Sığ bir arayış hikâyesi

Murat Tırpan - Akademisyen, Sinema Eleştirmeni

İyi filmler ve artık diziler çok katmanlı, çok odaklı aynalar gibidir. Sıklıkla içinde yaşadığımız modern çağın karmaşasını, kendi hayatlarımızdaki arayışları ve huzuru bulma çabalarımızı yansıtırlar. Bu arayışlar, toplumun farklı katmanlarında farklı biçimlerde alırken, bazen karakterleri beklenmedik yerlere, tarikatların gizemli dünyasına bile sürükleyebilir. Disney+’ın yeni serisi Arayış, işte bu derin ve karmaşık temaları merkezine alıyor. Kimi zaman sinir bozucu bir gerçeklik, kimi zaman ise sürükleyici bir gizemle dolu bir tarikat/yol hikâyesi.

Emin Alper’in yönettiği, Mehmet Günsür ve Aslı Enver’in başrollerini üstlendiği Disney+’ın yeni serisi Arayış, birçok yapımdan yansımalar taşıyor; bu, tarikat ve şifacı temaları üzerinde son dönemlerde yoğunlaşan bir eğilim olduğunu düşünürsek beklenmedik bir durum değil. Arayış, Perfect Strangers’tan Zeytin Ağacı’na, Cennete Hoş Geldiniz’den ünlü Osho belgeseline kadar birçok farklı hikâyeye paralel bir şekilde, Aslı Enver’in canlandırdığı Nisan karakterinin kayıp arkadaşı peşinde koşarken, bir tarikatın sis perdesini aralama sürecini aktarıyor. Mehmet Günsür’ün canlandırdığı Tufan karakteri, bir şifacı figür olarak, hikâyeye ilginç unsurlar ekliyor. Nisan’ın bu tarikatın gizemini çözerken, bu topluluğun gerçek niyetlerinden emin olamaması, olayların karmaşasını artırıyor.

Arayış, çoğu dijital platformda görmeye alışkın olduğumuz bir eğlence ürünü ve bu sebeple Emin Alper’in önceki çalışmalarıyla kıyaslamak ya da onun üzerinden eleştirmek adil olmayabilir. Bu yapımda belirgin bir biçim ve belirgin bir amaç var ve sonucunda altı bölümlük bir seri elde edilmiş. Ancak, dizinin en azından biraz kendine özgü olmasını, biraz daha çıkıntılık yapmasını bekleyebiliriz. Örneğin, Alper’in önceki televizyon çalışması olan Alef, sinematografisi, tarzı ve ortalamanın üstündeki senaryosuyla kendini ön plana çıkarıyordu. Ancak, bu noktada Arayış’ın Alef kadar tatmin edici olmadığı için hayal kırıklığına uğruyoruz.

Dizinin tüm bölümlerini sabırla izleyen seyirciler, Arayış’ın ne yapmaya çalıştığını rahatlıkla anlayacaklardır: şehir ve ada, kapitalizm ve tarikat arasındaki dikotomiler üzerine kurulu bir eleştiri ve tartışmalı bir şekilde anneliğin övülmesi. Dizi, modern hayatın labirentinde kaybolmuş bireyleri eleştirdiği kadar, adadaki tarikatın da tüm işleyişini lekesiz bir şekilde yürüttüğü düşüncesini tamamen reddediyor. Nihayetinde, tüm benzer yapımlarda olduğu gibi, bizi tekinsiz ve aslen çıkarcı bir şifacı liderle yüz yüze bırakıyor.

“Arayış” kelimesi, bir hedefe, bir anlama ya da bir amaca ulaşmayı hedefleyen sürekli bir süreci ifade eder. Tasavvuffun derinliklerine inildiğinde, bu kelime genellikle insanın tanrısal gerçeği, hakikati bulma yolculuğunu sembolize eder. Modern dünyanın getirdiği karmaşada bu tür bir arayışa ihtiyaç duymak şaşırtıcı değil, bu noktada itirazım yok. Ancak, hikâyenin gerçek problemi, bu arayışın nasıl gerçekleştirileceği konusunda ikna edici olmaması. En basit tarikat bile sonuçta etkileyici ve manipülatif bir söyleme ihtiyaç duyar. Bir yandan, bu sürecin nasıl “gerçekleşebileceğini” anlamanın, özellikle maneviyattan yoksun bir perspektiften “bu insanlar nasıl böyle şeylere inanabilir?” eleştirisine yanıt olarak önemli olduğunu düşünüyorum. Diğer yandan, manevi bir bakış açısından yaklaşırsak, sürecin gerçekçi ve ikna edici olmasını bekleriz. Bu nedenle, arayış sürecinde inandırıcılığı ve gerçekliği yitirmemek önemlidir.

Nisan’ın tarikata katılışı sonrası geçirdiği tüm meditasyonlar, ritüeller ve seanslar, bir tiyatro sahnesinin öğelerini anımsatır şekilde kasvetli bir izlenim uyandırıyor. Bu performanslar, esasen bir spiritüel çerçeve sunmayı iddia ederken, aslında yüzeysel ve boş bir tablo çiziyorlar. Bu ritüellerin sadece teatral figüranlar olduğu izlenimini doğuruyorlar, sanki bir avangart tiyatro sahnesinde oyuncuların dikkati çekmek için kasıtlı bir şekilde öne sürdükleri bir oyun gibi. 

“Arayış” kelimesi bana gökyüzündeki bir resmi yıldızların çizgileri arasında arayan eski denizcileri hatırlatıyor. Bu tür bir yolculuk her zaman insanın derinlerinde yatan bir gerçeği, bir anlamı bulma hedefidir. Ancak, Disney+’ın dizisi Arayış’ta, bu kavramın gerçek bir arayıştan çok bir yanılsama, bir taslak olduğunu görüyoruz. Arayış’ın adı, ironik bir şekilde, bu çelişkili durumun tam da özünü temsil ediyor: Gerçek arayışın yerini, giderek daha düzlemsel ve sığ bir sahne alıyor. Ve bu nedenle, belki de “arayış” kelimesinin bu hikâyenin temel çelişkisini ve ironisini dikkat çekici bir biçimde yansıttığını söyleyebiliriz.