Şaşılacak ne var: ‘Aklı başında’ her düzen Yorum’dan nefret eder

Grup Yorum’a nereden bakacaksınız?

Tutuklanan FETÖ’cü polislerin gizli tanık ifadelerine dayandırdıkları fezlekeden, ‘havuzun’ hazırladığı sipariş haberlerden ya da ‘İdil Kültür Merkezi’ndeki çekiçle, gaz maskesiyle, yöresel kıyafetle ilginiz ne?’ sorularından mı…

Yoksa… Tam da bir veda arifesinde Sierralar’dan mı?

Tespiti iyi yapalım… ‘Aklı başında’ hiçbir ‘düzen’, onun temsilcisi, şürekâsı Yorum gibi bir topluluğu sevmez. Geçmişten bu yana örneklerlerle sabit. Ne var ki bugün geçmişe de rahmet okutan uygulamalarla karşı karşıya olduğumuz aşikâr.

Birkaç zaman önce baskın yaptılar. Piyanoyu, gitarı etkisiz hale getirdiler! Kesmedi, onları çalanları da… Alayını tutukladılar.

İdil Kültür Merkezi’ne tadilata gelen 4 işçi de kendini kurtaramadı. Birinin suçu sabitti: Grup Yorum’a sempati duymak! Onu cezaevine koydular. Diğer 3 işçi ev hapsinde şimdi!

İsnat edilen suç… Nedir bu? Ne oldu da müziği esir ettiler?

Grup Yorum’un avukatı Aytaç Ünsal detaylı bilgiler veriyor: “Savcılıkta; iki soru üzerinden gidildi. Sorular kişisel değildi. İlk soru Grup Yorum üyesi misiniz?’ oldu. İdil Kültür Merkezi’nde, çekiç, gaz maskesi, yöresel halk dansları kıyafetleri bulundu. İkincisi de bunlara yönelik; “Bu materyallerle ne ilginiz var?” sorusuydu.

Tutuklanan FETÖ’cü polislerin fezlekesi
Avukat Ünsal hâkimlikte de ‘aynı iki soru’ üzerinden gidildiğini ifade edip tutuklama gerekçesinin şimdi cezaevinde olan FETÖ’cü polislerin fezlekesine dayandırıldığını belirtiyor: “Gerekçeyi, gizli tanık ifadelerine göre temellendirdiler. Yorum’un, ‘örgütün’ açık alan yapılanması olduğuna karar verdiler.”

Aslanlar her şeyden haberdarlar!
Grup Yorum, gazeteciler, yazarlar, halk ve dünyadaki sanatçı camiasında sahiplenildi. Müzik görevini yaptı. ‘Müziğe kelepçe vurulmaya çalışıldığı’, sağır sultan tarafından bile duyuldu. Hukuk devletiyle bağdaşmıyordu, dahası saçmaydı. Müzisyenler çok ciddi şekilde sahiplenilince yeni bir formül bulundu. Tutuklamaları meşru kılmak için, ‘basın’ devreye sokuldu. ‘Her şeyden haberdar olan aslan meslektaşlarımız’, dosyada olmadığı halde gerekçeler buldu. Polis, muhabire fısıldadı: “DHKP-C bölge yöneticilerini belirleme toplantısı yapıyordu. Grup Yorum üyeleri de oradaydı!”

Tepkiler büyüyünce…
İspat, kanıt… Onlar yoktu! Zaten gerek de yoktu!

Avukat Aytaç Ünsal konuyla ilgili şu hassas mevzuu aktarıyor:

“Polis ‘yasadışı’ bir toplantı istihbaratı alıyor. Örgütü araştırıyor, baskın yapıyor, o baskından Yorum da çıkıyor. Muhabir, polisten bilgi alıyor. Oysa dosyada böyle bir toplantı filan yok. Aytaç, “Bunun anlamı şu” diye sürdürüyor: “Yorum üyelerinin tutuklanması çok ciddi bir kamuoyu ve tepki yaratınca operasyonu meşrulaştırmak istediler. ‘Aslında bizim Grup Yorum’la ilgimiz yok. Bir operasyon yaptık, oradan Yorum çıktı’ demeye çalıştılar. Tepkilerden çekindikleri için, ‘Bu doğrudan müzisyenlere yönelik bir operasyon değildi’ algısı üzerinde çalıştılar, bunun için de basını görevlendirdiler. Grup Yorum’u ‘terörize ederek’, tutuklamaya meşruiyet kazandırmayı hedeflediler.”

Sağcı utanmazlığı…
AKP Grup Başkan Vekili İlknur İnceöz, Meclis’te CHP Vekil’i Orhan Sarıbal’ın Grup Yorum’u gündeme getirmesine tepki gösteriyor. İnceöz, Yorum için; “Gitarlarının tellerine Suriyeli kanı bulaşmıştır” diyor. Grubun avukatı bu ifadeleri, “Sağcı utanmazlığında yeni bir boyut” diye değerlendiriyor: “Kırşehir Hirfanlı’da, kamplar kurup katil çeteleri ABD ile birlikte Grup Yorum mu eğitip-donatıp Suriye’ye gönderdi? TIR’larla silah yollayıp yine orada binlerce insanın ölmesinden sorumlu Yorum mu? AKP, Ortadoğu’daki kanın ortağıyken, böyle ucuz yollu suçlamalarla Grup Yorum’u karalamak akılla açıklanamaz.”

Tutuklu müzisyenler üzerinden, ‘demokrasinin 6. vitesine’ takmış, yokuş aşağı duvara doğru yaklaşan Türkiye’yi de okumak mümkün. Grup Yorum’un avukatı Aytaç Ünsal, bu anlamdaki büyük tehlikelere de dikkat çekiyor: “90’larda, soruşturmalarda polisin iradesinin hâkim olduğu bir pratik vardı. Polis karar verir, yargılar, infaz ederdi. Emniyet adeta ‘İçişleri’ne bire bir bağlıydı. Hâkim ve savcıya polisle uyumlu çalışması dayatılırdı. Bu pratik şimdi daha da gelişti. Bunu, tutuklanan Grup Yorum üyeleri üzerinden görebiliyoruz. Gözaltına alınmalarından 4 gün sonra bile adliyede kayıtları yoktu. Savcıları belli değildi. 5 günlük avukat kısıtlaması ve 30 günlük gözaltı süresini aşmak için uğraşıyorlar. Polisin, devlet mekanizması içinde bu denli rahat olması asılında bir mesaj! Gözaltına alıp götürürler, kaybederler, hiçbir kayıt bulamazsınız” diyorlar. Çok tehlikeli bir iş…”

Hep aynı hikâye
30 senelik gündem işte… Grup Yorum… Yol alamayan, hatta giderek daha çığırından çıkan ülkenin değişmeyen öykülerinden biri…

Grup Yorum’a nereden bakacaksınız?
FETÖ’cü polislerin gizli tanık ifadelerine dayandırdıkları fezlekeden, ‘havuzun’ hazırladığı sipariş haberlerden ya da ‘gaz maskesiyle, yöresel kıyafetle ilginiz ne?’ sorularından mı…

Hayır, buradan, sadece Türkiye’yi okuyabilirsiniz…

Kabul edin; Grup Yorum aklı başında ‘her dönem düzeninin’ sancısıdır…

Hazır sırasıyken…

Kendi meşreplerince, kendi sözleriyle…

“And Dağları’ndan Sierra’lardan
Che’nin yürüdüğü patikalardan
Hiç yılmadan yorulmadan savaşan
Küba’dan selam dostlara…”
Arkadaşlarımıza selam olsun.

***

Fidel-şampanya-hastalıklı insan

sasilacak-ne-var-akli-basinda-her-duzen-yorum-dan-nefret-eder-214716-1.

‘Ölümsüzlerin’ arkasından ne çok konuşuyoruz… Şampanya içen de varmış, sabaha kadar dans eden de ‘bin yıldır koltuğa yapışan liderin’ ölümünü kutlayan da! Atlıyorlar… Ne güzel deyimdir… Mal bulmuş Mağribi gibi.

Zavallı Kübalılar, 50 yıldır aynı, kütük gibi, Amerikan araçlarına biniyorlar!

Dünyanın en az çocuk ölümünün olduğu, sistemin tıkır tıkır işlediği yerde… Eğer sosyal devlet şiir gibiyse; eğitim, sağlık, güvenlik, hukuk teminat altındaysa, konut bedava, su pet şişelerde değilse…

Suçun büyüktür Castro; kötü dünyada iyi örnek olduğun için!

Ölümsüzlerin arkasından…

Özgürlük ne naif bir şeydir…

Özgür ve çocuk gibi adamlar yılıdır dünya. Onlar geçmemiştir sadece; iz de bırakmıştır. Ne acayip hikâyeler düşer zamana…
Küba’daki devrimin ardından Fidel Castro; “Ekonomiye düzeltmeliyiz, kaynakları etkin kullanmalıyız” diye seslenir. Sonra o toplantıda aniden; “Aranızda iyi bir ekonomist var mı?” diye sorar. Koca salondan çıt çıkmaz. Ancak sadece Ernesto Che Guevera’nın eli havaya kalkar. Böylece sanayi bakanı o olur. Toplantının hemen ardından Castro, Che’ye şaşkınlıkla; “Senin ekonomiden anladığını bilmiyordum” diyecektir.

Che; dudak büker… Tarihi kıssayı noktalar:

“Ben senin, ‘Aranızda iyi bir komünist var mı?’ diye sorduğunu sanmıştım…”

Dünyanın en sert öykülerine karşı kazanılmış büyük zafer, bu öykülerin yüzü suyu hürmetine naiftir de.

Castro… Sadece ideal düzenin mutlu başlangıcı değil…

Tuna Nehri kıyısında yer alan Ulm şehri, Almanya’nın Baden- Württeemberg Eyaleti’ne bağlıdır. Doğasıyla dikkat çeken şehri, hayvanat bahçesi ilginç hale getirir.

Bin bir çeşit canlının sergilendiği mekânda, boş bırakılan bir kafesin içerisine ise, ayna yerleştirilmiştir. Onun karşısında kendilerine bakanlar, parmaklıklara asılan levhayı da okurlar:

“Şu anda dünyanın en tehlikeli türüyle karşı karşıyasınız!”

Sadece dünyanın en tehlikeli değil, en nankör, en akılsız ve bomboş hayallerle en saçma şeylerin peşinden koşan en absürt türü.

Fidel Castro da insandır. Fakat bir başka açıdan tehlikelidir. Çünkü sadece farklı bir dünya kurulabileceğini ispat etmekle kalmamış, ‘en tehlikeli türün’ tuhaf yüzünü gösteren bir ayna da olmuştur.

Küba Devrimi basittir… Yaşlı dünyaya yazılmış, üç beş kelimelik bir sorudur:

“Birileri lüks yaşayacak diye çocuklar aç mı gezsin?”

Fidel Castro…

‘Ölümsüzlüğün’ arkasından ne çok konuşuyoruz…

Bir aynadır:

“Yaşasın, öldü. O zaman dans, o zaman renk, o zamanda şampanya” diyenlerin renksiz yüzlerinin yansımasıdır.
Naif zamanlarda… Umuttur!

Umarız gittiğin yerde çıplak ayaklı çocuklar yoktur!