Cemal Süreya, 1960 yılında Papirüs Dergisi’nde Osman Mazlum takma adıyla yazdığı yazısında “Kişiliği olan şair evreni değiştirir” demişti. Özkan Uğur, şairlerin kitaplarda yaptıklarını gitarıyla ve oyunculuğuyla yaptı.

Özkan Uğur
Fotoğraf: DepoPhotos

Tekin Deniz - Arşivci, Yazar

Gloria Swanson, ünlü Sunset Bulvarı filmindeki Norma Desmond rolüyle bir kere daha efsaneleşmişti.  Bu meşhur filmde Swanson, Desmond olarak sessiz sinema tarihini özetleyen şu repliği söyler:

“Bizim kelimelere ihtiyacımız yoktu, yüzlerimiz vardı.”

Özkan Uğur’un sanat yolculuğuna bakınca, onu bir an Desmond’un sesinde buluyor ve duyuyorum. Evet, bu güzel adamın ne müzik yapabilmek ne de aktörlük edebilmek için repliklere ihtiyacı yoktu. Sahiden yoktu. O, varlığıyla kendi kendini tamamlamayı başarabilmiş eşsiz bir cümle ve son derece özgün bir ses olarak her şeylerin ortasında pırıl pırıl duruyordu. Yüreği ağzından taşan insanların büsbütün birer duygu hâlinde gezinmeleri, capcanlı, kocaman, rengârenk bir sevinç olarak bu dünyada dolaşmaları yok mu, işte bizi esasında hep bu aydınlık, bu güzellik tavlıyordu.

Ender kelimesi, sanat tarihinde tam da Özkan Uğur gibi isimler için icat edilmiştir. Var olduğu çevreyi etkileyen, ondan en doğru şekilde etkilenen ve süzdüğü bütün o gözlemleri en özgün şekilde sahneye taşıyan tarifi zor bir ustaydı.

Özkan Uğur, Barış Manço ve Cem Karaca gibi efsane isimlerden bildiğimiz “aktör oyuncular” kuşağındandı. Onlarla da pek çok güzel esere imza attı. Çocukluğundan beri aktör olabilmek gibi asla vazgeçemediği çok güzel bir düşü vardı Özkan Uğur’un. Tiyatro sevgisi bambaşkaydı. Ne diyordu “babalar” her defasında? “Aktör, yüzüyle oynar!”  diyorlardı değil mi? Özkan Uğur, işte bu büyük Allah vergisi yeteneği ile Barış Manço’nun ve Cem Karaca’nın o müthiş sahne hakimiyetlerinin bir benzerini yaşatıyordu bize. Oynamıyor, söylemiyor, konuşmuyor, her saniyeyi yaşıyordu. Bu yaşamak öyle bir yaşamaktı ki kendine ait bir dili bile vardı. Özkan Uğur işte, tam da böyle, tek başına apayrı bir cumhuriyetti.

Sahnede onun gibi hem çalıp hem söyleyen, hem de öyle nefis bir şekilde dans edip, eşine çok nadir rastlanan özgün vokaller yapabilen kaç sanatçı vardır ki bu dünyada? Bugün bile kaç kişi vardır? Onun bu kadar sevilmesinin nedenlerinden biri de belki bu büyük üretme aşkının, tarifsiz ve son derece şahsına münhasır jestler ve mimikler olarak yüzünde yer etmesiydi. Özkan Uğur’u bir saat tanımış biri bile onun eşine az rastlanır bir sanatçı olduğunu net bir şekilde görebilirdi.

Cemal Süreya, 1960 yılında Papirüs Dergisi’nde Osman Mazlum takma adıyla yazdığı yazısında: “Kişiliği olan şair evreni değiştirir.” demişti. Özkan Uğur, şairlerin kitaplarda ve defterlerde yaptıklarını gitarıyla ve oyunculuğuyla yaptı. Tamam, belki evreni değiştirmedi ama hepimizin dünyasında silinmez bir iz bıraktı. Hem bu iz, bu sevinç, bu aydınlık, öylesine güzel bir yere tekabül ediyor ki şayet onu çıkarırsak bizzat kendimizin de eksileceğini biliyorduk. Ona zaten biraz da bu yüzden böylesine sahip çıkıyor, yokluğunu derinden hissediyoruz.

M.F.Ö’nün yaşamımıza kattığı en büyük güzellik, bizlerin de tıpkı müzikleri gibi kişilikli birer birey olarak var olmamıza kattıkları güç oldu. Samimiyetle, içtenlikle, sabır ve emekle örülen koca bir kariyerdir baktığımız. Mazhar Alanson, Fuat Güner ve Özkan Uğur, 1980 darbesinin yaratıp beslediği arabesk furya içinde hepsi birbirinden farklı albümlerden oluşan özgün eserler verdiler. Bu eserler içinde Özkan Uğur’un müziğe ve sanata olan büyük aşkının etkilerini de hiç şüphesiz net bir şekilde görüyorduk.

Ferhan Şensoy ve arkadaşlarının Şan Sineması’nda gerici güruhlar tarafından diri diri yakılmak istendikleri o yıllarda da sahneye çıktılar. Hep bir ağızdan “Şahları Da Vururlar” da dediler. Özkan Uğur oradaydı. Çağının ve bütün bunların tanığıydı. Biz de elbette onun ve hikâyesinin tanığı olduk. Böyle böyle sevdik, bağrımıza bastık. Evimizden biri olarak gördük. Bütün bunları birlikte başardık, birlikte mümkün olduk! Sahi, ne iyi ettik! Nasıl da karşılıklı paha biçilmez bir tanıklık oldu bu!

Hepimizin diline dolanan meşhur M.F.Ö. şarkıları, Mazhar Alanson, Fuat Güner ve Özkan Uğur tarafından hiç aynı okunmadı. Hep başka bir söyleyişle, hep başka bir diyiverişle yankılandı mikrofonlardan. Tıpkı iyi bir tiyatro oyunu gibi güncel ve her defasında yepyeniydiler. Bu yüzden duyguda da düşüncede de hiç eskimediler.

Özkan Uğur’un erken vedası bize bütün bir toplum olarak ortak paydalara ne kadar ihtiyacımız olduğunu bir kere daha hatırlattı. Zarafeti, inceliği, sahici bir yeteneği selamladık hep beraber. Ele Güne Karşı, Güllerinden İçinden, Bu Sabah Yağmur Var İstanbul’da, Mazeretim Var, Sude, Diday ve daha nicesi… Nice şarkının kişisel anılarımızda, ayrılıklarımızda, sevdalarımızda, kavuşmalarımızda, dostluklarımızda izi var. Özkan Uğur sadece bir kişi değildi, aynı zamanda hepimizden bir parçaydı.

Mazhar Alanson’un da dediği gibi Özkan Uğur sevildiğini elbette biliyordu ama bu kadar sevildiğini heralde kendi de bilmiyordu.

Tek başına mutlu olmanın utanılacak bir şey olduğunu düşünen özel insanlardandı Özkan Uğur. Onu tanıyan herkesten onun gerçek bir iyilik meleği olduğunu duyarsınız, bunu mutlaka işitirsiniz. O kadar çok kişinin yaşamına sessizce dokunmuştur ki saymakla bitmez. Yaşamı birlikte mümkün kılmaktan, hep birlikte üretip hep birlikte şarkılar söylemekten yanaydı. Vedası ile hepimizi bir kere daha birleştirdi. Bizi bize yeniden hatırlattı. Onun enerjisi, yaşam ve insan sevgisi hepimiz için birer ev ödevi olmalı. Evet, bu memlekette sahici müzikler de yapıldı, sahici oyunlar da oynandı ve bunların bazılarının altında Özkan Uğur imzası vardı. Neye mi teşekkürler? İşte buna teşekkürler Özkan Uğur! Buna teşekkürler!

ÖZKAN UĞUR’UN ARDINDAN

Ali Poyrazoğlu

Büyük bir dostu kaybettik. Özkan Uğur, gerçek bir yetenek, sahici bir ustaydı. Tam bir ekip adamıydı. Gerek M.F.Ö. içinde gerek yer aldığı diğer projelerde varlığıyla yapılan işleri hep yukarılara taşıdı. Cem Yılmaz’lı film serilerindeki varlığıyla da canlandırdığı o karakterleri adeta yeniden yaratmıştır. Yaşam enerjisi ve yeteneği ile birkaç gömlek yukarı çıkartmıştır. Onunla ilk filmi olan, Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı ‘Arkadaşım Şeytan’da birlikte çalışmıştık. Önemli bir değerdi. Hastalık zamanlarında bile tüm zorluklara göğüs gerip üretmeye devam etti. Yeri doldurulması zor isimlerden. Değerli eşi Aysun’a ve oğlu Alişan’a sevgilerimi iletiyor, baş sağlığı diliyorum. Özkan Türkiye’nin ortak bir değeriydi. Üzgünüm.

***

Mustafa Uzunyılmaz

1984 yılı. Devekuşu Kabare’nin Konak Sineması yılları… Rahmetli Ali Yalaz müdürümüzdü. Oyun arasında bu yeni ve henüz tam anlamıyla yeterince  tanınmayan grubun konserlerinin duyurusunu yapmamı istemişti benden. Elbette seve seve yapmıştım. Mazhar Alanson, Fuat Güner ve Özkan Uğur defalarca bizim oyunlarımıza geldiler. Ben de onların konserlerine gittim. Şan Sineması, Açık Hava ve daha nicesinde hep beraber olduk. Çok zarif, enerji dolu ve gittiği her yere ışık saçan bir sanatçıydı Özkan Uğur. Hepimizin başı sağ olsun. Az bulunur, ender bir sanatçıydı.

***

Nejat Yavaşoğulları

Özkan Uğur, biz müzisyenler açısından baktığımızda, bizim için son derece yetenekli bir müzisyen arkadaşımızdı. Çok iyi bas gitar çalabilmesinin yanı sıra çok iyi de vokal yapabilen bir arkadaştı ve Mazhar-Fuat-Özkan üçlüsündeki en tiz sesleri Özkan çıkarıyordu.

Ayfer Feray Tiyatrosu ile olabilir zannediyorum, bir turne vardı, bu turneye Ferhan Şensoy beni okuldan, okul dediğim güzel sanatlar akademisi mimarlık bölümünden tanıdığı, müzikle uğraştığımı bildiği için o turne için teklifte bulunmuştu. Fakat ben arkeolojik bir kazıda çalışmak için söz vermiştim. O dönem ne yazık ki ben müsait olamadığım için yerime Fuat Güner geziye katıldı. O sırada da Şahları Da Vururlar oyununun yazım aşamaları vardı. Dönüşte Şahları Da Vururlar oyunu sahnelenmeye başladı ve müzikleri Fuat Güner yapmıştı.  Fuat da arkadaşı Özkan’ı kendine partner olarak seçmiş olduğundan, Fuat ve Özkan oyunun müziklerini her oyunda sahnede icra ederek birlikte olmaya başladılar.  Mazhar, Fuat, Özkan birlikteliği, işte Fuat’la Özkan’ın bu çalışmalarından sonra oluştu. Ele Güne Karşı diye bildiğimiz şarkı, Şahları Da Vururlar oyunundaki Hey Gidi Rıza şarkısının sözleri değişmiş hâliydi. Gam Yeme Sen Ey Süreya şarkısı da Yalnızlık Ömür Boyu olarak değerlendirildi.

Bütün Türkiye’nin Özkan’a gösterdiği ilgi ve sevgi boşuna değildi. Sempatikliği, sıcaklığı, içtenliği çevresinde bulunan insanlara hemen geçiyordu. Özkan’ı hepimiz seviyorduk. Müzik dünyamızın başı sağ olsun. Bir döneme imza atan insanlardan aramızdan ayrılanlar oluyor. Ama işte hayat da böyle bir şey.

***

Burhan Şeşen

Özkan Uğur şahane biriydi. Hem müzisyen hem oyuncu olarak ama en önemlisi insan olarak. Sanki başka bir dünyadan gelmiş gibiydi. Onunla oturup laflayıp gülmemenin, felekten bir gün çalmamanın imkanı yoktu. Kendine ait bir dili vardı. Hem bedensel hem de sözel. Müthiş enerjikti. Bastığı yerden ateş çıkardı. Kimsenin arkasından konuşmaz, dedikodusunu yapmaz, sadece işini yapardı. Hem de en iyisinden. Onun adı geçince artık yüreğimiz hep cız edecek ama onu hep gülerek hatırlayacağız.

AKM’deki törende Mazhar'ın da söylediği gibi, bence de Özkan bile bu kadar sevildiğini bilmiyordu. Çok özel bir ruhtu. Her daim her yerde müzisyendi. Yer aldığı filmlerde de konserlerde de…

Keşke hepimiz onun kadar sevilsek, onun gibi uğurlansak... Güle güle sevgili Özkan. Seni çok sevdik. Sen de bizi unutma...

***

Murat Ertel                                   

Önce uzaktan başlayan hayranlık var tabii ki, efsanesi kendinden önce geldi ipucu 5lisi ile Teleskopta sonra Ferhan Şensoy’un oyunlarında hem Şahları da Vururlar’da hem de babamın afişini yaptığı kahraman bakkal süper markete karşı provalarında. Şan tiyatrosu Hodri Meydan Rumeli Hisarı konserlerinde ona kitlenmeler derken beni ilk farkedişi ZeN yüzünden olmuş meğer .

Meşhur FT Stüdyosuna abone olduğum bir zaman bir de baktım Özkan abi oturmuş gitar çalıyor odada. Hangisi daha iyi diye sordu iki ayrı akor yürüyüşü çalarak bana. Heyecan içinde birini seçtim ama ne desem boş kafam başka yerde derken seni cesaretin yüzünden tebrik etmek istiyorum dedi helal olsun . Meğer Gülhane Parkında müzik yarışmasında jürideymiş biz de ZeN isimli grubumla Adnan Şenses için toplanmış azgın seyirci önünde çalıp uçuşan şişeler ve yuhalamalar ıslıklar arasında hiç bozmadan konserimizi vermişiz. Öyle güzel şeyler söyledi ki bana, o günden sonra onu gördüğümde hep bambaşka kelebekler uçuştu içimde.

Hep ilham aldım hep hayranıydım halen de öyleyim bas gitar çalışından vokaline sözlerinden oyunculuğuna bu dünyada kendi gibi olabildi, kimseye özenmeden durabildi.