Mevcut durumda, çocuklar her kademede Türk-İslam sentezine sıkı sıkıya bağlı bir müfredatla eğitim görüyor. Din dersleri 4. sınıftan başlayarak, 12. sınıflara kadar zorunlu.

Müfredat ya Resulullah!

Ayşe Alan - Eğitimci, Yazar

Milli Eğitim Bakanlığı okul öncesinden lise son sınıfa kadar tüm eğitim kademelerinde yeni müfredat hazırlıklarını sürdürüyor.

2024-25 eğitim öğretim yılından itibaren kademeli olarak uygulanacak olan yeni müfredatın “bütüncül bir yaklaşımla oluşturulduğu, bilimden vazgeçilmeden milli manevi değerler de göz önünde bulundurularak hazırlandığı” açıklandı. 

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli 

Bakanın “yüzde sekseni hazır, yakında kamuoyuna duyurusunu yapacağız” dediği müfredatın içeriğine ilişkin ilk bilgileri lise biyoloji dersi ile ilgili aldık. Dersin öğretim programında “biyoloji öğretiminin temel felsefesi” başlığı altındaki bazı maddeler şöyle: 

■ Biyolojik olaylar bir plan ve programın gereği olarak ortaya çıkar, kâinat ve içindeki canlı cansız tüm varlıklarda görülen mükemmel dengeye ve düzene işaret eder. 

■ Canlılar hem kendi yapı ve işleyişlerinde hem de birbirleriyle tam bir uyum içinde mükemmel bir denge oluşturur. 

■ Biyoloji bilimi ise yaşamın bu kusursuz düzenini, canlılığın ince detaylarını ve yaratılışın muhteşem tasarımlarını anlamaya kapı açar.  

Programda ayrıca açık açık “canlıların var oluşuyla ilgili doğruluğu ispatlanmamış teoriler olmakla birlikte Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında geliştirilen biyoloji dersi programıyla yürütülen eğitim öğretim süreçlerinde yaratılış teorisi benimsenmektedir” ifadesi yer alıyor. 

Bu ifadede bahsedilen ispatlanmamış teorilerden kasıt Evrim Teorisi olsa gerek. Hatırlayalım, bir önceki müfredat değişikliğinde evrim müfredattan çıkarılmıştı. Yani öğrenciler lisede bir bilim dersinde canlı türlerini öğreniyor ama canlıların tarihsel oluşum sürecini öğrenmiyordu. Bu yeni programda ise evrim ispatlanamayan birtakım teoriler çuvalına konulup görünmez kılınmış yerine Yaratılışçılık geçirilmiş. 

Yaratılış Teorisi Bilimsel Eğitim Anlayışının Dışında 

Bilim der ki doğa mükemmel değildir, doğa tamamlanmamıştır, dönüşmektedir, evrilmektedir. Öğrencilerin bilimsel bir okuryazarlığa sahip olmaları için müfredatın temeli olması gereken bu anlayışın dışarıda bırakıldığı bir eğitimde, biyolojinin temel konuları olan canlı türleri, kalıtım gibi konular da aslında hiçleşiyor. Çünkü bunlar da Allah’ın hikmeti olarak algılanıyor. Özcesi MEB’in bilimden anladığı şey bilimin Allah’ın yarattıklarını incelemesi oluyor. Omurgası hikmetle, yaratılışla örülmüş bir anlatının bilimden çok din dersine yakın durduğu da açık. 

Bilimin konusu olmayan yaratılış kavramının biyoloji gibi temel bir bilim dalının öğretim programının temel felsefesini betimlemesi, güncel bilimsel eğitim anlayışına tamamen zıt bir anlayış. Programda bahsi geçen kâinattaki hikmet, ahenk, kusursuz düzen, yaratılışın muhteşem tasarımları gibi ifadeler, eğitimin dayanması gereken nesnel bakıştan açık bir şekilde uzak. 

İlk Kez Yer Almıyor 

Bu hamleyi Türkiye siyasetine 1980’lerden sonra girmiş olan evrim karşıtlığının son halkası olarak görmek gerekiyor. Evrim karşıtlığının bir propaganda aracına dönüşmesi 1980 sonrasına dayanıyor. 

Türkiye’de evrimin müfredattaki yeri ile ilgili tartışma ve müdahaleler AKP ile başlamadı. Yaratılış Teorisi’nin ders kitaplarında yer alması da bir ilk değil. 1980 sonrasında, özellikle zamanın Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’in bu konuda sağlam girişimleri olmuştu. Dinçerler'in Amerika’daki Yaratılış Araştırmaları Enstitüsü’ne ulaşarak, bilimdışı fikirleri, raporlar ve kitaplarla yaymak, okullara “evrim teorisini bir kanunmuş gibi okutulmaması” yönünde bir genelge göndermek gibi icraatları ve “Darwin haklı mı değil mi millet karar verir” türünden açıklamaları var. 

1980’ler 1990’larda kitaplarda yaratılış, evrime alternatif bir teori olarak yer alıyor. Bunlarla birlikte 1970’lerin ortalarından itibaren Fethullah Gülen’in, 1990’lardan itibaren de Adnan Oktar’ın başını çektiği “yaratılış teorisi” propagandasını, bu amaçla yapılan toplantıları, adanmış biçimde hep aynı ifadelerle yazılan köşe yazılarını, kitapları ve süreli yayınları da eklemek lazım. Bugün maruz kaldığımız AKP politikalarının temellerinin 1980’lerin Türkiye’sinde atıldığı açık. 

Her Okul İmam Hatip 

Mevcut durumda, çocuklar her kademede Türk-İslam sentezine sıkı sıkıya bağlı bir müfredatla eğitim görüyor. Din dersleri 4. sınıftan başlayarak, 12. sınıflara kadar zorunlu. Tüm seviyelerde uygulanan değerler eğitimi, dinsel değerler bağlamında dayatılıyor. Ortaokul ve liselerde din seçmeli dersleri paketlerinin sayısı her geçen sene artıyor. Bu derslerin okullarda sözde seçmeli pratikte zorunlu olarak yürürlükte olduğunu, öğrencilere ders paketlerinin içinde verildiğini de ekleyelim. Yani ortaokulda ya da lisede İmam Hatip okullarını tercih etmeyen öğrenciler dahi (ki mevcut sistemde bu çok zor) seküler bir eğitim alma hakkına sahip değil! 

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in meclis kürsüsünden buyurduğu üzere “o vakıflar” ile iş birliğine devam ediliyor. Pek çok ilçede müftülükler ve okullar ortak projeler üretiliyor. İmamlar okullara giriyor. MEB ilçe müdürlüklerinden okullara yazı gönderilip ramazan etkinlikleri yaptırılması salık veriliyor. 

MEB, “Müfredat Ya Resulullah!” diyor.