Sayın Bakan’ın ABD’de yaptığı konuşmada kullandığı ‘yerli halk’ sözü günlerdir konuşuluyor. Neredeyse duymayan kalmadı. Ne kastettiği, bilinçaltı mıydı tüm bunları bir kez daha tartışmanın hiçbir manası yok. Sorun kullandığı sözde değil sorun kendisinde, sorun iktidarda.  

Bakan Şimşek yaklaşık 10 aydır ekonominin başında. Bir program uyguluyor. Bu programın başarıyla sürdürüldüğünü ve sonuç almaya yakın olduklarını söylüyor. Kime söylüyor onu şimdiki koltuğa layık gören Erdoğan ve onun Batılı dostlarına. Bakan Şimşek esas olarak kendini sorumlu hissettiği yer sadece orası ve kendi yaptıklarının hesabını da sadece oraya veriyor. Ne Türkiye ne de halkla ilgili bir derdi yok. 

SERMAYE ADINA TEHDİT 

Erdoğan’ın ekonominin başına getirdiği Şimşek -muhtemelen Batı’nın destek verme şartlarından biri- ağzını uluslararası güçler ve sermayenin talepleri için açıyor. O kadar pervasız ve tehditkar konuşuyor ki bu ülkenin bakanı olduğunu unutmuş gibi. Ya da öyle olmadığını düşünüyor. 

Önce işçiyi tehdit etti. Ayakta durmaya, bu zor günlerde yaşamaya çalışan işçilere “size zam yok, bununla idare edeceksiniz” diyebildi. Yetmedi seçimden sonra bu sefer belediyeler aynı ayarı çekerek “bizde bir şey istemeyin” diyerek parmak salladı. 

Emekliye, işçiye, belediyeye para yok diyen Şimşek kime karşı bonkör. Tabi ki bir sermaye, iki Saray. Onlar ne isterse var. Hatta daha onlar istemeden harekete geçiyor. Müteahhitlerin parası eksik edilir mi, garanti ödemeleri ihmal edilir mi, KKM’den kazanılan paranın hesabı sorulur mu? Asla. Hele Saray bir şey isteyecek ve bunu yapmayacak. Mümkün değil. Çünkü onun asıl görevi tüm bu kesimlerin önceliklerine göre elindeki parayı pay etmek. O paradan yoksul halkın payına ne düştü diye baktığımızda gördüğümüz kibirli bir suratın ağzından çıkan tehdit sözlerinden başka bir şey değil. 

KİBRİ BAŞKA YERDE ARAMA 

Saatler, ıstakozlar, tatiller çok konuşuldu. Ergen AKP’lilerin paylaştıkları zenginlik fotoğrafları da halkın öfkesini daha da artırdı. Bunların tamamı kepazelik. Katılıyorum. Ama hani Erdoğan’ın biz de olmaz dediği “kibir” bunlar değil. Asıl kibir halka yukarıdan bakma, başka diyarların insanı muamelesi yapmak, kendilerini her şeyin sahibi sanma halleridir. Erdoğan’ın da Şimşek’in de bilumum AKP’li elitlerin de konuşmasında, davranışında bu kibir var. Halk onların verdikleriyle yetinmek hatta şükretmek zorunda. 

O yüzden dostlarıyla konuşurken “yerli halkı ikna etmeliyiz” diyor. 

Soru şu; beyaz adamların tüm kaynaklarımızı yok etmesine, bizi sömürmesine ve sadece elimize tutuşturulan siyasal İslam dışında kalmasına razı olacak mıyız? 

Bizim yerimiz belli. Siyah beyaz televizyon dönemlerinde izlediğimiz ilk western filminden bu yana Kızılderililerin yanında saf tutan bir kuşağız. 1854’de Şef Seattle’ın yaşadığı topraklara ilişkin beyaz adama yaptığı konuşmanın metni hâlâ başucumuzda duruyor. 

Mehmet Şimşek’i Türkiye’ye yollayan dünün beyaz adamı bugünün emperyalist güçlerini tanıyoruz. Onların Türkiye’deki işbirlikçilerini biliyoruz. Üstelik bu bilgi yeni de değil. Bizimkiler 100 sene önce ülke topraklarını savunurken, 50 yıl önce ABD askerlerini İstanbul Boğazı’na kadar kovalarken onların kıblesinin neresi olduğuna cümle alem tanıklık etti bu ülkede.  

Biz onları tanıyor ve biliyoruz da sanırım onlar bizi unuttu. Hatırlatmakta fayda var. 

1 MAYIS’TA GÖRÜŞÜRÜZ 

Erdoğan, şişmiş egosunun izin verdiği kadarıyla bizi, Anadolu halkını hayal meyal  olsa da hatırlıyor. O yüzden endişeli. Gündem değiştirerek, meseleyi karambole getirerek durumu idare etmeye çalışıyor. Özgüven sorunu yaşayan sol muhalefet  uyanmazsa yine ‘hallederim’ kafasında. Şimşek’in bu ülkeden, bu ülke insanının yapabileceklerinden haberi bile yok. Ya da umurunda değil. Ne olacak "Yapamazsak çeker giderim" diye düşünüyor. 

Bu kibir abidesi iktidar kendi halkına meydan okur durumda. Açıkça yüzümüze baka baka “Ben ülkeyi batırdım ama zenginliğimden hiç de taviz vermeden tüm faturayı size ödeteceğim” diyor. Ve ekliyor: “Hiçbir şey yapamazsınız, demeyin.”. 

Öyleyse şimdi hem Erdoğan’a, hem Cumhur’un diğer bileşenlerine hem de Şimşek ve onun uluslararası işverenlerine Anadolu’yu, bu toprağın halklarını bir kez daha hatırlatma vakti gelmiş demektir. 

Size şu kadarını söyleyelim. Temmuz ayında asgari ücreti bir kez daha belirlemek zorunda kalacaksınız. Emeklinin durumunu düzeltmek için adım atacaksınız. Çalışanı TÜİK’in zammına, hayat pahalılığı altında inim inim yaşamaya ikna edemeyeceksiniz. 

Daha çok mu borç bulursunuz, zengin ettiklerinizden daha çok mu vergi alırsınız, yoksa çekip gider misiniz orasını bilemeyiz. Ama bu devran senin/sizin dediğiniz gibi gitmez. Özellikle de sana söylüyoruz Sayın Şimşek.    

Biz meydan okumaları severiz. Sizi anladık ve meydan okumanızı kabul ediyoruz. İlk iş olarak 1 Mayıs günü ülkenin tüm meydanlarından hepinizin anlayacağı şekilde tüm bunları bir kez daha tekrarlayacağımızı söyleyerek şimdilik burada bitirelim. 

Görüşmek üzere.