İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl 26.’sı düzenlenen İstanbul Caz Festivali 29 Haziran Cumartesi günü müzikseverlerle buluşuyor. Yıldız isimlerden yeni keşiflere 300’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul’un 27 farklı mekânında ağırlayacak. Yıllardır ısrarla sürdürülen festivalin direktörü Harun İzer’le etkinlikleri konuştuk. •Festivale az kaldı. Bugüne kadarki süreçte programa ilgi nasıldı? Çok keyifli bir […]

Şehrin nabzı cazla atacak

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl 26.’sı düzenlenen İstanbul Caz Festivali 29 Haziran Cumartesi günü müzikseverlerle buluşuyor. Yıldız isimlerden yeni keşiflere 300’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul’un 27 farklı mekânında ağırlayacak. Yıllardır ısrarla sürdürülen festivalin direktörü Harun İzer’le etkinlikleri konuştuk.

•Festivale az kaldı. Bugüne kadarki süreçte programa ilgi nasıldı?

Çok keyifli bir hazırlık dönemi geçirdik. Mart ayı sonunda basın toplantımızı yapmıştık hatırlarsınız, sonrasında Joss Stone konseri de Nisan ayı içerisinde açıklandı. Festivalin bu yıl hem geri dönen bazı programları (özellikle caz vapuru- birazdan da sorularınız arasında gelecek sanırım) hem de yeni eklenen bölümler, yeni bir ücretsiz etkinlik gibi eklemeler oldu. Özellikle geçen yıl birçok caz dışı isimle gündeme gelmişti festival, bu yılda cazseverleri ve cazı keşfetmek isteyenleri memnun edecek bir sürü konserle dolu bir festival hazırladık. Ama farklı tarzlara uzanmayı ihmal etmiyoruz, Gece Gezmesi ve Vitrin programı gibi bölümlerde Türkiye’den sanatçıları da öne çıkarıyoruz, dünyaya açılmalarına destek oluyoruz. Tepkiler de oldukça güzel şu ana kadar. Temmuz ayı herkes için çok güzel olacak eminim!

• Yaşam Boyu Başarı Ödülü bu yıl Hasan Hürsever ve Ömür Göksel’e verilecek. Bu ödülü ve tarihini biraz anlatır mısınız?

İstanbul Caz Festivali’nde yaşam boyu başarı ödülleri 2002 yılında verilmeye başlandı. İlk ödülümüz ünlü prodüktör ve Atlantic Records’un kurucusu Ahmet Ertegün’e verildi. O yıldan başlayarak her yıl Türkiye’de caz müziğinin gelişmesi ve tanınmasına katkıda bulunan, bu alanda başarılarıyla iz bırakan önemli müzik insanlarına verilen bir ödül olarak devam etti. Yıllar içerisinde Arif Mardin, Maffy Falay, Cüneyt Sermet ve Süheyl Denizci gibi isimlerin yanı sıra Rüçhan Çamay, Ayten Alpman gibi önemli kadın sanatçılarımıza, Okay Temiz ve Özdemir Erdoğan gibi caz müziğini farklı türlerle buluşturan isimlere, İlhan Mimaroğlu ve Hülya Tunçağ gibi müzik teorisine de giren çalışmalarıyla tanınan isimlere varana dek 25 isme bu ödülümüzü sunduk. Bundan sonra da Yaşam Boyu Başarı ödüllerimiz devam edecek tabii, hatta festivalin genel çizgisine uygun olarak caz dışı, güncel müzik alanında değerli çalışmaları ile Türkiye’de müzik kültürünün gelişmesin katkıda bulunan sanatçıları ve müzik profesyonellerini de onurlandırmak niyetindeyiz.

Cüneyt Sepetçi

Bu yılki ödülü alan sanatçılarımız da festivalde bizlerle buluşacaklar. Ömür Göksel’in festivalde 16 Temmuz’da çok güzel bir de konseri olacak. Açılışını daha 15 yaşında piyanoda harikalar yaratan Hakan Başar’ın yapacağı gecede Ömür Göksel bize Nat King Cole’lardan Frank Sinatra’lara uzanan, caz müziğinin en güzel şarkılarını seslendirecek. Hasan Hürsever ise oğulları ünlü basçımız Volkan Hürsever ve piyanoda Hakan Hürsever ile festivalin 2 Temmuz’daki ödül gecesinde sahnede olacak.

• Yıllar sonra Caz Vapuru geri döndü. Bu süreçte neden yoktu? Bu yıl bizleri neler bekliyor olacak bu etkinlikte?

Caz Vapuru bizim ilk kez 2003 yılında yaptığımız bir etkinlikti. Bu yıl öncesinde 2010 yılında yapmıştık en son. O dönem çeşitli imkânsızlıklardan sanıyorum uygun bir vapur tahsis edilememişti. Biz de o yıllarda Tünel Şenliği ve Parklarda Caz gibi farklı etkinliklere başladığımızdan, biraz da kendimizi tekrar etmemek için peşini bırakmıştık. Ancak Caz Vapuru o günden bu yana en çok sorulan etkinliğimiz olmaya devam etti. Festivalde çalıştığımı duyan bir sürü insanın ilk söylediği şey “ah o Caz Vapuru ne güzel etkinlikti öyle” oldu uzun süre. Bir şekilde herkesin aklında yer etmiş yani. Bu yılki festivalin çalışmalarına başlarken de kendi aramızda hadi bir tekrar denesek mi diye geçti aklımızdan. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Şehir Hatları’ndaki ilgili arkadaşlarla bağlantıya geçtiğimizde bizi büyük bir heyecanla karşıladılar ve hemen gerekli ayarlamaları yaparak anlaşmamızı yaptık.  

Caz Vapuru bu yıl da dolu dolu bir sefer yapacak. 14 Temmuz günü sabah 11 gibi Kabataş iskelesinden yola çıkarak Anadolu Kavağı’na gideceğiz, orada öğlen molasından sonra 14.30 gibi dönüş yoluna çıkacak. Vapurda Türkiye’den Brassist, Hollanda’dan The Busquitos ve Almanya’dan Talking Horns grupları değişik noktalarda dönüşümlü konserler verecekler, ayrıca DJ’lerimiz Murat Meriç ve Joy FM’den Barthezz’in seçtikleri müzikler de çalacak. Bu arada, biletler bitmek üzere, gelmek isteyenlerin gecikmeden bilet almalarını tavsiye ederim. 

• Etkinlik programında dikkatimi “Müzik Endüstrisinde Bilinçsiz Cinsiyet Önyargıları” başlıklı atölye çekti. Bu atölyenin programda bulunmasının önemi nedir sizce?

Festivalde geçen yıldan bu yana festival öncesi süreçte çeşitli söyleşi ve atölye çalışmaları yapmaya başladık. Geçen yıl akademisyen Orhan Tekelioğlu danışmanlığında dört farklı söyleşi yer almıştı programda, bu yıl da önce Genç Caz sürecimizle bağlantılı olarak Audioban ekibi ile müzisyenlere yönelik bazı söyleşiler oldu, sonrasında da İstanbul’da müzik endüstrisini tartıştığımız bir söyleşi ile beraber, yukarıda bahsettiğiniz müzik endüstrisindeki cinsiyet önyargılarına ilişkin atölye oldu. Bu atölyeyi müzik endüstrisindeki kadınları bir araya getirmeyi amaçlayan Shesaid.so platformunun Türkiye ekibi ile birlikte yaptık. Festival olarak temsil ettiğimiz değerlerin farklı görüş ve temsillere açık olmamızı gerektirdiğini düşünüyoruz. Bu açıdan herkesi kapsayıcı bir program sunmak bizim açımızdan önemli. Bu yıl aynı zamanda dünyada festivallerde kadın erkek müzisyen dengesini artırmayı amaçlayan Keychange isimli uluslararası bir programa da üye olduk ve 2022’ye kadar bu konuda 50:50 dengesini yakalamak için çalışacağız. Festival programını hazırlarken bu dengeye hep dikkat ediyoruz. Bu şimdi ortaya çıkmış bir hassasiyet gibi de görülmesin bu arada, önceki direktörümüz Pelin Opcin de ile bu konular üzerinde çok çalıştı ve onun da hep özen gösterdiği bir konuydu bu.   

Harun İzer

• Festival sürecine dâhil olduğunuz dönemlerden itibaren Türkiye’de caz müzik dinleyicisine dair gözlemleriniz neler oldu? İlgi anlamında değişimler var mı?

Festival direktörlüğünü geçen yılki festivalden sonra devraldım ama ikinci İstanbul Caz Festivali’nden bu yana festivalle bağlantım var, üniversitedeyken sanatçı asistanı olarak çalışıyordum festivallerde. Tabii o dönemde sektöre dair farkındalığım daha azdı, zamanla arttı. İKSV’de çalışmaya başlamam 2004 yılına denk gelir. O zamanlardan bu yana çok şey değişti. 2000’li yılların başına kadar Türkiye’de büyük, uluslararası organizasyon veya festival sayısı cidden bir elin parmaklarını geçmiyordu. Daha sonrasında bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızlı bir gelişim oldu müzik sektöründe, sadece caz dinleyicisinde de değil. Ama caz tarafına da etki eden bir gelişim oldu bu, daha kaliteli prodüksiyonlar, daha kaliteli etkinlik, festival ve salonlar, önemli sanatçıların uluslararası dolaşımının artışı ve müziğe erişimin kolaylaşması. Yerli üretimi de ciddi derecede etkiledi bu. İzleyici tarafında ise genel trendler çok değişmedi bence. İki ana akım var, ilki müziği daha dolaylı, tabiri caizse arkaplanda dinleyenler – bu bir genelleme tabii ama birçok dinleyici artık ne dinlediğine bakmadan keyfine göre bir şeyler dinleme imkânına sahip. Ve bu tabii ki bu kanat çoğunluğu oluşturuyor. Diğer kanatta da ne dinlediğini bilerek müzik dinleyenler var. Bu da tabii daha ufak bir kesim – ama etki güçleri daha yüksek. Türkiye’de konsere gitmek öncelikle bir sosyalleşme eylemi, dolayısıyla insanlar seçimlerini biraz da çevrelerinde neler konuşuluyor diye bakarak yapıyorlar. Ama işte bunu konuşan insanlar önemli ve bence bu dikkatli dinleyici kesimi oldukça keskin bir kulağa ve dikkatli öngörülere sahip. Ayrıca dinleyicimiz, müziğin yerel unsurlarla birleşmesine, yerelden evrensele uzanan işlere daha çok meraklı. Yerel zevklerini kaybetmiyor ama sadece burada saplanıp kalmış bir şeyler dinlemek de istemiyor, dünyaya açılabilen müziklere meraklı. Bu çok değerli bir yaklaşım bence. 

Caz Vapuru etkinliği devam edecek

• Müzikte bir tarafta geleneksellik eğilimi varken bir de günümüzde gittikçe büyüyen iç içe geçmiş türler görüyoruz. Festivalin organizasyon sürecinde caz temeli üzerinde konser planlaması yaparken zorlandığınız oluyor mu? Bir müziğin festival programına dâhil olabilmesi için hangi temelleri barındırması gerekiyor?

Bir önceki soruya cevaben, Türkiye’deki dinleyici için söylediklerim aslında caz dünyasının geneli için de geçerli kanımca. Özellikle 90’lı yıllara kadar caz müziği belli bir çizgiyi geçmekte zorlandı, eski ustalara saygı, yeni yolların ve açılımların bulunamaması veya sadece bir geleneği koruma çabası. Her ne ise bu, 2000’li yıllarda aşılmaya başlandı ve şu anda caz müziği aslında (özüne de uygun bir şekilde) farklı farklı türlerle birleşerek evrimleşiyor, kendini yeni yüzyılın şartlarına göre yeniden yaratıyor. Bence bu bir müzik türünün sürekliliği açısından gerekli de. Mesela klasik müzik alanında bu 1950’lerden bu yana konuşulan ama hala tam anlamıyla çözümü bulunamamış bir konu, acaba bir yandan müziğin geleneğini korurken yeni kitlelere nasıl erişebiliriz? Caz müziği bu anlamda bence daha hızlı reflekslere sahip olduğunu gösterdi. Biz de festivalin organizasyonunu yaparken bunları dikkate alıyoruz tabii. Aslında festivaller kanadında kabaca iki farklı yaklaşım var: ilki gelenekten çok fazla kopmadan klasik anlamda caz müziğini sunmak. Diğeri ise, daha eklektik, risk alan, farklı tarzları ve yeni müzik üretimlerini de içeren, cazın doğaçlama unsurundan ilham alan ve farklı seslere yer veren bir yaklaşım. Biz ikincisini tercih ediyoruz. Riskleri var tabii, bu festival neredeyse her yıl “peki bu grubun bir caz festivalinde ne işi var” eleştirilerini aldı. Ama bunun hem festivallerin hem de müzik tarzının yaşaması için önemli denemeler, girişimler olduğunu düşünüyorum ben. Bu tür hamleler yapılmazsa 1950’lerin cazında saplanıp kalırız. O dönem çok güzeldi tabii ama şu anda da çok güzel işler yapılıyor ve ben 2019 yılında yapılan bir festivalin programında bunları kaçırmak istemem doğrusu!

• Festivalde çocuklara yönelik de etkinlikler var. Çocukları caz ile buluşturmanın önemi nedir?

Son üç yıldır Çocukça Bir Gün adında çocuklara yönelik bir etkinlik düzenliyoruz.  İstanbul aslında çocuklara yönelik kültür sanat programları açısından oldukça hareketli, yıl boyunca çok çeşitli çocuk etkinlikleri yapılıyor. Bunlar çok değerli tabii ama özellikle çocuklara yönelik kaliteli müzik etkinliklerin sayısının pek yeterli olmadığını düşünüyoruz. Biz bu etkinlikte olabildiğince çocuklara müzik üzerinden ulaşmaya çalışıyoruz. Tabii ki kapsamlı bir eğitimin yerini alacak bir şey değil bu ama onlara yol gösterecek ve ilham verecek bir etkinlik olarak düşündük bunu. Müzisyenleri de bu alanda çocuklara yönelik etkinlikler yapmaya teşvik ediyoruz. Mesela bu yıl İKSV’nin yeni bölümü Alt Kat ile bir proje başlattık, müzisyenlere çocuklarla nasıl çalışabilecekleri hakkında pedagojik altyapı sunan ve kendi çocuk etkinliklerini hazırlamalarını sağlayan bir eğitim programı başlattık. Ayrıca bu yıl festivalde ilk kez bir de çocuk kitabı projemiz var. Bernard Van Leer vakfı desteği ile yayımcı ve editör Burcu Ural Kopan tarafından hazırlanan bu kitap “Renk Renk Caz” adını taşıyor. Kitabımız Çocukça Bir Gün etkinliğimiz ile birlikte çıkacak ve ücretsiz dağıtılacak.

• Uzun yıllardır istikrarla devam ediyor festival. Son dönemdeki ekonomik durumdan nasıl etkilendiniz peki?

İstanbul Caz Festivali’nin 26 yılına gelmesi öncelikle arkasındaki vakfın, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın ve onun yıl boyunca özveriyle ve seve seve işlerini yapan çalışanlarının başarısı aynı zamanda. 1994 yılında başlayan festivalimiz bu süreç içerisinde çok sayıda zor dönemi atlattı, kurum olarak doğrularımızdan ödün vermemek belki de bu anlamda en önemli gücümüz. Bir başka gücümüz ise, izleyicilerimiz. Festivalimize katılan, etkinliklerimizi takip eden bütün izleyicilerimiz (ki bunların bir kısmı aynı zamanda vakfımızın Lale Kart programının da üyeleri) bu festivalin bunca yıl ayakta kalmasında çok önemliler.

Diğer taraftan tabii ki ekonomik problemler bizi de zorluyor. Özellikle kültürel ve sanatsal faaliyetler, ekonomik krizlerden en çabuk etkilenen alan. Bu açıdan da yıllardır bize destek olan sponsorlarımızın katkısı bizler için çok değerli. 22 yıldır festival sponsorumuz olan Garanti BBVA’nın bizim için yeri ayrı, festivalin tanıtımından sahasına kadar onlarla beraber çalışıyoruz, onlar da festivale ayrı bir renk katıyorlar. Bunun dışında birçok kurum ve kuruluş bu festivalin gerçekleşmesi için önemli katkılarda bulunuyorlar, Birlikte Güzel, SOCAR Türkiye, Volvo Türkiye gibi markaların festivale desteği devam ediyor. Diğer taraftan kamunun da önemli destekleri var, Kültür Turizm Bakanlığı ve belediyelerimizden de önemli destekler alıyoruz. Umarız kamu katkıları zaman içinde dünyadaki benzeri festivaller seviyesine de çıkacaktır, bu bizimki gibi festivallerin yaşayabilmesi için çok kritik.