OĞUZ TÜRKYILMAZ SSCB deneyimlerinden esinlenilerek Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde genç Cumhuriyet yönetiminin; başarı ile uyguladığı planlı kalkınma modeli, 2.Dünya Savaşının zor yıllarında ve izleyen CHP ve DP iktidarları dönemlerinde uygulanmadı. 1961 Anayasası ile; planlı kalkınma, sosyal devlet, hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı  vb. kavramlar toplumsal yaşama eklendi. Yeni kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, ülkenin en nitelikli kadrolarını yetiştiren bir okul oldu. Planlama çalışmalarında bilfiil görev […]

Planlama üzerine notlar 11. Kalkınma Planı, plan değil çöküşün tescilidir

OĞUZ TÜRKYILMAZ

SSCB deneyimlerinden esinlenilerek Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde genç Cumhuriyet yönetiminin; başarı ile uyguladığı planlı kalkınma modeli, 2.Dünya Savaşının zor yıllarında ve izleyen CHP ve DP iktidarları dönemlerinde uygulanmadı.

1961 Anayasası ile; planlı kalkınma, sosyal devlet, hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı  vb. kavramlar toplumsal yaşama eklendi. Yeni kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, ülkenin en nitelikli kadrolarını yetiştiren bir okul oldu.

Planlama çalışmalarında bilfiil görev almış ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın Müsteşarlığını da yapmış olan ve planlama fikriyatını yaygınlaştırmayı amaçlayan, “21.Yüzyılda Planlama”  inisiyatifinin  kurucusu Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un, 13-14 Mayıs 2011’de Ankara’da yapılan “21.Yüzyılda Planlamayı Düşünmek” adlı Kurultay’da, yaptığı konuşmada yer alan saptama ve  değerlendirmeleri çok anlamlı ve önemli.

“Türkiye, 1960’larda kalkınma plancılığına ve beş yıllık (makro) planlara başladı. Kurumsal dayanağı 1961 Anayasası’nın 129. maddesi (“iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma plana bağlanır; kalkınma bu plana göre gerçekleştirilir”) ve teknik düzeni de Tinbergen metodolojisi idi: Üç kademeli (proje, sektör, makro) planlama yapısı ve bunun tek sektörlü bir Harrod-Domar büyüme modeliyle harekete geçirilmesi. 1980’de, bilindiği gibi, Türkiye’nin çizgisi değiştirildi. Bu değişikliğin ciddi bir sonucu planlamanın ‘kalkınma davası’nın içinden çekilip çıkarılması oldu. (1982 Anayasası)”

Planlı dönemlerde, Başbakan’ın başkanlığında dört  bakan ve DPT Müsteşarı ve üç daire başkanının katılımıyla oluşan Yüksek Planlama Kurulu, yatırım kararlarının alınması ve uygulamasında Beş Yıllık kalkınma Planlarını (BYKP) dikkate almıştır.

Planlı kalkınma dönemlerinde, her bir sektör için Özel İhtisas Komisyonu (ÖİK) raporlarının geniş katılımlarla, yoğun tartışmalar ve büyük titizlikle hazırlandığını, katıldığım 4. BYKP petrol ve 8. BYKP Yerel Yönetimler ÖİK çalışmalarında gözlemlemiştim. Çok ciddi ve  kapsamlı çalışmalarla hazırlanan bu raporların  çözümleme  ve hedeflerini  dikkate alan, zengin, kapsamlı ve nitelikli kalkınma planları ve  kalkınma planlarının ilke ve hedeflerine erişmeyi amaçlayan ciddi Yıllık Program ve Bütçe uygulamaları, görece yüksek kalkınma hızlarına ulaşılmasına imkan verdi.

2002’den bu yana iktidarda olan,  özelleştirmeci, sermaye destekçisi, planlama kavramı ve uygulamalarına  soğuk bakan neo-liberalizmin amansız uygulayıcısı, Cumhuriyet karşıtı siyasi kadrolar, Cumhuriyet ideolojisi ve kurumlarına karşı izledikleri yıpratma, yıkma ve yok etme politikaları doğrultusunda; önce 11.6.2011 tarihinde, kuruluşunun ellinci yılında, onu ikame edeceği kılıfı ile Kalkınma Bakanlığını kurup, Devlet Planlama Teşkilatını kapattılar. Başkanlık sistemine geçilince de, Temmuz 2018’de 703 sayılı KHK ile, Kalkınma Bakanlığını da, Sanayi Bakanlığının bünyesine katıp yok ettiler. İyi eğitimli, yetişmiş kadrolarının bir çoğu dağıtıldı, emekliliğe zorlandı, DPT’nin çok değerli arşivlerindeki belgeler, erişilemez hale geldi..

10.ve 11. Kalkınma Planlarının , ilk BYKP’lerin ciddiyetinden yoksun, baştan savma bir anlayışla hazırlandığını söyleyebiliriz. BirGün yazarlarından Prof.Dr. Aziz Konukman’ın  yazılarında altını çizdiği üzere “-İlk kez bir plan belgesi 1 yıl gecikmeyle yürürlüğe girmiştir. Plana dayalı olarak hazırlanması gereken bütçe belgeleri (OVP,OVMP,2019 Yılı Bütçesi) ve 2019 Yılı Programı plan olmadan hazırlanmış ve kabul edilmiştir. Bu tutum Bütçe hakkı ihlali anlamına gelmektedir. Aziz Hoca,10.12.2018 tarihli BirGün’de çıkan yazısının başlığında, “2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programının, Plan geleneğinin bitiş simgesi olduğunu” bildirmekte ve devamla şöyle demektedir.” 5018 gereği kapakta programın bir parçası olduğu kalkınma planının kaçıncı plan olduğu ve hangi dönemi öngördüğü öne çıkarılarak ardından ait olduğu yıl belirtilirken, ilk kez bu kurala uyulmuyor ve kapakta programın ait olduğu kalkınma planının sayısı ve dönemi yer almıyor. Örneğin 2018 Yılı Programı’nın kapağında “Onuncu Kalkınma Planı(2014-2018) 2018 Yılı Programı’’ ifadesi yer alırken 2019’daki Programı’nın kapağında sadece “2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı” demekle yetiniliyor. Ancak ilginçtir, öngörülen tedbirler sıralanırken tedbirlerin büyük bir çoğunluğu sayısı belirtilmeden Kalkınma Planı’yla ilişkilendiriliyor. İlgili göndermeler incelendiğinde bu göndermelerin ’Onuncu Kalkınma Planı’na yapıldığı anlaşılıyor. Oysa bu Plan 2014-2018 dönemini kapsadığından ötürü 2019 yılında hükmünü yitirmiş olacaktır. Dolayısıyla bu göndermelerin ’Onbirinci Kalkınma Planı’na yapılması gerekiyordu. Ancak önceki yazılarımızda da sıkça değindiğimiz gibi özel ihtisas komisyon raporları tamamlanmış bu Plan henüz bir resmiyet kazanabilmiş değil. Kalkınma planı olmadan bir yıllık programı hazırlanması plan-program geleneğinin tümüyle terk edildiği anlamına geliyor. Ayrıca 10. Plan’a gönderme yapmak suretiyle 5018’in öngördüğü program-plan bağlantısı kuruluyormuş izlenimi yaratılarak 5018 sayılı Kanun’un arkasından dolanılıyor.

10. VE 11. KP Dönem Sonu Hedeflerini karşılaştırıldığı Tabloda, bazı temel   göstergelerde  iddialı 10. KP hedeflerine ulaşılamadığı açık seçik bir şekilde  görülebilir. Yaşadıkları bu şokun da etkisi ile, bazı 11.KP hedefleri de, 10.KP hedeflerinden daha geride belirlenmiştir.

ÇÖKÜŞÜN İTİRAFI

BAZI TEMEL GÖSTERGELERDE 10. KP DÖNEM SONU HEDEFLERİ, GERÇEKLEŞMELERİ, SAPMALAR, 11. KP VE 10. KP DÖNEM SONU HEDEFLERİNİN KARŞILAŞTIRMASI

Bu tablo “Yaptıklarımız yapacaklarımızın  teminatıdır. “ diyen iktidar temsilcilerinin 10. KP  döneminde ne kadar başarısız olduklarını, öngördükleri hedeflerin ne denli uzağına düştüklerini, iftiharla açıkladıkları 11. KP hedeflerinin bazılarının da, 10.KP hedeflerini aşmak bir yana, bu hedeflerin bile çok gerisinde kaldığını göstermektedir.

Bir kaç örnek verecek olursak:

Ekonomik göstergelerde;

-Manipülasyonlarla %20,3’e çekilen enflasyon oranı, hedef yıllık % 4,8 rakamından  % 322,1 fazla gerçekleşmiş,

-Kişi başına GSYİH, on bin doların altına düşmüş ve  hedeflenen rakam olan 15.966 US’ın % 39 gerisinde kalmış, 12.484 USD olan 11. KP hedefi bile 10. KP hedefinin %21,8 altında belirlenmiştir,

-İhracat, % 39,4, ithalat % 41,8, yabancı sermaye doğrudan yatırımları % 51,1,  turizm gelirleri %34,4 oranlarında hedeflerin gerisinde kalmıştır.

Çoğaltılabilecek bu örnekler, iktidarın iktisadi konularda bilgi, başarı ve beceri düzeyini ortaya koymaktadır.

Ülkenin geleceğine yön verecek belgeler, yabancı ülkelerin kurum ve şirketleri tarafından değil, ülkemizin ilgili, birikimli kurum ve kadroları tarafından hazırlanmalı. Mutlaka demokratik, katılımcı ve şeffaf bir anlayışla geliştirilmeli, bu çalışmalara ilgili kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin yanı sıra; üniversiteler, bilimsel araştırma kurumları, meslek odaları, uzmanlık dernekleri, sendikalar ve tüketici örgütlerinin, etkin ve işlevsel katılım ve katkıları sağlanmalıdır.

Sosyal göstergelerde,

-İşsizlik oranı hedeflenenden % 52,8 fazla olmuştur, 11.KP işsizliğin artacağını ve  işsiz sayısının 10. KP hedefinden % 37,5 daha fazla olacağını öngörmüştür. Genç işsizlik oranı hedeflenenden %56,2 daha yüksek olarak gerçekleşirken, 11. KP hedefi de; 10. KP hedefinden %36,9 daha fazla genç işsiz olacağını kabul etmiştir.

-Bebek ölüm ve doğumda anne ölüm oranlarının azalmak bir yana daha da artacağı, 11. KP döneminde bebek ölümlerinin 10. KP hedeflerinden %41,7, doğumda ölen annelerin sayısının % 36,8 daha fazla olacağının beyanı ise çok ürkütücüdür ve  sağlık ve sosyal tardım alanlarında başarılı olduğunu iddia eden iktidar temsilcilerine “bu başarı, ne menem bir başarı” denmelidir.

Altyapı yatırımlarında  da çok başarılı olduğunu  tekrarlayan  iktidar sözcüleri, nasıl oluyor da, hedeflenen hızlı tren hat uzunluğunun %51,4, tüm hatlar içinde sinyalli hat hedefinin  %43,7,elektrikli hatların payı hedefinin % 38,6 gerisinde kalındığını da açıklamalıdır.

ENERJİ SEKTÖRÜ ÜZERİNE BİR KAÇ NOT

11. Kalkınma Planın enerji ile ilgili bölümleri; bir bütünlüğü olmayan, soyut niyet  bildirimlerinden öte değildir. Plan hedefleri,  sayısallaştırılmadıkça, bu hedeflere  ulaşmak için kullanılması öngörülen  araç, mekanizma  ve kaynaklar belirtilmedikçe, soyut kalır, bir anlam içermez. 11. KP’nin  Lojistik ve Enerji  Altyapısı Bölümünde; enerji verimliliği ile ilgili uygulamaların yaygınlaştırılması ve güçlendirilmesi ilgili olarak yer alan maddeler, bu çalışmaların nasıl ve hangi kurumlar eliyle, ne tür organizasyonlarla, hangi kaynaklarla ve ne tür mekanizmalarla yapılacağı  belirtilmediği için, soyut, hoş ancak boş beyanlar olmaktan öte gidememektedir.

Aynı bölümde, “Trakya Bölgesinin elektrik ihtiyacını daha güvenilir bir biçimde karşılamak amacıyla, bulunduğu bölgede atıl kalan ve belirli verimliliğin üzerinde olan yeterli güçteki santraller bölgeye transfer edilecek” ifadesi, “transfer edilecek santralların hangi yakıtlı,kime ait, neye göre seçilecek santrallar olacağı sorusunu akla getirmekte ve  adrese teslim işlemlerle bazı sermaye gruplarının eski, geri teknolojili, düşük verimli santrallarının mı satın alınacağını”  sorusunu akıllara getirmektedir…

11.KP’nın 2.2.3.6 no’lu Enerji Bölümünde;

486.1 maddedekiOrta ve uzun vadeli enerji arz-talep planlamaları yapılacaktır.” cümlesi,

“Bugüne değin hangi orta ve uzun planlar yapıldı? Yapılanlarda ne sonuçlar alındı ? Yeni arz-talep planlamaları hangi ölçütlerle, hangi  hedeflerle  yapılacak?” sorularını sormamızı şart koşmaktadır.

488. madde, “ Nükleer Güç Santralleri (NGS) elektrik enerjisi üretim portföyüne dâhil edilecek, nükleer enerjinin elektrik enerjisi üretimindeki payının artırılmasına ilişkin çalışmalar sürdürülecek ve kurumsal kapasite güçlendirilecektir.” ve 488.2 maddede “Akkuyu NGS’na ek olarak, iki NGS’nın daha kurulumuna yönelik çalışmalara devam edilecektir.” denilmektedir. Yeni NGS’lara  hangi talep tahminleri,hangi kaynak/üretim bileşimleri, hangi kaynaklarda  öngörülen olası sıkıntılar ve sonuçta hangi  gerekçelerle ihtiyaç  duyulduğunu rakamsal olarak ortaya koymadan önerilmesinin nükleer ligde olma heves ve tutkusunun dile getirilmesinden başka ne anlamı vardır?

489. maddedeki “Linyit rezervlerimizin çevre standartlarına uygun şekilde elektrik enerjisi üretiminde kullanımı artırılacaktır.” cümlesi; özelleştirilen linyit yakıtlı santralların çevreye verdikleri zararları azaltmalarını sağlayacak ve yapılmaları  ve çalıştırılmaları yasal zorunluluk olan arıtma tesis yatırımlarını  sürekli olarak erteleyen yasal düzenlemelerin de, 11. KP’yı hazırlayan siyasi kadroların eseri olduğu dikkate alındığında anlamsızlaşmaktadır.

491.1 maddede  “YEKA benzeri modeller sayesinde yenilenebilir kaynakların elektrik enerjisi üretiminde daha yoğun bir şekilde kullanılması sağlanacaktır.” denmektedir. Mevcut YEKA uygulamaları ise, her hangi bir ilerleme olmaksızın yerlerinde saymaktadır. Yükümlülüklerini süresi içinde yerine getirmeyen firma gruplarına yasa değişiklikleri ile üç yıl ek süre verilmesinin, ihale şartlarının sonradan değiştirilmesinin  ve mevcut uygulamanın neden başarısız olduğunun araştırmadan, benzer modelleri yaygınlaştırmayı önermenin mantığı nedir?

Bu örnekleri çoğaltmamız, planın  enerji ile ilgili diğer birçok maddesindeki sorunlu yaklaşımları vurgulamamız mümkün ancak bu nafile bir çaba olur.

Plan sözcüğünden ürken, planlı ekonomi ve kalkınmayı komünist bir uygulama sanan, bilgi, yetenek, bilgi ve becerileri sınırlı  kadroların yönlendirdiği ve yönettiği çarpık enerji politika ve uygulamaları ile, konulan  hedeflere ulaşılamadığı gibi, gerçekleşmeler hedeflerden çok sapmıştır.

Sonuç olarak; planlama mantık, kurgu,anlayış ve uygulamalarını reddeden  kadroların, bu şekilde davranmaya  devam ettikleri sürece duvara çarpmaya devam etmeleri kaçınılmazdır.

DPT eski müsteşarı  Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un işaret ettiği  gibi , “Planlama  düşleri gerçeğe çevirmenin yöntemidir.”

Yine Bilsay Hoca’nın sözleri ile: 

“Bir  planlama çalışmasının amaç fonksiyonu “toplumun geleceğe dönük iradesini inşa etmek ise, önce çeşitli ekonomik davranışlar’ üzerinde berraklığa erişmelidir. Seçeneklerin görülebilmesi için bazı köşe taşları olmalıdır. Örneğin, önemli yatırım kararları nasıl, hangi düzeyde, hangi ölçütlerle alınacaktır? Hangi başarı ölçütleri ön planda olacaktır? (Ekonomik karlılık mı, ihracat artışı mı, toplumsal yarar mı? Bunların bir karışımı mı?) Nasıl bir yatırımcı profili istenmektedir? Geniş ve dikkatle çalışılması gereken bir ‘amaç fonksiyonu’ karşısında, plancı bazı taşıyıcı kolonlara sahip olmak isteyecek ve bunların iç içe unsurları barındırmasını tercih edecektir. Düşünerek ve elemeler yaparak bunlar iki başlık altında toplanabilir: Büyüme hızı ve toplumun tercihleri. Bunların her modelde olduğu gibi bugünkü modelde vitrinde bulunduğu söylenebilir.

Geniş bir alana yayılabildikçe, en önemli kazanım ‘toplumun tercihleri’nin şu ya da bu ölçüde berraklık kazanarak ortaya çıkmasıdır. Planlamanın düşünce ve tartışma aşamaları geliştikçe, toplumun açık seçik tercihler yapabilme kapasitesi de gelişebilmelidir. Çünkü, geleceğe dönük her tercih dizisi toplumun kazanımlarını ve bunun maliyetlerini de ortaya koymalıdır. Bir zaman ufku içinde planlama ve gelişmenin ‘olmazsa olmaz’larının başına bunlar gelir. Bugün Türkiye’de kabul ettirilmiş olan ‘piyasa modeli’ bunlardan yoksundur. Bunu göz önünde tutunca görülür ki, potansiyelini aramayı ve geleceği inşa etmeyi bilen bir toplum için planlama gerçek anlamda çoğulcu, esnek ve yaratıcı bir süreçler bütünü halinde gerçekleştirilebilir. Geleceğe dönük çözüm seçeneklerini tartışabilmenin ve kararlaştırabilmenin doğru zemini bu sayede oluşturulabilir. “

Bu saptamaları Mustafa Sönmez’in aşağıdaki görüşleri ile bütünleyelim.

“1980 öncesi uluslararası iş bölümü çerçevesindeki Keynesçi, iç pazara dayalı büyüme modelleri planlama aracının ve alt araçlarının kullanılmasını daha mümkün  kılıyordu.

1980 sonrası uluslararası işbölümünde ki değişim, piyasa faktörünün ön plana çıkması, metalaşma, ticarileşme, özelleşme, sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, bütün bunlar, ulusal planın zeminini de kuruttu. Plan, artık, IMF,Dünya Bankası  vb. uluslararası kapitalizmin merkezlerinden verilen hedefleri tutturmanın aracına indirgenmiş durumda. Bugünkü iktidar   döneminde, bu yaklaşım  ve kurgu da  kulak arkası edildi.

Ama artık  piyasacı dünya düzeni de istikrarlı bir büyüme ivmesi tutturamıyor. Plan yerine piyasa ,  toplum çıkarı yerine kar maksimizasyonu motifi sürdürülemiyor.

Kısaca plan, anarşik kapitalizmin yönetilebilir olması için kullanılageldi ama gerçek plan, toplumsal faydayı karın önüne alan bir toplumsal hedefin, sosyalizmin inşasının unsurudur.

Gerçek planlama ve uygulama,  sosyalizm için mücadele hedefiyle el ele ilerlemek durumunda.”

NE YAPMALIYIZ?

Ülkelerin  bağımsız, halkların özgür olduğu,sömürü ve talanın  son bulduğu, iklim krizinin olumsuz etkilerinin sona erdiği savaşsız ve sömürüsüz, barış içinde yaşanan bir dünya,

Bağımsız, barış içinde yaşamayı esas alan bir ülke ve insan haklarına saygıyı ve hukukun üstünlüğünü temel değerler olarak benimsemiş, demokratik, adil, eşit , özgür çağdaş, bir Türkiye için çalışmalarımızı  geliştirerek, güçlendirerek sürdürmek ve bu  anlayış ve yaklaşımla yapacağımız çalışmalarda; aşağıdaki görevleri de yerine getirmekle  yükümlüyüz.

İktidarın neden olduğu hasarı, yalnız bugünü değil yakın geleceğimizi de ipotek altına alan, kar ve ödeme garantili otoyol, köprü, havaalanı, şehir hastaneleri gibi toplum çıkarlarına karşıt uygulamaları, özelleştirme, devretme,kullanım hakkı verme vb. uygulamalarla kamusal varlıkları nasıl yok edildiğini, usulsüzlerini elbette belgelendirmeli, soygun ve talanı  toplumun tüm kesitlerinin bilincine çıkarmalıyız.

Bu çalışmalarımızdaki  gerekli şart. Bir sonraki adım da, yeterlilik şartını  karşılayabilmek, eleştiri ve şikayetle yetinmeyip, “Ne  yapmalıyız ve nasıl yapmalıyız” sorularına  doğru ve uygulanabilir yanıtlar geliştirmeye  çalışmamız olmalı.

NASIL BİR PLAN? ANA  İLKELER

Toplum çıkarlarını gözeten  kamusal   kalkınma ve sanayileşme politikalarını birlikte düşünmek ve böyle bir toplumcu programı, ilgili tüm  kesimlerin aktif katkılarına imkân veren demokratik katılım mekanizmalarında tartışarak geliştirmeliyiz. Bu tartışmalarda, aşağıdaki ilkeleri  temel almalı  ve bunlarla sınırlı kalmamak üzere konu her yönüyle, derinliğine  irdelemeliyiz.

1.Büyüme politikaları gözden geçirilmeli, büyüme ile birlikte temel insan haklarının da eksiksiz  uygulanmasını, gelir dağılımında eşitliği, adil bölüşümü esas alan toplumcu  bir kalkınma anlayışı benimsenmeli; temel bilimleri, teknoloji geliştirmeyi ve nitelikli üretimi ihmal eden, ithal girdi oranları çok yüksek, teknoloji düzeyi düşük ve orta olan imalata-ihracata takılıp kalan anlayış ve uygulamalardan vazgeçilmelidir.

2. Enerjiyi verimli kullanan, esas olarak  yenilenebilir kaynaklardan ve yurt içinde üretilen ekipmanlarla temin eden, bir politikalar manzumesine geçiş sağlanmalıdır.

3.Sanayileşme strateji ve politikalarında, yarattığı katma değer görece düşük, yoğun enerji tüketen, eski teknolojili, çevre kirliliği yaratabilen sanayi sektörleri (çimento, seramik, ark ocak esaslı demir-çelik, tekstil vb.) yerine; enerji tüketimi düşük, ithalata değil yerli üretime dayalı, ileri teknolojili sanayi dallarının, örneğin, elektronik, bilgisayar donanım ve yazılımı, robotik, aviyonik, lazer, telekomünikasyon, gen mühendisliği, nano-teknolojiler vb. sektörlere öncelik verilmelidir.

4. Kargaşayı ve kaynak israfını önlemenin yolu planlamadan geçer. Bu nedenle planlamayı yeniden düşünmeli ve uygulamalıyız. Dr. Serdar Şahinkaya’nın sözleriyle, “Kamusal planlama, eskimemiş, dişlileri fazla aşınmamış işlevsel bir araç olarak pek çok ulusal ekonomiye hizmet etmiş (ve) onları bir tarih aşamasında yukarıya çıkarmış bir kaldıraç olarak, hâlâ kendi aklının ürünü olan politikaları sürdüren ülkelere hizmet etmeyi sürdürmektedir.” O halde biz de yapabiliriz! Yeniden deneyebiliriz ve denemeliyiz de!”

PLAN HAZIRLIĞI

5.Hangi araçlarla? Kaynakların sağlıklı envanterini yaparak, yerli ve esas olarak yenilenebilir kaynaklara ağırlık vererek, güvenilir girdi-çıktı analizleri uygulayarak, yeni bir kurumsallaşma üzerinden, demokratik katılım mekanizmalarıyla, bütünleşik kaynak planlaması anlayışıyla hazırlanacak toplum ve ülke çıkarlarını gözeten Strateji Belgeleri, Beş Yıllık Planlar, Yol Haritaları, Eylem Planları ile.

6.Planlama temel bir tercih olmalı ve ülkenin geleceğine yön verecek belgeler, yabancı ülkelerin kurum ve şirketleri tarafından değil, ülkemizin ilgili, birikimli kurum ve kadroları tarafından, muhalif-muvafık ayrımı yapmadan hazırlanmalı, strateji belgeleri, stratejik  planları, mevzuat hazırlıkları, yol haritaları, eylem planları vb. belgeler; mutlaka demokratik, katılımcı ve şeffaf bir anlayışla geliştirilmeli , bu çalışmalara ilgili kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin yanı sıra; üniversiteler, bilimsel araştırma kurumları, meslek odaları, uzmanlık dernekleri, sendikalar ve tüketici örgütlerinin, etkin ve işlevsel katılım ve katkıları sağlanmalıdır.