Oylar, yüzdeler, kimin oyu nereye , kime gittiği hesapları gırla. Bu arada, seçim sonuçlarının muhalefet için ciddi hayal kırıklığına neden olduğuna kuşku yok.

Bunlara bakınca, başarısızlığı hazmetmek kolay değil, ancak şişirilmiş umutlara karşı açıklamalar getirmek daha zor diye düşünüyorum. Bundan daha zor olan da, ana muhalefet partisi açısından uzun süredir devam edegelen yanlışları görmek ve üstlenmek(!) olmalı... Bu yapılamadığından, gerçekleri eğip bükmek veya bunlara kaleydoskopik açıklamalar getirmekten başka çare olmadığı görülüyor ki, CHP’nin bugünkü durumu öyle!..

CHP ile ilgili eleştirel bir duruşum olduğu biliniyor; ideolojik-siyasal seçimlerini, izlediği politikaları yetersiz ve yanlış bulmaktayım. CHP’nin bu eleştirilere aldırdığı filan yok; farkındayım; buna karşın, CHP’yi yazmaktan vazgeçmiyorum; vazgeçmeyeceğim de... Nedenleri de ortada.

En başta, AKP ve Erdoğan iktidarının ne demeye geldiğini epeydir anlamış bulunuyoruz. Anlamayanların bir kısmı da tutuklanarak anlamakta!.. Yani, kuvvetler ayrılığının sona ermesi, parlamentonun işlevsiz hale gelmesi, tek adamlık, otoriterlik, hukuk devleti olmaktan çıkma, hak ve özgürlüklerin gerilemesi, siyasal İslam’ın yükselişi vb. gibi gelişmeler kuşku bırakmayacak kadar açıklık kazanmış durumda. Dolayısıyla, her gün bunları yeniden ve yeniden tekrar etmenin –kendini avutmanın dışında-bir anlamı yok!.. Öte yandan, yakınılan bu durumun değişmesi isteniyorsa, bunlara sebep olanları değil, bunlara karşı mücadele etmesi beklenenleri konuşmak, onlar üzerinde durmak gerekmekte.

Bu nedenle biraz olsun umutlanmak ve umudu çoğaltmak istiyorsak, iktidarın yapıp ettiklerini değil, eksiklik ve yanlışlarından neler yapılabileceğine uzanan çerçevede siyasal ve toplumsal muhalefeti konuşmak durumundayız. Siyasal muhalefete düşen de, bu beklentiye yanıt vermek olabilir.

Böyle bakınca, konuşulacak konuların başında da CHP gelmekte. İlk olarak, siyasal çözümler düşünüldüğünde, geçmişten bugüne ana muhalefet partisi olarak bu ülkede ciddi bir yeri ve önemi olan CHP’den vazgeçmek kolay değil. Öyle olduğu içindir ki, içinde bulunduğumuz koşullara razı olmayanlar için en önemli muhalefet odağı, tüm yetersizliklerine karşın, hâlâ CHP... Ayrıca 70’lerden bu yana, -içini bir türlü dolduramasa da- “sosyal demokrasi” yönünde bir seçimi var ki, sol değerleri benimseyenler için bir “umut” olmasa da, “umut kapısı” konumunda...

Özetle, AKP iktidarına karşı siyasal çözüm ya da çözümsüzlük açısından CHP’nin konumu belirleyici; bu demektir ki, CHP ile ilgili gelişmeler, yalnız CHP’lileri değil AKP iktidarının temsil ettiklerine karşı olan ve bir alternatif arayışında olan herkesi ilgilendirmekte.

Yine bu nedenle, CHP’de alınacak kararlar ve tutulacak yol hakkında yalnız Parti’nin söz hakkı olduğunu söylemek söylem olarak doğru görünse de, anlam olarak doğru değil. Değil; çünkü CHP’nin şu veya bu seçimi yalnız Parti’nin geleceğini değil, toplumun yarısı için bir şeyleri değiştirme ya da değiştirememe umudu veya umutsuzluğu anlamına da gelmekte.

Kılıçdaroğlu’nun seçim sonrası açıklamalarını, bu nedenle, büyük talihsizlik olarak nitelendirmekteyim. İlk olarak, yukarıda da söyledim, OHAL gerçeği, eşitsiz ve adaletsiz seçim koşulları, tek adam iktidarı bilinen şeyler ve zaten muhalefetin karşı durduğu, bu seçimle değiştirmek sözü verdiği gerçekler de burada. Ana muhalefet partisine de, bunları yinelemek yerine, bunları ve getirdiği tehditleri kendilerini destekleyenler dışındaki topluma anlatmakta neden başarılı olamadıklarını irdelemek düşer. Meydanları dolduran o coşkulu kalabalıklara karşı, siyasal sorumluluk duyuyorlarsa böyle yapmaları gerekir.

İkincisi, sonuçlar apaçık ortada... Karşılarında 15 yılda 12 seçim kazanmış bir iktidar var. İktidarlarının, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal kimliğinin değişmesi yönünde daha ileri adımlar atılması anlamına geldiği de biliniyor. Bu nedenle toplumun en az yarısında kaygı ve korkular daha da artmış durumda; muhalefet ise, geçen seçimlere göre yüzde 7 oy kaybettiklerinden dem vurmakta!.. Tamam, siyasetçi olarak umuttan vazgeçemezsiniz; ancak gerçekleri görüp kabul etmeden umuttan söz etmenin de kimseye yararı olmaz!

Bu kadar kaygı uyandıran bir dönüşüme karşı muhalefet olarak toplumu neden harekete geçiremediniz ya da bu kaygıları toplumun daha geniş kesimlerine neden mal edemediniz de, bu tehlikeli gidişat ortadayken seçimlerin kazananı onlar oldular. Konuşmanız, hesaplaşmanız gereken nokta burada!..

MHP’nin birkaç oyuna muhtaç olduğu için AKP’ iktidarını “topal ördek” olarak ilan etmek de hayli ilginç olsa gerek!.. AKP iktidarının inşa etmeye başladığı İslami ve otoriter rejimini tamamlamak için artık elinde başkanlık sisteminin bütün kolaylıkları olduğu gibi, MHP’yi yanına çekmekte pek zorlanmayacağı da ortada. İtibarını koruyacaklarını ilan ettiği parlamentonun ise, geçmişteki dönemlerde nasıl işlevsiz kalıp itibar kaybettiği bilinmekte.

Bu koşullarda, “demokrasi kazandı” demek ise, ancak dramatik olabilir!.. Dramatik; çünkü, “başkanlık hükümetinin” ne kadar demokratik olduğunu yaşayarak gördük; önümüzdeki dönemin ise, bugünleri bile aratacağı korkusunu duyan çok. Bu nedenle, seçim sonrasında “siyasal İslam ve otokrasi kazandı, demokrasi kaybetti” diye yazanlar var ki, kendimizi kandırmamak istiyorsak, dikkate almak gerekiyor.

Sonuç olarak, CHP’de Kurultay olur mu; başkan değişir mi; bilemem. Bunlarla çok ilgilendiğim de söylenemez. Açıkçası Muharrem İnce’nin esprili, hazır cevap, heyecanlı, coşkulu tavrı ve söyleminin de CHP’nin derdine merhem olacağı kanısında değilim. CHP’nin, kimliği, ideolojisi, politikaları açısından çok daha önceden yapması gereken değişikler, izlemesi gereken yollar var ki, bunca hezimetten sonra hâlâ bunu görüp göremeyeceğini merak etmekteyim.

O nedenle CHP’yi konuşmaya devam edeceğim.

Not: Geçen ay ciddi sağlık sorunları yaşadığım bir ay oldu; yazılara bu nedenle ara verdim. Umarım artık bir araya ihtiyaç duymadan yazabilirim.