Okullar daha niteliksiz, çocuklar daha yoksul

Ayşe Alan - Eğitimci, Yazar.

Ülkemizde kamusal eğitimin pek de kamucu olmadığını en iyi gösteren alanlardan biri hiç kuşkusuz LGS sınavı ve adaletsiz lise yerleştirme sistemi. Konunun bir boyutu derin çocuk yoksulluğuna, çocukların okul devamını bile ciddi şekilde etkileyen bir eğitime erişim sorununa, diğer boyutu da lise yerleştirme sisteminin açmazlarına işaret ediyor.

Yıl boyunca özel kurs, dersane, özel ders avantajı ile sınava hazırlanan çocuklar ile ihtiyacı olan test kitabını alamayan öğrencilerin eşitsiz durumu malumumuz. Konunun özellikle okul niteliği boyutuna değinmenin popüler tabir ile büyük resmi görmemize yardımcı olacağını düşünüyorum. 

Nitelikli/Sıradan Okul

Kamucu eğitim politikalarının olmazsa olmazı her öğrencinin nitelikli eğitime erişebiliyor olmasıdır. Oysa ülkemizde okul türlerine ve sözde puan sistemine baktığınızda büyük bir aldatmaca içinde olduğumuzu görebilirsiniz. Artık tüm liseler Anadolu Lisesi. Bu liselerin “nitelikli okul” olarak sınıflandırılanları LGS puanı ile geri kalan okullar ise adrese dayalı olarak öğrenci alıyor. Öyle sınıflandırılmıyor ama belli ki adrese dayalı kayıt alan okullar “niteliksiz” yani sıradan okullar.

Her yerleştirme döneminde aileler ve çocukların çaresiz bir şekilde okul arama koşuşturmasına girmesi, parası yetenin özel okullara, yetmeyenin eşitsiz koşullarda yarıştığı LGS sonuçlarına ya da “niteliksiz” bir okula mahkûm olması vahim bir durum.
Kamusal eğitim meselesinde geldiğimiz noktada, gözden çıkarılmış milyonlarca çocuk var ne yazık ki. Sistem bu çocuklara karşı bilinçli bir körlük içinde. Eski tabirle onları “terbiye” eden bir sistem işliyor. Henüz 13 yaşında iken hazırlanmak zorunda oldukları test sınavı sonucunda, nispeten daha nitelikli eğitim alabilen çok küçük bir azınlık yerleşebiliyor, diğerleri en yakınındaki devlet lisesine ya da ailesinin mali durumu uygunsa özel okula mahkûm.

Eğitimden Dışlanıyorlar

Bu noktada “bu hep böyle değil miydi?” diye düşünebilirsiniz. Merkezî sınavlar yıllardır Türkiye gerçeği değil mi? Değişen ne? Bunun cevabını en iyi bu sene çocuğu LGS sınavına girmiş veliler ve çocukları verebilir. Yüzdelik dilimi yüzde 10 altında kalan çoğunluk için seçim şansı daraltılmış durumda. Sayılara, istatistiklere bakarsanız durum olduğundan farklı görünebilir ama çocukların liseye yerleşmesi her sene daha zorlaşıyor.

Görünürde adrese dayalı okullara yerleşmek her çocuğun hakkı. LGS puanı kaç olursa olsun, öğrenci evinin yakınındaki puansız okula yerleşebiliyor. İşte sorun tam da burada başlıyor. Her geçen yıl sayıları artan, her geçen yıl daha erken sınıf düzeylerine inen “açık liseye” geçme sayıları bunun en önemli göstergesi.

Eğitim de Yoksullaşıyor

İnşaat sektörünün yükselişine paralel olarak, mantar gibi biten okul inşaatları, apartman görünümlü okullara dönüştü. Yıllık kitap ücretini bile karşılamayan sözde özel okul destek teşvikleri verildi. Bu kadar kırılgan bir ekonomide elbette sürdürülebilir olamayacak bu sistem de çöktü. Geriye son ekonomik kriz ile yoksullaşan yığınlar ve uçuk özel okul fiyatları kaldı. Kamucu olması gereken eğitim işi özel okullara devredildi. Özel okul, dershane, kurs, özel hocalık, mentorluk, koçluk, online sınava hazırlama paketleri derken, eğitim gittikçe daha büyük bir piyasaya dönüşüyor. Bu piyasadan nasibini alamayan çocuklar ise yoksulluğun kısırdöngüsüne terk ediliyor.

Lise seviyesinde öğrencilerin okula bağlılığı, beklentisi, umudu azalmaya devam ediyor. Okulların nitelikleri o kadar düştü, okul öyle bir dışlanma mekanizması haline geldi ki öğrenciler kendilerini değer verilen, zaman ayrılan, fikri alınan bireyler olarak değil, bir yığının parçası olarak görüyor ve güvende hissetmiyorlar.

Yoksullaştırma sürüyor 

Gelelim yoksullaşma meselesine. Yoksullaşma ağır ekonomik krizlerde yoksulun yoksunluğuna yol açar. Bu herhangi bir sınıfın alım gücünün düşmesinden farklıdır. Burada orta sınıf bir ailenin artık tatil yapamıyor olmasından ya da dışarıda yemek yemeyi bırakmak zorunda kalmasından farklı bir durum söz konusudur.

Dilimizde “kıt kanaat geçinmek” diye çok güzel bir tabir var. Yoksulluğu ve bir şekilde yaşamı sürdürmeyi, bir yandan da eldekine şükür etmeyi, yetinerek geçinmeyi ifade eder. İçinden geçtiğimiz bu kriz döneminde yoksullaşma zorlukla en temel ihtiyaçlarını karşılayabilen yığınlar yarattı. İşte böylesi dönemlerde de aileler önce çocukların eğitiminden vazgeçmek zorunda kalıyor. Bu vazgeçiş çeşitli şekillerde kendini gösteriyor. Bir ucu okul terkine, yoğun devamsızlığa, çocuk işçiliğine dayanan bu vazgeçiş, özellikle sınav hazırlığı gibi kritik dönemlerde çocuğun lise eğitimini de etkiliyor. Yoksul ailelerde ağabey ya da ablanın aldığı eğitimi küçük kardeşlerin alamamasına, çok çocuklu ailelerde kardeşlerden biri ya da birkaçının okulu terk etmesine neden oluyor.

Çocukların daha yoksul, okulların daha niteliksiz olduğu bir ülkede bir sınav dönemini daha geride bırakıyoruz. Bu sınav da kendi yoksulunu yaratacak, çünkü okul yoksulluğu derinleştiren bir kurum olmaya devam edecek. Bundan sonraki süreçte özellikle açık liseye geçişleri yakından takip etmemiz gerekiyor. Çok da uzak olmayan bir gelecekte liselerin fiilî olarak da işlemediğini görmemiz hiç düşük bir olasılık değil!