Şeriatçılar neden şimdi sahnede?

Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi   

Toplumsal desteklerini kaybetmeye devam eden iktidar; ekonomik ve sosyal kriz karşısında bir çözümsüzlük içinde. Şeriat çağrılarının önü bir yönüyle bu büyük eşitsizliklerle birlikte derinleşen sosyal bunalımın üzerini örtmek üzere açılıyor. Öte yandan da iktidar artık bu şeriatçı güçlerin de aktif desteğini mecbur hale gelmiş durumda. Bu şeriatçı güçlerin önünün açılarak iktidara tutunma çabası ülkemizin geleceği için büyük riskleri içinde taşıyor.  

*** 

AKP ve MHP Mayıs seçimlerine, ittifaklarını HÜDA-PAR’dan Yeniden Refah’a uzanan gerici güçlerle tahkim ederek katılmıştı. Muhalefetin büyük yanlışlarına rağmen Erdoğan seçimi ancak küçük bir oy farkıyla kazanabildi. Bu da siyasal İslamcı iktidarın MHP’siz iktidarda kalamadığı bir güç kaybının giderek derinleştiğinin bir göstergesiydi. 

Hatırlanırsa AKP’nin iktidara gelişi ve sonrasındaki uzun bir dönem boyunca toplumun ve muhalefetin farklı katmanlarını da kendi ekseninde tutabilecek bir hegemonya inşa edebilmiş; bu şekilde rejim dönüşümünü gerçekleştirecek eşikleri geçebilmiş hatta oylarını yüzde 50’lere kadar tırmandırabilmişti. Ancak AKP uzunca zamandır toplumsal desteklerini kaybederek elindeki medya tekeliyle yaratığı manipülasyonlara, baskı ve hilelere başvurarak iktidarını sürdürebilir hale geldi. Buna paralel olarak toplumsal alandaki etkinliğini korumak için de radikal şeriatçı akımların aktif bir desteğine ihtiyaç duyuluyor. Mayıs seçimlerindeki ittifak bunun bir zorunlu durağıydı.  

*** 

Seçimlerin ardından da iktidar ülkenin birikmiş hiçbir sorununa yanıt üretmek bir yana, derinleşen sorunlar karşısında çaresiz kalmaya devam ediyor. Toplumun tüm katmanlarında biriken tepki ve muhalefet dinamiklerinin baskılanması bakımından bu şeriatçı azınlığın önü açılarak sokaklarda hilafet ve şeriat çağrıları yükseltiliyor.  

Bu yoksulluk altında ezilen büyük kitleler için de bir manipülasyon olarak devreye sokuluyor. Uzay’a fırlatılan bir astronot, F-16’dan çıkma motorla yapılmış bir askerî hava aracı ile insanlar oyalanarak; biraz Reis’in insafıyla ölüme terk edilen emeklilere, işçilere üç beş kuruş verilerek en azından yerel seçime kadar durum idare edilmeye çalışılıyor. Şeriat çağrıları da benzer şekilde bu yoksulluğun üzerine örtmenin, yoksul halkı din sömürüsü ile manipüle ederek bu zalim düzene boyun eğdirmenin bir aracı olarak canlı tutulmaya devam ediyor. 

*** 

Muhalefetin Açtığı Yol 

Türkiye’de halen çok büyük ilerici, cumhuriyetçi, devrimci direniş dinamikleri her fırsatta kendisini ortaya koymaya devam ediyor. Ülkenin en az yarısının karşısında olduğu bu iktidarın ayakta kalması da şimdi Ortadoğu’dan devşirme azgın şeriatçı azınlığın sokakları doldurması da muhalefetin de bütünüyle sağa doğru yaslanmasının önemli bir payı var. Erdoğan’ın karşısına siyasal İslamcı gelenek içinden gelen Ekmelettin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi de Mayıs seçimleri öncesinde türban tartışması açılması da bunların bir göstergesiydi. Yerel seçim öncesindeki manzaraya bakınca da pek farklı bir tablo görmek mümkün değil. Ülkenin Cumhurbaşkanı’nın şeriata övgüler düzerek desteklediği ülkenin geleceği için büyük tehlikelere işaret eden bu şeriatçı ataklar karşısında muhalefet tek bir kelime dahi edemiyor. Cumhuriyet’in bütün ilerici birikimlerinin tasfiye edilerek bugünkü İslamcı faşizme dönüşmesi de böyle bir muhalefet sayesinde mümkün olabildi. 

*** 

CIA Projesi Olarak Hilafet 

3 Mart 1924’te, tam da bundan 100 yıl önce hilafet kaldırıldı. Cumhuriyet, laiklik üzerinden yükselen ilerici bir hamle olarak kendini inşa etmeye çalıştı. Bugünse ülke bir siyasal İslamcı tek adam rejimi altında, fiilî şeriat ve hilafet yönetimi altına sokulmuş durumda.  

Türkiye’nin buraya sürüklenmesini Amerikan politikalarından bağımsız olarak düşünülemez. AKP’nin, RP’nin bölünerek ortaya çıkmasından iktidara gelmesine kadarki süreçler Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi ekseninde Türkiye’nin (ılımlı!) İslamcılık ekseninde bir rejim dönüşümüne uğratılması politikasına dayandı. CIA’nın Türkiye eski masa şeflerinden G. Fuller, Türkiye’nin bir hilafet merkezi haline gelmesi gerektiğini AKP’nin iktidara gelmesinin sonrasında şöyle ifade ediyordu: “Atatürk, 1924’te halifeliği kaldırarak İslam dünyası ile ilişkilere darbe vurdu. Halifeliğin kaldırılması bizzat İslam’ın kendisine indirilen bir darbe oldu. Hilafet hâlâ ana bir sembol ve siyasal bir makam olup etkileyici bir dinî liderin yükselişini beklemektedir.” 

*** 

Amerika’nın Tek Adam İsteği 

Bir başka CIA eski masa şeflerinden P. Henze de 2006’da Türkiye’de Amerikan çıkarlarının korunması için başkanlık sistemine geçilmesi gerektiğini şöyle ifade ediyordu: “Türkiye’nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız. Ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde, meclis; meclisi ikna ettiğimizde, ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor. (…) Bir kişiyi ikna etmek birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olur.” 

*** 

Göçmen Deposu Olarak Türkiye ve İslamcılık 

Büyük Ortadoğu Projesi’nin yarattığı yıkım şimdi Filistin’de sürüp giderken, Türkiye’nin payına da büyük bir göçmen akını düştü. ABD ve NATO, Türkiye’yi Batı için bir göçmen deposu olarak konumlandırıyor. Seçim sonrasında AKP’nin dış politikasını ABD-NATO hattında güncelleme çabaları; bunun parçası olarak NATO’nun genişlemesine verdikleri onay da bunu ortaya koyuyor: AKP daha uzun yıllar Batı’nın isteği doğrultusunda göçmen siyasetini devam ettirecek.  

Geçtiğimiz ay Macaristan Dışişleri Bakanı, Hakan Fidan ile birlikte gerçekleştirdiği basın toplantısında açıkça: “Göçmenlerin Avrupa’ya ulaşmasını engelleyemezsek Avrupa’yı kaybedeceğiz. Göç baskısına karşı Türkiye’yi destekliyoruz,” dedi.  

Türkiye bugün çoğu kayıtsız milyonlarca göçmenin insanlık dışı şartlarda yaşadığı bir ülke. Bu göçmen politikasının bir yanı AKP için bir siyasal İslamcı güç devşirmekten ucuz işgücü arzusuna, kayıtsız seçmenlerden Ortadoğu stratejisine kadar pek çok motivasyona sahip. Hepsinin öncesinde de emperyalizmin bugün Türkiye’den en büyük talebi ve Erdoğan’a desteğinin nedeni de bu göçmen politikası. Büyük göç dalgasının yönetilmesi için ümmetçilik ve siyasal İslam önemli bir işlev görüyor. 

*** 

Şeriat Nedir? 

Şeriat, kişinin bireysel ve toplumsal yaşantısını, devletle ilişkilerini belirleyen, dinsel temelli bir hukuktur. Her ne kadar kimi şeriat yasaları Kuran veya hadisler referans alınarak hazırlansa da uygulanışta ülkeden ülkeye, hatta cemaatten cemaate farklılık gösterebiliyor. Şu anda Suudi Arabistan, İran, Afganistan’ın önemli bir kısmı, yine kısmen Malezya farklı şeriat biçimleri ile yönetiliyor.  

Şerri hükümler; kadın-erkek eşitsizliği, eşcinsellik karşıtlığı, içki-giyim kuşam kısıtlaması gibi temeller üzerine yükseliyor. Kadınların, farklı cinsel kimliklerin, çocukların savunmasız ve güvencesiz bırakıldığı, otokratik ve çağdışı uygulamalar, bugün birçok ülkede uygulanıyor. Türkiye’de hükümetten destek alan kimi cemaatler, kendi yurtlarında, tatil köylerinde, hatta mahallelerinde de facto bir biçimde şeriat yasaları uyguluyor. 

*** 

Türkiye’de Dolaylı Şeriat Rejimi 

■ Türkiye’de şeriat uygulamaları, yalnızca tarikat yapılarının kontrol ettiği bölgelerden ibaret değil. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, bakanlık yönetmelikleri, son yıllarda mecliste yasalaşan kimi uygulamalarla, 85 milyon insana kimi kısıtlamalar dayatılıyor.  

■ Türkiye’de içki satın almak akşam saat 10’dan sonra yasak. Bu yasak gelirken AB ülkelerindeki uygulamalar örnek gösterilse de içki satışı ve kullanımına ilişkin diğer uygulamalar gerçek motivasyonu ortaya koyuyor.  

■ Alkollü ürünlerden alınan vergi, yüzde 300 civarında, kimi ürünlerde daha fazla. Bu da herhangi bir alkollü içkinin, vergisiz belirlenmiş fiyatının 4 katına satıldığını gösteriyor. Bu halde, toplam ÖTV gelirinin yüzde ondan fazlası alkol ürünlerinden temin ediliyor. Alkolden alınan bu vergi bir nevi Osmanlı’da gayrimüslimlerden alınan Cizye vergisi gibi bir yaşam tarzı vergisine dönüştürülmüş durumda.  

■ İçki satışı, okul ve ibadet merkezlerine mesafelerine göre sınırlandırıldı. 100 metre ile belirlenen bu sınır, kimi semtlerde içki satışını yasaklamak için suistimal ediliyor.  

■ Pandemi sürecinde yürütülen eğlence merkezlerinde gece 12’den sonra müzik yayınına dair yasak, ancak geçtiğimiz yıl ciddi bir kamuoyu tepkisi ile kaldırıldı. 

■ AKP döneminde yeniden uygulamaya konan bekçi uygulaması ile içki satışı yapan tekel bayileri, kadınlar, hatta sokak hayvanları dahil “yasal” tacize uğruyor. 

■ İstanbul Sözleşmesi’nden, eşcinselliği normalleştirme gerekçesi ile çıkılarak kadınlara ve LGBTİ bireylere yönelik saldırıların önü açıldı. 

■ 6284 sayılı kanunda, kadının beyanı esastır ibaresi, kadının kanıtı esastır olarak değiştirilerek, kadınları güvence altına alan bir başka yasal güvence daha kaldırıldı. 

■ Valilikler, Onur yürüyüşü dahil tüm LGBTİ dayanışma etkinlik ve eylemlerine, “aile kurumunu tehdit” sebebiyle yasaklarken, devlet kurumlarının desteği ve kamu spotu çağrıları ile gerçekleşti. 

■ Yeni Milli Eğitim Bakanı, karma eğitimin yerine tek cinsiyetli eğitimi tercih meselesi olarak savundu. 

■ Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı ortaklığında gerçekleştirilen ÇEDES projesi hayata geçtiğinden bu yana; ilkokul çocuklarının eline bıçak verilerek kurban kesme eğitimi verildi, bir sınıfta çocuklar Nakşibendi imamının, bir başka okulda ise Menemen katillerinden birinin cenazesine götürüldü, bir ilde öğrenciler okul saati camide ders yaptı. 

*** 

Tarikat Eliyle Şeriat 

Örneğin; Adıyaman’ın Menzil köyü, hükümetin desteği ile tamamen Menzil şeriatının kontrolüne verilmiş durumda. DW’den Alican Uludağ’ın haberine göre, köydeki tüm ticari işletmeler cemaat üyelerinde. Çocuklar ücretsiz olarak çalıştırılıyor, kadınlar çarşafsız sokağa çıkamıyor. Yine köyde bulunan “tatil köyünde” erkek çocuklar anneleri ile kız çocuklar babaları ile yetişkin erkekler kız kardeşleri ile aynı yerde tatil yapamıyor.  

İsmailağa cemaati, en son bir kadının 6 yaşında evlendirildiğini ortaya çıkarması ile gündem olmuştu. İsmailağa ve bağlı cemaatlerin, özellikle İstanbul’da kontrol ettiği mahalleler olduğu biliniyor. Fatih Çarşamba’da İsmailağa cemaatinin kontrol ettiği bölgede kadın-erkek bir arada oturamıyor, kahvelerde oyun oynanmıyor. Geçtiğimiz yıl gündeme gelen çocuk evliliği de bu tür cemaat yapılarının şeriat uygulamalarının bir parçası.  

Cemaat ve tarikat yapıları, kuran kursu adı altında medreseler kuruyor, çocukları zorunlu ilköğretim eğitiminden uzaklaştırarak, kendi medreselerinde eğitim görmelerini sağlıyor. İsmailağa’ya bağlı medreselere 12 yaşının üzerindeki çocuklar kaydolabiliyor ve okula gitmeleri yasaklanıyor. Fatih medreselerinde ise eğitim 4 yaşında başlıyor ve okul programına göre sürdürülüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın göz yumduğu bu uygulama için, Medreseler Birliği gibi bir örgütlenme dahil kurulmuş ve resmen tanınmış durumda. 

*** 

Özenilen Kimi Şeriat Hükümleri 

■ Kadınların şahitliği erkeklere denk sayılmaz. Kadınların mağduru olduğu konularda şahitliklerinin geçerli olması için 2 kadın, 1 erkek şahit gerekmektedir. 

■ İslam medeni hukukuna göre erkeklere mirastan kadınlara göre 2 kat hisse verilir. 

■ Boşanma, erkeğin iki dudağı arasındadır. Erkek boş ol dediği zaman boşanmış sayılır.  

■ Zina adı verilen evlilik dışı cinsel ilişkinin cezası erkekler için 100 sopa, kadınlar içinse ömür boyu ev hapsidir. Hadislere göre bekârlara 100 sopa, evlilere ise recm cezası verilir. 

■ Eşcinselliğin ölünceye kadar hapis, 100 sopa ya da recm şeklinde cezaları vardır.  

■ İçki içmenin cezası 80 sopa olarak belirlense de uygulaması ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir.  

■ Bir erkek gücü yetiyorsa aynı anda esir ve cariyelerden sınırsız olarak, özgür olanlardan da 4 kadınla evlenebilir. 

■ Şii ya da Sünni her mezhebe göre, yaşına bakmadan çocuklar evlendirilebilir. İslam’da evlenmek için kişinin ergenlik çağına girmesi kâfidir. 

*** 

Şeriat ile Yönetilen Ülkeler 

Ortadoğu, Afrika ve Asya’da şeriat ile yönetilen birçok ülke bulunuyor. Bu ülkelerde ceza yöntemleri ve dereceleri birbirine göre farklılık gösterse dahi hepsi temelde bireysel ve toplumsal yaşamı dinsel referanslarla kısıtlayan, insan haklarına aykırı, kadınları, çocukları ve LGBTİ bireyleri tehdit eden uygulamalar barındırıyor. 

Suudi Arabistan 

IŞİD gibi İslamın Vehabi (köktenci) yorumunu benimseyen, şeri yasaların yumuşadığı iddiası ile basında bolca reklamı yapılan Suudi Arabistan’da, halka açık idam ve ampütasyon cezaları gerçekleştiriliyor. Suçun büyüklüğüne göre cezalandırılan kişi ibret için çarmıha gerilebiliyor. 

Eşcinsellik, idam, hapis veya kırbaçlama ile cezalandırılıyor, “göze göz” hukuku hâlâ sürdürülüyor. 

İran 

1990’lar boyunca siyasal İslamcıların en çok örnek aldığı ülke olan İran İslam Devleti, geçtiğimiz yıl zorunlu başörtüsüne karşı yapılan eylemlerde 500’den fazla eylemciyi katletti. Yine başörtüsüne karşı protestolarda bulunan kız okulu öğrencilerinin aylarca zehirlendiği ortaya çıktı. 7 kişi idam edildi. 

İran’da, başörtüsü ve benzeri İslami giyim kurallarının denetlenmesi için sokaklarda “irşad devriyeleri” yapan ahlak polisleri bulunuyor.  

Afganistan 

Afganistan’da on yıllarca islamcı örgütlenmelerin oluşumunu destekleyen ABD’nin 2021’de ülkeden askerî varlığını çekmesi sonucu ülkede Taliban iktidara geldi. Taliban rejimi, burka giymeyi zorunlu kılarken, kadınların eğitim, tek başına sokağa çıkma, parkları ve spor salonlarını kullanma haklarına da yasak getirdi.  

Enternasyonal Gericilik 

Şeriatçılığa yöneliş, dinci gericilik yalnızca Türkiye gibi Müslüman çoğunluklu ülkelere özgü değil. Bugün ABD ve Avrupa’da yükselen beyaz üstünlükçü ırkçılık, Hristiyan gericiliği, ülkemizde ve coğrafyamızdaki şeriatçılık eğilimleriyle büyük benzerlikler taşıyor. Sözgelimi batıda da kürtaj gibi önemli kadın hakları, LGBTİ hakları gericilerin hedefinde. Bugün Türkiye’de Yeniden Refah Partisi gibi İslamcıların politika ürettiği aşı karşıtlığı, düz dünyacılık gibi başlıklar, uzun yıllardır batıda Orban, Trump gibi isimler ve neofaşist akımlar tarafından gündem ediliyor. 

Tüm dünyada küresel bir dinci gericiliğin yükselişi, birçok farklı faktörle açıklanabilir. Ancak birincil olarak, dünyada reel sosyalizmin ve toplumsal mücadelelerin gerileyişi, küreselci tek kutuplu dünya düzeninin yükselişi ile kimlik temelli siyaset tüm dünyaya hâkim oldu. Batıda sınıf mücadeleleri yerine tahkim edilmeye çalışılan düzenle barışık kimlik mücadelelerinin, 2007 ekonomik krizinin ve göçmen akımının belirleyici olduğu çoklu kriz iklimi, solun zayıf kaldığı bir atmosferde, ırkçı, beyaz üstünlükçü reaksiyonları besledi. Bu reaksiyonlar üzerinden ortaya çıkan neofaşist akımlar, göçmenleri, kadınları, LGBTİ bireyleri, bilimsel, laik eğitimi hedef alıyor.