Sosyalistler siyasi duruşlarını genellikle derin analizler ve karmaşık kavramlar üzerinden kurar. Tabii anlaşılabilir nedenlerle... Zengin bir felsefi, tarihi, ekonomik ve sosyal bir birikimin üzerine inşa edilmiştir...

Sosyalistler siyasi duruşlarını genellikle derin analizler ve karmaşık kavramlar üzerinden kurar. Tabii anlaşılabilir nedenlerle... Zengin bir felsefi, tarihi, ekonomik ve sosyal bir birikimin üzerine inşa edilmiştir devrimci siyaset geleneği. Kendi içinde harareti yüksek, gerilimli bir gelenek...

Bu anlamda, sosyalist solun evrensel tarihi, büyük tartışmaların, büyük ayrışmaların tarihidir bir bakıma...

Öyle sanıyorum ki, bu tarih, bu zengin birikimin ağırlığı, ya da şöyle diyelim; sosyalist düşüncenin geçmişten bugüne devraldığını varsaydığımız 'saflığına' sahip çıkma yarışı, kimi zaman sosyalistlerin siyasi pratikleri üzerinde, yorucu bir yük haline dönüşebiliyor.

•••

Türkiye'deki politik gelişmelere dair yazıları giderek Cumhuriyet gazetesinin kurumsal duruşuna bitişen, bu nedenle kaygıyla izlediğimiz Ergin Yıldızoğlu, sosyalistlerin Cumhuriyet Mitingleri karşısındaki konumunu eleştirirken Hegel'in 'güzel ruh' kavramına başvurmuştu. O yazıdan ödünç alırsak 'güzel ruh' kavramını, yukarda sözünü etmeye çalıştığımız sorunu daha iyi anlatabiliriz.

Şöyle diyor Ergin Yıldızoğlu: "... 'Güzel ruh', 'ruhun', benliğin (self) saf haliyle, kendini dışsallaştırarak gerçek bir varoluşa sahip olma gereksinimi arasındaki çelişkiye takılıp kalmış, gerçek bir varoluşa sahip olmayan haline ilişkindir. Durumun farkına varan 'güzel ruh' yakınmalar ve yeis içinde, çılgınlık noktasında kendini ziyan eder.

Bir tarafta, saf, kirlenmemiş, ama gerçek bir varoluştan yoksun benlik, diğer tarafta gerçek bir varoluşa sahip olabilmek için dış-sallaşmak, saflığını kaybetmek, 'kirlenme' gereği..."

•••

İşte bu kirlenmesinden, saflığını kaybetmesinden titizlikle sakındığımız 'güzel ruh', elimizi kolumuzu bağlıyor, çoğu zaman... Aslında çok fazla karmaşık olmayan süreçlerde, kimi basit ve somut adımları atmaktan alıkoyuyor bizi... Siyaseten seslendiğimiz kesimlerin, yaşanan sorunlar karşısında bizden beklediği, hatta hiç kuşku duymadıkları kimi hamleleri ya karmaşıklaştırıyor ya da geciktirip etkisiz-leştiriyor. Üstelik, bizim kuyumcu hassasiyetiyle tarttığımız, ölçüp biçtiğimiz önermelerimiz, ilkelerimiz, hukukumuz vb onların um-runda bile olmuyor. En iyi ihtimalle, şaşkınlıkla izliyorlar olup biteni...

•••

Tahmin etmek zor değil. Bu söylediklerimizden hareketle, 'analitik düşünceye', 'vazgeçilmez ilkelere' sırt çevirmeyi önerdiğimizi düşünüp eleştirenler olacaktır. Zaten şu anda bile, kimi yüzler, kimi isimler geçiyor gözümün önünden, geçen çeyrek yüzyıl boyunca sol hareket içinde tanıma fırsatı bulduğum... Elbette bir çoğundan öğrendiğim yığınla şey var. Bu anlamda hepsine minnettarım.

Ama şunu da biliyorum: Sosyalist siyaseti gündelik somut gerçeklikler üzerinden, basit, anlaşılabilir bir söylem ve pratiğin üzerine inşa etme çabası, her defasında tüylerini diken diken etmiştir, bu dostlarımızın.

Türkiye'de devrimci hareketin yakın geçmişi düşünüldüğünde... kitleselleşme, etkin bir güç olma dönemleri, siyaseti 'profesyonel' bir uğraş olmaktan çıkarıp, 'sıradan' insanlara yaşadığı sorunlara çözüm getireceği inancını veren, basit ama kapsayıcı bir dil ve pratiğin öne çıktığı zamanlardır.

Bugün, birdenbire sol hareketin geçmişteki etkinliğine ulaşmasını beklemek, tabii hayalcilik olur. Ama güzel ruhlarımıza sıkı sıkı sarılıp sığındığımız limanlardan çıkmanın zamanı geldi gibi... Bunu becerecek birikime sahip olduğumuzu düşünmek için yeterince nedenimiz var.

Bu aralar hep 'ezber bozmaktan' bahsediyoruz ya... Biraz da kendi ezberlerimizi unut-sak, diyorum.