9Mart 2010 tarihli Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök  “Kırmızı halıdan haremime kattıklarım” başlıklı bir yazı yazdı.  Kate Winslet’i

9Mart 2010 tarihli Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök  “Kırmızı halıdan haremime kattıklarım” başlıklı bir yazı yazdı.  Kate Winslet’i çok kadın bulurken yanına Vera Farmiga’yı da ekleyerek harem genişletme çabalarını anlatmaya başlamış. Penelope Cruz, biraz düş kırıklığı olmuş. Artık fıkır fıkır olmadığı ve baştan çıkarıcılık vasfını kaybettiği için Harem’den yol görünmüş. Penelope duysa çok üzülürdü. Açıkcası ben de üzüldüm. Diane Krugger’in elbisesinin belden aşağısı bir felaketmiş. Bu konuda Dilek Hanif’le yaşadıkları ideolojik görüş ayrılığına saygı duyuyorum. İyi olan kazansın! Erkek oyunculardan bahsederken Harem’de ne işleri var ki diye düşündüm ama vesvese etmeme gerek yokmuş. Tom Ford’un “olağanüstü hünsa bir cinsel obje” ye dönüştüğünü okuyunca rahatladım. Zaten Tarantino kilolu, Xavier Bardem de ablak suratlıymış. Helen Mirren için yazdıklarına gelince,  beni değil muhterem eşini ilgilendirir. Kendini bilen kişi de eşler arasına girmez! Sayın Özkök, bunlarla hemhal olurken birdenbire yatağında ayağa kalkıp avaz avaz bağırmaya başlamış. Terbiyesizim eğer yalan söylüyorsam, inanmayan arşive girsin okusun. Çünkü Oscar alan Kathryn Bigelow iki defa üst üste “Bu ödülü, Irak'ta çarpışan 150 bin çocuğumuza, Afganistan'da çarpışan 2.500 çocuğumuza ve 4.500 şehidimize adıyorum” demiş… Sayın Özkök, Harem  genişletme faaliyetini bölen bu konuşmayı tüyleri diken diken ve neredeyse ağlayarak dinlemiş. Ben de dinledim o konuşmayı ama yüzünüze güller, midem bulandı Bigelow’un sözlerinden. Sean Penn’den haberi yokmuş gibi davranan Özkök, tüm demokrat Amerikalı aydınların kendi ordusunu koruduğunu  ve bunu Türk yönetmenlerin niçin yapmadığını soruyor. Kendi adıma ben yaptım. Altın Koza Film Festivali’nde en iyi film ve en iyi senaryo ödülünü alınca “450.000 ton bombayla demokrasi getirildiği görülmemiştir. Aldığım ödülleri, bu yalanla hayatı karartılan tüm Ortadoğulu çocuklara adıyorum” demiştim. Sanatçı, asrın en çirkin ölüm makineleri ile donatılmış savaşçıların değil, bu savaşa kurban edilen çocukların yasını tutandır.  Merhametini ve vicdanını o yetim çocuklar yerine savaşçılardan yana kullanan sanatçı değil savaşçıdır. Yoksul halkların ahı, dünya durdukça üzerlerinde olacaktır. Ben sanatçının zeki, çevik ve politik olanını severim. Ama yurdundan binlerce kilometre uzakta, elibağlı yoksulları öldürmek politika değil, cinayettir! Bu hafta çalı-çırpı  yerine bir şiir armağan etmek istiyorum. Murat Uyurkulak, afili filintalar.com adlı güzel siteden hatırlattı. Şairi Ergin Günçe, şiirin adı “Çocuklar için Faşizm” Anlamsız savaşlarda telef edilen asker-sivil, herkes için…

Faşizmi çocuklar da anlayabilir?
Dayak yemektir serseri bir babadan?
Karanlık odaya kapatılmaktır?
Hakkını istemekte direttiğin zaman

Üvey ana, yarı güleç öksüze?
Sabunlu eliyle tokadı yapıştırır?
Henüz yaslıdır çocuk henüz dayanıksızdır?
Yıldırmaktır amaç esir etmektir?
Çocuk faşizmi yanağında tanır

Onlar niçin böyle çirkin olurlar?
Bir tek güzel faşist yaşamamıştır?
Anlamlı sorulardır bunlar çocuklar size?
Okullar bu dersi öğretmiyorlar

Nerde bir kuvvet birikmişse haksız?
Nerde bir zartzurt ya da cartcurt?
Nerde elimizden kapılmışsa ekmek?
Sınıfta, sokakta, evde, çarşıda?
İşte çocuklar faşizm ordadır

Hepimiz el ele tutuşmalıyız?
Korkmadan yürümek için gecenin ötesine?
Güneş nasıl olsa doğacaktır?
Horozlar ötmeye başlar başlamaz