Siyasi profil anlamında "sol"da görülen bir şehrin baro başkanı ile geleneksel olarak "sağ"da konuşlanmış bir şehrin baro başkanının,....

Siyasi profil anlamında "sol"da görülen bir şehrin baro başkanı ile geleneksel olarak "sağ"da konuşlanmış bir şehrin baro başkanının, bir cinayetin henüz şüphelilerini -evet, kesinlikle- öven bir şarkıyı; düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları içinde görmesi, size de ilginç gelmedi mi?

Erzurum Barosu Başkanı meslektaşım, İzmir Barosu Başkanı'ndan bir hafta sonra söz alarak, eğer haberciye ait değilse, bu denli özensiz olmasına hayret ettiğim gerçekten çok bozukTürk-çe'siyle; "ülkemizde ne Öğünler ne de Yasinler bitmez" dedi. (Cümlenin fiili "bitmez" değil, "biter" olmalı; ya da cümle; "Ülkemizde Öğünler de bitmez, Yasinler de" diye kurulmalıydı) "Yerli Ermeni diasporası ve dışardan beslenen medyanın kışkırtması sonucu" şarkıyı söyleyen ve söz yazarı hakkında dava açıldığından, "vatanımı seviyorum" diyenlerin cezalandırıldığından, daha çok Orhan Pamuk'u ima ederek, hatta ne iması açıkça işaret ederek, "vatana kurşun sıkanların ve vatanı ihbar edenlerin" ödüllendirildiğinden yakındı.

İzmirli başkan gibi, Erzurumlu başkan da, ülkenin karanlık bir dönemden geçtiği endişesini dile getirdi. Hatırlarsanız İzmirli başkan, ülkenin provokasyonlara açık olduğu tehlikesine karşı hepimizi uyarıyor ve sorumluluğa davet ediyordu. Zaten Erzurumlu başkan, bu bakımdan kendisinden bir diğer bekleneni de yerine getirdi ve İzmirli meslektaşı Erdemir'i savundu; "Benim için de ne denirse densin" sözleriyle tepkileri umursamadı veya bir şekilde meydan okudu.

Sonuç olarak geçtiğimiz iki hafta içinde olanlar, Türkiyeli avukatlar açısından ciddi bir irtifa kaybıdır. Bu ülke yeni bir anayasayı tartışırken, tartışmanın yollarını araştırırken; nasıl bir anayasamız olması gerektiği hususunda fikirlerini bir türlü öğrenemediğimiz, Avukatlık Kanunu gereği amacı, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak olan, birisi "sağ"da diğeri "sol"da iki baro başkanı, bir şarkı üzerinden sundukları "eşsiz" katkılarla, bu irtifa kaybının aktörü olmuşlardır. Bunu açıkça söylemek durumundayım.

Her iki meslektaşımın katkılarını "eşsiz" bulmamda bir ironi var tabii ki; bunu itiraf etmeliyim, zaten anlaşılıyor. Bunda kuşkusuz, düşüncelerine, hele o şarkının sözlerinde suç unsuru bulmayan Erzurumlu başkana hiç katılmayışımın payı var. Evet, tepkilerini milliyetçi ve milliyetçiliğin doğası gereği ayırımcı, dışlayıcı, hatta şiddete davetkâr buluyorum. Bu yüzyılda milliyetçilik tarihi bize, bu dünyada eşit, özgür, adil bir hayat tasavvuru değil; "yaşamak için" mazeretiyle, kendi dışındakini yok etmek hedefini gösterdi. Böyle düşündüğüm için "ezilen ulus milliyetçili-ği"ni bile kendi adıma "üfleyerek" içtim; baktım o da bir tat vermiyor. Bu "mülahazalar" ile sonunda ayrımcılık ve dışlayıcılık gördüğüm hiçbir yola çıkmamaya çalıştım.

Türkiye, bazı avukatların, adliye kapılarında "bazı sanıklara" laf atmasına, hakim tarafından duruşma salonundan çıkarılmasına karar verilen kimi avukatların kolluk kuvvetleriyle yumruklaşmasına tanık olmuştu. Dahası, meslektaşlarına "defolun Ermenistan'a gidin" diye bağıran bir avukatı da gördü, Türkiye. Hatta aynı avukat, müvekkili gibi ama bu kez "büyük bir zeka parıltısıyla" Ohannes Pamukyan'a akıllı olmasını tavsiye etti.

Ancak baro başkanı olmakla, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını korumak ve savunmak sadece sorumluluğu değil, artık görevi olması gereken, birisi "sol" diğeri "sağ" görüşlü bilinen iki avukat, görevlerini kötüye kullanmışlardır.

Erzurumlu başkanın görevi kötüye kullanmada gösterdiği fütursuzluk, bu rahatlık, bu umursamazlıkla birlikte, baroların buna eklenen kayıtsızlığı, bu sakil halin, bu çirkinliğin hazmedile-bileceğini göstermiştir. İstanbul Barosu Başkanının, bu sözlerde suç unsuru bulmakla birlikte, baro başkanlarının birbirlerini değerlendireme-yeceği yönündeki açıklaması, bu çirkinliğe katlanılabileceği anlamı taşır. Yapılması gereken, kınamaktan fazlası olmalı, bu açıklamaların sahipleri, meslek içi hukuk yoluyla "aile fotoğrafımdan çıkarılmalıdır.

Şiddeti övenlere düşünce özgürlüğü gömleği giydirip orta yerde dolaştırmak ve dolaşmak, şiddetin bir parçası olmaktır. Erzurum Baro Başkanının yaptığı budur. Ama buna seyirci kalmak, vicdanımızla ilgili bir sorundur. Tabii, giderek aynı şiddetin bir diğer parçası olmayacaksak.