31 Ocak 1990’da Atatürk ilke ve devrimlerine sıkı sıkıya bağlı, ülkemizin en önemli aydınlarından, hukukçu, önceki Ankara Baro Başkanı, CHP milletvekili ve Atatürkçü Düşünce Derneğinin kurucusu Prof. Muammer Aksoy melun bir suikast sonrası Ankara Bahçelievler de bulunan evinin önünde 3 kurşunla öldürüldü…34 yıl geçti…

Gerçek demokrasiye inanan, yargı bağımsızlığından yana olan ve laik bir düzeni savunan, başta ADD olmak üzere Atatürk ilke ve devrimlerini şiar edinenlerin dışında, dün Türkiye’nin aydını Prof. Muammer Aksoy’u hatırlayan çıkmadı…

Zaten, bugünün din tacirleri olan Siyasal İslamcılardan Onu anmasını beklemek, safdillik olurdu!

∗∗

1984 yılda PKK’nın Şemdinli ve Eruh baskınıyla başlayan yurtiçi terörün yarattığı iklimde, Türkiye üzerinde gizli emelleri olan dış güçlerin hazırladığı ve 1990 yılından itibaren ülkemizde laik demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü, insan haklarına saygı duyan, emek sömürüsüne karşı mücadele eden, barıştan yana cesurca dik duran aydınlarımızın katledilmesi dönemi başlatıldı…

Tıpkı katledilen Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç ,Turan Dursun ve Musa Anter gibi ölümleriyle, bir yandan toplumda infial uyandıran, diğer yandan laik düzeni yok sayan ve hukukun üstünlüğüne inanmayan siyasal iktidarları sorgulayanları, korkutan ve sindiren bir dönem başlatıldı…

Aradan bunca zaman geçmesine karşın bu cinayetlerin, azmettiricileri yani gerçek katilleri bulunamadı!

∗∗

Muammer Aksoy, ADD’deki faaliyetleriyle toplumun sorunlarına ışık tuttu, aydınlanması için çaba harcadı.

Hukukçu ve siyasetçi kimliğiyle irtica ve şeriat konusunda uyarılarda bulundu.

Laiklik düşmanlarının Atatürk ilkelerinin önünde en büyük engel olduğunu anlattı. Türkiye’deki doğal kaynakların satışı, Emlakbank skandalındaki yolsuzlukların açığa çıkması için mücadele etti.

Anayasal düzenin önemini ısrarla vurguladı.

Millete saygı duymayan, sandıktan çıkmış olmasına rağmen Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürenlerin ve çağdaş Cumhuriyeti yıkmaya çalışanların yapabileceklerini, o günden bize aktardı…

Hırsızlık, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üzerine gitmesi, Aksoy’u “derin ilişki ağının” hedefi haline getirmişti…

Talep etmesine rağmen Muammer Aksoy’a koruma verilmedi!

Saldırgan, 73 yaşındaki Aksoy’u, 31 Ocak 1990 saat 19.00 sıralarında evinin bulunduğu apartmanın girişinde kafasına ve göğsüne doğru ateş ederek üç kurşunla öldürdü.

∗∗

Yıllar sonra Umut Operasyonu adı altında yapılan çalışmayla bazı tetikçiler bulundu.  Dosya, yargıya intikal etti ve mahkeme tetikçilerle ilgili “kararı” verdi…

∗∗

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, verilen son cezaları 31 Mart 2014’te onadı.

Onama kararında, "Tevhit Selam/Kudüs Ordusu" örgütünün, 1988-1999 yılları arasında Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu 18 ayrı saldırıyı gerçekleştirdiğini belirledi…

Ancak, Umut Operasyonu’nda yaşananlar, operasyona kuşkuyla yaklaşılmasına yol açtı…

∗∗

Araştırmacı yazar Gökçer Tahincioğlu, bu konuda ciddi bulgular elde eden değerli bir gazetecidir. Birçok olayın açığa çıkmasına önemli katkılarda bulunmuştur…

Tahincioğlu, Umut Operasyonu’nu şöyle yorumluyor; "Cinayetlerin İran istihbaratının faaliyetleri sonucu işlendiğine yönelik mahkeme kararlarına rağmen, Türkiye’nin İran’a yönelik herhangi bir girişimde bulunmaması birçok kuşkuyu beraberinde getiriyor!

Çünkü yıllar sonra cinayetleri organize ettiği söylenen İran kökenli örgütünün silahları ve patlayıcıları nereden edindiği, bu örgütün nasıl birdenbire çözülebildiği, örgütün kimlerden talimat aldığı ve Türkiye’de kimlerle iş birliği yaptığı? soruları yanıtsız kaldı…”

∗∗

Türk İstihbarat Teşkilatları tarafından oluşturulan “Tevhit Selam/Kudüs Ordusu” Dosyasını dikkatle inceleyen biri olarak, gördüğüm şu; “Adı geçen örgütün kuruluşundan hedefine, üyelerinden İran’ın Kum Kentinde hangi generalden eğitim aldıklarına, Ankara’ya geliş serüvenlerinden görüştükleri kişilere, bilgi ve mühimmat aldıkları yerlerden eylem alanları keşiflerine varıncaya kadar adım adım takip edildiği dosyada açıkça yer almış, hatta eylem planları bile biliniyorken, ama ne hikmetse, katliamları engellemek üzere herhangi bir adım atılmamış” olması tam bir muammadır!”

∗∗

Bu durum “İlginç gibi görünse de aslında istihbarat dünyası için normaldir!”

Şu kuralı aklınızdan çıkarmayın!

“Bir ülkenin  istihbarat kurumları, kendi ülkesinde eylem yapacak başka bir ülke istihbarat kurumuna, işine gelmedikçe o eylem için izin vermez!”

Gerçek failleri bulunmamışsa bilin ki, o eylemi yapanlar biliniyordur, izin almışlardır ve o ülke yetkililerince saklanıyordur!

İzin almadan eylem yapan son Kilise Baskının faillerinin, 24 saat geçmeden yakalanması tesadüf değildir…

∗∗

Demem o ki, laik demokratik hukuk devleti olmaktan çıkan, kurum ve kuruluşlarını yasalara göre değil de keyfiyete göre yöneten ülkelerde diktatörlük vardır…

O ülkelerde yurttaşın can ve mal güvencesi kalkmıştır!

Son örnek olan İstanbul’daki “Suudi Arabistan/Kaşıkçı Cinayetini” bu gözle değerlendirelim…