Muhalefete çakmanın dayanılmaz hafifliği

Hürriyet’in eski genel yayın yönetmenlerinden birinin, AKP’nin basın üzerindeki baskıları artırmaya başladığı yıllarda uygulamaya koyduğu bir kural vardı. İktidar ile muhalefet arasında kendince bir denge sağlayabilmek için kulis haberlere yasak getirmişti. Bu yasağın gerekçesini şöyle temellendirirdi: “AKP’nin kaynayan kazanlarında konuşulanları yazamıyorsak, muhalefetten sızan dedikoduları da basmayalım.”

Gazetenin özellikle politika sayfaları, bu kararla birlikte “dedi-belirtildi” kabilinden Ankara demeçlerinden oluşan bir çorbaya dönüştü. Kokmaz bulaşmaz, renksiz bir Ankara gazeteciliği dönemi yaşandı. Ama o yayın yönetmeni, en azından gazetesini o yıllarda iktidara yaslanarak muhalefeti karıştırmaya ayarlı bir mecra olmaktan kurtarmıştı.

Medyada göz var ama izan yok
Sözünü ettiğim genel yayın yönetmeni de, o dönemki Hürriyet de yok. Bugünlerde kendisini merkez medya olarak tanımlayan gazetelerin “parçalı yazan” kalemlerinin en büyük konforlarından biri şu: İktidarın aynı alandaki hatalarına ses çıkarmayıp muhalefete ağır şekilde yüklenmek. İktidarın propaganda aygıtlarının 7 gün 24 saat harladığı CHP yangınına odun taşıyorlar.

CHP kurultayının yaklaştığı dönemde, gönüllü odun taşıyıcıların iktidarın gözüne girmek için dillerine doladığı bir mevzu oldu: “Yıllardır Erdoğan’ı TV düellosuna davet eden Kılıçdaroğlu, neden CHP’deki rakipleriyle ekrana çıkmıyor?”
Yazarlar, Kılıçdaroğlu’nun herhangi bir adımı gibi, düelloya çıkmama kararını da eleştirebilir elbette… Ama bir şartla, Erdoğan’ın düello davetini reddetmesine bugüne kadar tek kelime etmiş olmak koşuluyla… İktidarı 16 yıldır elinde tutan Erdoğan’ın, muhalefet ile asla yan yana gelmemesi ile Kılıçdaroğlu’nun parti içi tartışmaları TV ekranına taşımaması arasında hiç fark yok mu? CHP Lideri’nin partideki rakipleriyle ekrana çıkmamasından hareketle, “O zaman Erdoğan’ı nasıl suçlarsın” argümanıyla Saray’a selam çakmak biraz ayıp olmuyor mu “beyler”?

Suçlu bu kez gerçekten CHP
Malum gazetelerin CHP’ye rahatça saldırma cüreti şundan geliyor: Cezasızlık, tepkisizlik En ufak bir eleştiride iktidarın mali ya da plaza kapılarına yığılan militanlarının taşlı-sopalı saldırılarıyla hizaya getirilen merkez medya, CHP karşısında elini epeeey rahat tutuyor. Tamam, iktidarda değil belki ama medyanın pervasızlığı da, CHP’nin liderliğindeki bir zaafı gösteriyor. Okurlarının yarısından fazlası CHP seçmeni olan bu gazetelere gereken (elbette demokratik) tepki gösterilmeyince, malum medya tüm eleştiri oklarını muhalefete yöneltiyor.

Kişisel bir tanıklıkla bitireyim bu yazıyı… İktidarın büyük bir endişeyle girdiği 7 Haziran 2015 seçimlerine doğru; muhalefet, merkez medyada kendine yeterince yer bulamıyordu. “İyi saatte olsunlar”ın baskısıyla elbette. CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Ankara’nın ilçelerinden birinde otobüsün üzerine çıkarak, açıkça tehdit etti: “Bize yer vermezseniz, seçmenlerimizden sizi boykot etmelerini isteyeceğiz.” Tek bir cümle yetmişti. Bu cümlenin duyulmasıyla, plaza koridorlarında yaşanan paniğe de, ertesi gün 1. sayfada iktidar ile muhalefeti aynı büyüklükte verme gayretine de tanık oldu bu gözler.

Hani Kılıçdaroğlu da kusura bakmasın, merkez medyada da yerden yere vuruluyorsa; biraz da kabahati, bir kere söyledikten sonra unuttuğu o cümlede arasın.

***

Saray’ı içeriden yalanlamak

muhalefete-cakmanin-dayanilmaz-hafifligi-423117-1.muhalefete-cakmanin-dayanilmaz-hafifligi-423118-1.

Farkında mısınız, Saray her şeyin merkezi oldu. Her karar orada alınıyor. Başbakanlık, bakanlıklar, bürokrasi, koskoca devlet aygıtı hepsi hikaye. Ankara, başlı başına Saray’dan ibaret artık. Afrin operasyonu da oradan yürütülüyor, ekonomiye dair en basit kararlar da orada alınıyor. Alınan her kararın sonuna “zirvesi” sözcüğü ekleniyor, içinde Erdoğan’ın olduğu karelerle propaganda bültenlerine servis ediliyor.

Dünkü gazetelerden öğreniyoruz ki, demokratik ülkelerde özerk kuruluşların uhdesindeki “faiz” meselesi de Saray’daki “zirve”de masaya yatırılmış. ”Faizi frenlemek ve daha fazla düşürmek için” yapılan toplantıyı, Sabah gazetesi şu başlıkla vermiş: “Külliye’de 6 saatlik faiz zirvesi.”

Anlayacağınız, devlet erkanı ve maiyetindeki basın, faizin zirvelerle halledilebileceğine kanaat getirmiş. Ancak gelin görün ki, kendi adamlarını ikna edememişler henüz. Saray’ın Ekonomi Başdanışmanlarından biri (başdanışman bir tane olur, neden çoğul diye bana sormayın) olan Cemil Ertem, çalıştığı Saray’ını da, eskiden yazdığı Sabah Gazetesi’ni de yalanmamış resmen. Reuters’e şunları söylemiş: “Faiz dinamiklerinin yukarıdan alınacak kararlarla inmeyeceği çok açık, bu ekonominin dinamikleri ve piyasanın gereklilikleri çerçevesinde oluşması gereken bir durum.”

Neyse, meseleyi çok da şey etmemek lazım. Saray’da “baş” danışman mı yok. Bir baş gider, kalan başlar sağolsun.

***

400 gün!

muhalefete-cakmanin-dayanilmaz-hafifligi-423119-1.

Evinde bomba çıkan IŞİD’li, Cihaner’i tutuklayan ‘abi’, panzerle 2 çocuk öldüren polisler, Atatürk’e hakaret, çocukları istismar edenler serbest.. Ama Ahmet gazetecilik yaptığı için 400 gündür tutuklu! İyi pazarlar Türkiye!

***

Ne dediler, ne anlama geliyor?

muhalefete-cakmanin-dayanilmaz-hafifligi-423121-1.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl, parti içi muhalefetin eleştirileri üzerine şu açıklamayı yapmış: “Delegeye imza vermeleri için baskı yok.”
Bu demeç Türkiye’nin klasik cümlelerini ve gerçek meallerini akla getirmiyor mu?
»“Erken seçim düşünmüyoruz.” (YSK’ya hazır ol dedik bile.)
»“Konutta-otomotivde fırsat zamanı.” (Stoklar elimizde patladı.)
»“Dere geçerken at değiştirilmez.” (Görevden alma kararı yakında.)
»“Hocamızın arkasındayız.” (Yeni teknik direktör arıyoruz.)

***

Günün köşe yazısı: Hain PTT!

muhalefete-cakmanin-dayanilmaz-hafifligi-423120-1.

Aslında günün köşe yazısının kendisinde hiçbir numara yok. Altına Kabataş yalancılarından birinin imzasını atın, yavuz medyasının her gazetesinde çıkabilecek cinsten bir metin. Ama başlığı efsane. Star Gazetesi’nin AKP milletvekili yazarlarından Mehmet Metiner, dünkü makalesine şu başlığı atmış: “Savaşa hayır da, PTT devleti hemen şimdi mi?”
Hani hızla okurken PKK sanıyorsunuz ama açıkça PTT devletinden söz etmiş Metiner. Hani ironi mi var, P(ijama) T(erlik) T(elevizyon) gibi 1980’lerin berbat kelime oyunlarından birini mi yapmış diye sonuna kadar bakıyor insan. Keşke olsa… Zaman kaybıymış, ben ettim siz etmeyin. Başlığı cep telefondan yazdı herhalde… Allah rızası için de Star çalışanlarından biri de kontrol edip düzeltmemiş.