On yıllık iktidarı boyunca Müslümanları ikinci sınıf vatandaş statüsüne indirgemeyi başardı. Müslümanların vatandaşlığının keyfi şekilde iptal edilmesinin önünü açan yasalar oluşturdu. 2024 seçimlerine girerken partisinin adayları arasında yalnızca bir Müslüman vardı. BJP kontrolündeki eyaletler Hindular ile Müslümanların evlenmesini, yurttaşların resmen İslam dinine geçmesini, Hindu çoğunluklu bölgelerde gayrimenkul satın almasını güçleştiren yönetmelikler hayata geçirdiler. Hindular ülke nüfusunun yüzde 80’ini oluşturuyorlar. Fakat ülke nüfusunun büyüklüğü hesaba katıldığında, RJP tarafından ayrımcılığa uğrayan insan sayısı 200 milyonu aşıyor. Parti, insanlık tarihinin en büyük ayrımcılık projesine imza atıyor.

Modi iktidarda kaldıkça, ayrımcılığın dozu da arttı. 2019 seçimlerinde yeniden seçildikten sonra, en azılı Hindu milliyetçilerinin isteklerini dahi aşan yasal değişiklikler yapıldı. Hindistan’ın Müslüman ağırlıklı tek eyaleti olan Keşmir’in “özel statüsü” ortadan kaldırıldı. RSS ilintili çeteler tarafından 1992 yılında yakılıp yıkılan bir caminin temelleri üzerine Hindu tapınağı inşa edildi. BJP kontrolündeki Uttarakhand eyaletinde yürürlüğe konan yönetmelik Müslümanların yasal haklarına erişmelerini güçleştirirken, Hindulara yönelik vergi indirimleri uygulanmasına imkan tanıdı.

YENİ BİR ULUS

Bugün RSS, düşlerini süsleyen ülkeyi kurmaya hiç olmadığı kadar yakın. Fakat son söz söylenmiş değil. RSS yüzüncü yılını kutlamaya yaklaşırken Modi bir kez daha iktidara gelirse, örgütün vizyonunu gerçekleştirmek için elinden geleni yapacak.

Modi’nin zaferi, ortaya çıkacak oy farkıyla doğru orantılı olacak. BJP ve ittifak ortakları mevcut mecliste 543 sandalyenin 346’sına sahipler. Üst mecliste ise 245 sandalyeden 122’sine sahipler ve çoğunluk sayısının hemen altında yer alıyorlar. Bu meclisteki sandalyeler eyalet meclisleri tarafından altı yılda bir seçiliyor. Fakat BJP’nin 2025’te üst mecliste de çoğunluğu elde etmesine kesin gözüyle bakılıyor. Bunu başardıklarında şimdiye kadar hayata geçiremedikleri yasal değişiklikleri yapacak güce ulaşmış olacaklar. Uttarakhand eyaletinde gördüğümüz yasal değişiklikler, bu döneme girildiğinde ülke geneline yayılabilir.

BJP’nin halihazırda hayata geçirdiği düzenlemelerin de devamının geldiğini göreceğiz. Örneğin ilk olarak 2019 yılında duyurduğu ulusal vatandaşlık veritabanı uygulamasını tamamen hayata geçirmesi bekleniyor. Hükümet, bu sistemin yasadışı göçmenlerin sınır dışı edilmesi için kullanılacağını öne sürüyor. Gerçekte ise Yeni Delhi yönetiminin Hıristiyanları ve Müslümanları sınır dışı etmesi için kullanılacak. Veritabanına girmek için vatandaşların belli resmi evraklar sunmaları gerekiyor. Güvenilir nüfus kayıtlarına ulaşmanın güç olduğu Hindistan’da, bu kayıtlar herkesin erişiminde olmayabiliyor. Toplumun giderek tamamına yayılan İslamofobik iklim de hesaba katıldığında, Müslümanları yasadışı göçmen ilan etmek, tutuklamak ve sınır dışı etmek de mümkün olacak.

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: Independent.ng