Alman futbol ekolünün en üst seviyeye çıkmasındaki gerçek tasarımın sahibi; futbolun oyun alanı içinde kendisine verilen imparatorluk payesiyle Beckenbauer’dir. Yaptıklarıyla dünya futboluna da damga vurdu.

O gerçek imparator
Fotoğraf: Depo Photos

İmparatorluk krallıkların üzerinde rütbe ve mevkii ifade eder. Ve bir kültür hegemonyasının egemenliği üzerine kurgulanır.

İmparator gücünü elde etmesiyle kendi düşünce ve stratejilerini kuvvetli bir hiyerarşi üzerinden tasarlayarak bir yönetim mekanizması oluşturur.

İşte Alman futbol ekolünün en üst seviyeye çıkmasındaki tasarımın sahibi; futbolun oyun alanı içinde kendisine verilen imparatorluk payesi ile Franz Beckenbauer’dir.

Her toplum kendi kültür perspektifinden lidere ve liderliğe farklı anlamlar yüklemektedir. Üst düzey oyuncunun sosyal boyutunu tamamlayan keskin bir liderlik kodu vardır. Beckenbauer’in liderliğine bakıştaki kodların toplum kültürünün yaklaşımlarına benzemesi, kurum ve liderlik arasında bir etkileşim sürecinin kaçınılmazlığının sinyallerini verir. Buradaki temel kod ise, oyun yapısındaki özelliğinin temelini sağlayan disiplininde yatar. Beckenbauer, oynadığı takımlarda sadece profesyonel başarıya ulaşma konusunda liderlik eden değil; aynı zamanda, oynadığı oyun ile saha içinde ve dışındaki olaylara karşı aldığı tavırlar sayesinde onlara güven telkin eden, ikna kabiliyetini kullanan ve çoğunlukla onları motive eden bir konumdaydı.

Alman olmasının genetik kodundaki gerçeklik ile beraber, topa olan yatkınlığı ile tüm maç boyunca oyuna aynı tepkiyi göstermesi ve takım arkadaşlarının oyuna katkısındaki yönlendirme becerisi -ki bu farklılık sanırım Beckenbauer  ve Cruyff’u diğer oyunculardan ayıran özellik olarak çok etkiliydi- onu farklı kılan ve tüm bunların yanında onu lider yapan özelliğiydi. Liderlik özellikleri, baskın oyun karakteri ve ilk isminin Franz (Avusturya imparatorlarını hatırlatması) olması bu lakabı almasını sağlamıştır.

Beckenbauer  için futbol sürecinin kurgusundaki değer, bir yıkılıştan-yıkıştan ve utançtan çıkışın dünyaya kabullendirme azmi ile bütünleşerek futbol sahasında onun ile var olmuştu.

Yetiştiği süreci göz önüne alırsak, yıkılıştan var oluş sürecindeki tüm geçişleri görerek ve onları yaşam kurgusu içinde kullanarak -ki zaten kullanmak zorundaydı- ortaya çıkan mücadelenin tüm evrelerine hâkim olması oyun içindeki stratejilerini önceden belirlemesini sağlamıştı.

Almanya her zaman takımların karşılaşmak isteyeceği son takım olmuştur. Disiplin, zihinsel güç, azim ve kararlılık en önemli karakterleridir. Pes etmemek üzerine kurulan iradeleri, kazanmak için her şeyi yapma azimleri kaybederken bile kazanma azmini ortaya koyar.

Her ülkenin kendine ait var oluş kültürü vardır. Bunun sahaya yansıması ekol adına doğru olandır ve tabii olandır. Ekoller ve sistemler bu kültür üzerine şekillenerek oyun kurgusu haline gelmektedir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan harap bir ülkenin yanında, suçluluk duygusu ile kaygı karışımı bir ruh hali Almanya’ya egemen olmuştu. 1954 Dünya Kupası bu ruh hali içerisinde oynanmıştı.

Bu suçluluk duygusunun yüzlerine yansıması ile sahaya çıkmışlardı. Ve ayağa kalkmaktaki dirençleri, onların sahada da var olma sebepleri olmuştu. İngilizlerin 1966 Dünya Kupası’ndaki talepkarlığından daha fazlasına ihtiyaçları vardı Almanya’nın.

5 yıldır yenilmeyen ve o dönem Dünya futboluna hâkim olan Macaristan karşısına bu bütünlükte çıkmışlardı. Macaristan’ı yenerek ki herkes mucize olarak adlandırır, şampiyon olmuşlardı.

Bu şampiyonluğun değeri Almanya için çok büyüktü. İkinci Dünya Savaşı sonrası suçluluk histerisini ortadan kaldırıp, tekrar saygın bir yer elde etmek için, bayraklarını zirveye çıkartıp saygınlığı elde etmeleri gerekiyordu.

Herkese dünyanın bir parçası olduklarını kabullendirmişlerdi.

En zoru bunu başarmaktı…

1974 Dünya Kupası’nı kazanmalarının içeriği tamamen futbol olmuştu. Hollanda sanatına karşı ve Cruyff yeteneğine karşı bir damga vurdular. Almanya Milli Takımı özel bir t akımdı; özveri, inanç, azim ve güç ile sağlam bir birlikte oluşan sistemleri ile yenilmeleri çok güç olmaktaydı.

Beckenbauer liberolu oyun için tüm özelliklere sahip olduğu gibi bu mevkinin rol modeli olarak bir oyun karakteri yaratmıştır. Kademeli oyuna giriş, birebir savunma ve en önemli özelliği; bir orta saha oyuncusu donanımlarına sahip, arkadan oyun kurma yeteneği ile topu kullanma becerisiydi. Özellikle 30 ile 50 metre arasındaki mesafelere attığı paslardaki isabet oranındaki yükseklik onu farklı kılmaktaydı. Topu kullanma becerisi, onu o zaman dilimi için ‘çağdaş libero’ denebilecek özelliklerden olan oyuna girme özelliği ile farklı bir tanıma yerleştirmişti. Topa iyi vurma özelliği ile gol şansının olması ve pas yüzdesindeki yüksek oranı, onun ilk dünya kupası olan, futbola sol açık olarak başlasa bile, 1966 İngiltere’de orta saha oynaması ile kazanılmış özellikler olarak görülebilir.

Futbolda rekabet kaliteyi en üst seviyeye çıkartır. İşte Cruyff ve Beckenbauer’in  1974 Dünya Kupası’nda olmaları hem rekabet açısından hem de finale kadar gelip oynamaları herkes için büyük şanstı.  

Her iki takım bu iki oyuncunun saha içi yönetimi sayesinde ayrı kulvardan finale kadar gelmişti. Final maçı olması gerekenin olduğu ile beklenenin olmadığı bir maç idi. Cruyff ile Hollanda takımı tüm dünya vatandaşlarının gönlünde taht kurmaları ve oynadıkları oyun ile takdir toplamaları, onları şampiyon olarak görme isteğini insanlarda uyandırmıştı.

Ama duygusallığı bir tarafa bıraktığımızda da bir Almanya gerçeği vardı. Beckenbauer önderliğinde maça çıkış tünelinde başlayıp gene maçı çıkış tünelinde bitiren bir kültürden bahsediyorum. 

Ve kazanmaları için gerekenleri yaparak şampiyon olmuşlardı.

Franz Beckenbauer’in futbolcuyken 1 Dünya Kupası, 1 Avrupa Şampiyonluğu, 3 Bayern Münih ile Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanmasının yanında, futbola yapmış olduğu bir katkıdan daha bahsetmek gerekir ki o da 1990 yılında Alman Milli Takımı’nın başında antrenör olarak Dünya Kupası’nı kazanmış olmasıdır. Beckenbauer, kupayı oyuncu ve antrenör olarak Mario Zagallo ve Didier Deschamps ile kazanan üç kişiden biri ve takım kaptanı olarak Didier Deschamps ile sadece iki kişiden biridir.

28 Aralık 1993'ten 30 Haziran 1994'e ve ardından 29 Nisan 1996'dan 30 Haziran 1996 tarihleri arasında Bayern Münih’te antrenörlük yaparak futbol içinde kalan Beckenbauer, sorumlu olduğu kısa süre içinde, iki önemli başarıya daha imza attı: 1994'te Bundesliga Şampiyonluğu ve 1996'da UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanmasıydı. 

1994 yılında Bayern'de kulüp başkanı rolünü üstlendi ki bu futbol kurgusu içinde çok önemli bir çalışma örneği ve sistemi olmaktadır ve sonraki yıllarda başarının büyük bir kısmı zekice yönetimine yatırılmasını sağladı. 2009 yılında Bayern Münih Kulüp Başkanı olarak görevine devam etti. Bugünkü sistemin kurucu başkanı olarak futbola bir model armağan etti.

Beckenbauer’in yaptığı en önemli görevlerden biri de 2006 FIFA Dünya Kupası’nı organize etmek için Almanya'nın teklifini kabul ederek organizasyon başkanı olmasıdır. 

Her ne kadar ulusal düzeyde futbolun içinde kalsa da yapmış oldukları, futbolun her aşamasında örnek alınması gereken birer model olarak ortaya çıkmaktadır.

Ortaya çıkarttıkları ve ortaya koyduğu değerler Dünya’nın her bir yanında ona dair, onun hakkında birilerinin bir şeyler söylemesini ve bir şeyler yazmasını zorunlu kılan durumun gerekçesi, Pele, Cruyff ve Maradona gibi sadece ona duyulan saygıdan ibaret olmasıdır.

Sanırım Cruyff ile rekabeti şimdi-başka bir evrede kaldığı yerden devam edecektir.