Her distopyanın bir ütopyadan oluştuğunu söylemiştik. Ama Liberhell için durum biraz farklı. Orada ütopya distopyaya, distopya da mücadele ile bir umut ışığına dönüşmüştür. Liberhell her ne kadar bir gelecek toplum tasavvuru olsa da toplumcu, hatta günümüzü transpoze ederek bünyesine dahil etmesi sebebiyle gerçekçi bir roman da diyebiliriz

Özgürlük cehennemde filizlenirse

LİBERHELL
Yazar: MAHMUT EŞİTMEZ
Yayınevi: Ayrıntı,2015

YALÇIN HAFÇI


Thomas More’un yazdığı olmayan cennet, insancıl bir düş olarak ütopya türünü bizlere armağan etti. Sonrasında birçok ütopya yazıldı. Tabii More’dan da öncesi vardı. Örneğin Platon’un Devlet diyaloğunu bu kapsamda değerlendirmek çok da yanlış olmaz. İnsanlığın ideal toplum arayışı arkaik meselelerden biridir. Kutsal kitaplar dahil bu arayışa dahil edilebilir. Ancak akılda güzel olan hiçbir zaman gerçekte düşünüldüğü gibi olamadı. Platon’un Devlet’i bir ütopya görünümündeydi ama bağrında distopyayı da taşıyordu. Kendi içinde bu zaafı ve ikiliği vardı. İşin doğasındaki bu durum More’un ütopyasını 400 yılda evrimleştirerek ürkütücü ikizi olan distopyasını da yarattı. Yani rüyadan bir kâbus doğdu. Durduk yerde olmadı elbette bu. İdeal reçetelerin bir bir başarısızlığa uğramasının yarattığı karamsarlık, edebi bir kimliğe bürünerek bir türe dönüştü. Distopyalar şeytanın avukatlığını yaparak hayal ettikleri alegorik dünya ile insanlığı uyardı. Sıkı biçimde örgütlenen, hızla makineleşen ve matematikleşen, yapay biçimde oluşturulan toplumdan ürken açık veya gizli olarak fena halde baskıcı olmasına karşın her şeyin güllük gülistanlık gibi gösterildiği toplumlara bir itirazdı distopyalar.

Her distopya bir ütopyadan doğmuştur. Mahmut Eşitmez’in Liberhell’i için de aynı durum söz konusu. Gelecek bir zamanda felakete doğru sürüklenen, kendi içine sıkışıp kalmış bir kent toplumundan bahsediliyor romanda. Gökten asit yağdığı, hava kirliliği nedeniyle insanların öldüğü, yaşlıların sağlık giderleri nedeniyle intiharlara teşvik edildiği, herkesin birbirinden şüphelendiği, bir bilgisayar oyununa dönüşmüşçesine hayatların yapaylaştığı bu dünyada yine de kaçınılmaz bir biçimde gerçekler kendini dayatmaktadır. Zira sınıflar arası uçurum, aşırı derecede düzenlenmiş bir toplumu bile kaosa itmiştir. Ancak küçük direniş odakları arasındaki çeşitli parçalanmışlıklar, başlarda bir zaaf gibi görünmesine karşın sonrasında güçlü bir halk isyanının nedeni haline gelmeye başlar. Bu durumsa iktidarın parçalanmışlığını su yüzüne çıkarır. Muhalifler kentin bazı meydanlarını işgal ederek özyönetime dayalı özgür yaşam alanları kurarlar. Bu noktada romanın Gezi süreciyle çok belirgin paralellikler kurduğu çok açıktır.

Genel olarak distopyalarda “şu yolu seçersek işler farklı olur” türünden mesajlar verilmez. Ama Liberhell’de net bir biçimde her kesimden halkın birleşik muhalefetiyle bir şeyleri değiştirebileceği, oyunu bozarken yeniden kurabileceği teması çok belirgindir. Fakat bunu kaba bir didaktizmle değil de edebi bir dramatizasyonla doğal bir biçime büründürmesi yazarın başarısıdır.

Ayrıca anlatının başından sonuna dek ilkin gizemli, dahası ürkütücü bir biçimde bahsedilen Liberhell romanın kalbi, hatta dolaylı başkahramanı diyebiliriz. Yeraltında cehennemin içinde filizlenen bu mekân, önce dışlananların hapsedildiği bir yerken, zamanla otoriteden kaçanların, başına bir hal gelenlerin, çaresizlerin, uyumsuzların ve isyancıların kalesi olmuştur. Ama iktidarın yan ürünü olan çetelerle mücadele etmektedirler. Tehlikelerle dolu olsa da paralel ve alternatif olan daha gerçek bir yaşam kurulmuştur orada. “Onlar Liberhell’i değil, Liberhell onları yaratmıştır.” Ve sınırlarını aşan bir gelecek umudu olarak dışarıya taşmaktadır.

Her distopyanın bir ütopyadan oluştuğunu söylemiştik. Ama Liberhell için durum biraz farklı. Orada ütopya distopya’ya, distopya da mücadele ile bir umut ışığına dönüşmüştür. Liberhell her ne kadar bir gelecek toplum tasavvuru olsa da toplumcu, hatta günümüzü transpoze ederek bünyesine dahil etmesi sebebiyle gerçekçi bir roman da diyebiliriz. Zira Radek’in de belirttiği gibi “Gerçeklik, çöken kapitalizmi ve onun çürüyen kültürünü yansıtmak değildir sadece; aynı zamanda yeni bir toplumu ve yeni bir kültürün doğuşunu yansıtmaktır.”