Sol ve CHP üzerine

Feridun Çoban

Seçimler ve sonrasında CHP’nin sağcılığa demir atmış ve tümüyle kişisel çıkar hesaplarının belirleyici olduğu iç kavgaları, CHP tarihi ve onun solla ilişkisi üzerine bir dizi tartışmayı da kışkırtıyor. Böyle bir tartışmanın güncel bağlamı ise soldan da seçimlerde CB adaylığında Kemal Kılıçdaroğlu’nun desteklenmiş olmasına yuvarlanıyor.

Sıcak gündem olarak önce seçim bağlamındaki tartışmaya bakarsak, soldan kimilerinin meseleyi hala Kemal Kılıçdaroğlu ya da muhalefet blokunun desteklenmesi olarak algıladığı oranda yanılmaya devam ediyor.

Bunu yaptığı oranda da siyasal İslamcı faşizme karşı mücadelede izlenecek politikayı tartışmak yerine, meseleyi solun bir burjuva kliği destekleyip desteklememesi üzerinden anlamsız bir noktaya taşıyor. Sonrası malum bir gölge boksuna dönüşüyor ve kendi doğruluğunun sınırsız ispatı için uğraşıyor.    
Böylece yenilgiden muafiyet de almış oluyorlar!

Burjuva muhalefetin hali ortada da solun da ülkenin ve halkın kaderini ilgilendiren böyle bir mücadeleye ilişkin görüşlerine bakınca, herhalde ortaya çıkan sonuca çok da şaşırmamak gerekiyor.
 
Öteden bu yana, solda ve muhalefet hareketinin farklı kanatları içinde iktidara karşı alınacak tutum konusunda türlü sapmalar söz konusu. 2010 referandumundaki yetmez ama evet bu sapmanın en yüksek noktası olarak her daim tartışmanın odağında olmakla birlikte, o zihniyetin farklı tezahürlerinin bunun gölgesi altında saklanmasına da olanak tanıdı. Faşist dinci bir rejimi sorunsallaştırmak yerine süreci iki burjuva klik karşısında bir tavır sorunu olarak gören yaklaşımlar, kritik eşiklerde bu rejime karşı mücadelenin gereklerini yapmaktan geri durdular. 

İşçileri, emekçileri büyük bir sefalete sürüklemiş, kadınları ve gençleri nefessiz bırakmış bir dinci faşist rejimin yıkılması burjuva muhalefetten önce, sosyalist solun öncelikli görevidir. 
Bu bakımdan çok da lafı uzatmadan söyleyecek olursak, aslında burjuva muhalefete destek üzerinden yapılan tartışma tersinden solun bir kısmının siyasal İslamcı faşizme karşı mücadelede tavırsız kalarak, bir anlamda ona yol veren bir çizgiye savrulmuş olmasının bir kanıtından başka bir şey değil. Ötesinde anlamaları gereken ise onların burjuva muhalefetine destek diye tartışıp durdukları şey aslında tarihin en gerici iktidar blokunu yenme doğrultusundaki aktif bir tutumdan başka bir şey değildi. 

Sosyalist sol ve toplumsal muhalefet kesimleri için asıl sorun böyle bir rejime karşı mücadeleyi burjuva muhalefetinin yanlışlarına terk etmeyecek bir inisiyatifi ortaya koyamamış olmasında aranmalı. Ama bütün bu tartışmalar da bunun neden yapılamadığını yeterince anlatıyor.

Solun bağımsız bir özne olarak ne yapabildiğini sokakta değil, seçime dair tavrında sorgulamak, yalnızca iktidardan ve muhalefetten değil, soldan da ne anlaşıldığına dair de acı bir sonuç ortaya çıkarıyor. Aslında toplumsal vasattan çok da bağımsız gelişmeyen bu sinik tavır, solun bugüne dair öncelikli mücadele görevlerine ilişkin tartışmayı gölgelemekten başka bir işe de yaramıyor.*

Öte yandan devrimci siyaset bu kadar dar bakış açılarına sıkıştırılamaz. Kuşkusuz ki devrimci hareket, devrimci fikirleriyle toplumu dönüştürme kavgasında, kendisi dışındaki güçleri de etkileyecek bir mücadeleyi sürdürmek zorundadır. Burjuva muhalefetinin kendiliğinden sola doğru yönelmesi tarihin hiçbir döneminde zaten mümkün olmamıştır. Şimdilerde tam aksiymiş gibi tartışılsa da* ülkemiz özelinde de CHP’nin 70’lerdeki ortanın solu ile başlayan, Ecevit’in ileriye taşıdığı ve kısmi düzen eleştirisi de içeren çizgi de sol, devrimci hareketin yükselişinin bir sonucu, aynı zamanda onun sınırlandırılmasına yönelik bir çabayı da içerecek zorunlu adımdı. 

Bugün de CHP’nin tümüyle sağ siyaset labirentleri içine hapsolması kuşkusuz ki kendi dışındaki solun siyaset düzlemini etkileyecek yeterli bir etkinliğinin olmamasından kaynaklanır. Gezi ve sonrasındaki büyük toplumsal dinamikler üzerinden yükselen ilerici taleplerin bugün siyaset alanında belirleyici olamamasının nedenleri de bu bakımdan CHP’nin buraya yönelmiş olup olmamasından çok, asıl olarak bunun taşıyıcısı sol bir siyasetin ortaya konulamamış olmamasındadır. 

CHP açısından olduğu kadar burjuva muhalefetin geneli açısından da seçim öncesi ve sonrasında izlenen siyaset tarzı ve politikaların halka güven vermediği gün gibi ortada. Şimdi Akbelen’de insanların kadınıyla çocuğuyla, genciyle yaşlısıyla yürüttüğü yurtsever direniş karşısında gösterilen tavırlar dahi nasıl bir rezalet içinde olduklarını ortaya koymaya yetiyor. Oraya güya desteğe giden bir CHP vekilinin, direnen insanların kendilerine yönelik eleştirilerine “provokatörsünüz, sizin yüzünüzden seçimleri kaybettik” sözleri çok şey anlatıyor. 

Bu bile yeter tek başına… Ötesinde bir söze gerek yok, ama ötesi işte sosyalist solun toplum için inandırıcı bir seçenek olarak kendini ortaya koyabilmesine bağlı… Siyasal İslamcı faşizmin ekonomik ve sosyal yıkımına, laiklik ve özgürlük alanları üzerindeki baskısına, Akbelen’de bir şirket için bütün jandarmayı seferber eden baskı ve yağmacılığına karşı koyarak, bu mücadeleler içinde toplumu birleştirerek yapıp edebileceklerimize bağlı… 
Elbette, sol seçimde CHP’yi destekledi türünden aslında 20 yılın sonunda ülke gerçeğinden ne kadar bir haber olduğunu ortaya koyan dar bakış açılarının, çocukluk hastalıklarının ötesine geçerek…

*Tanıl Bora, Birikim’in web sitesine yazdığı “CHP nedir, ne değildir” başlıklı yazısında, 70’lerde TKP geleneğinin çıkardığı bir yayından örnekle solun CHP’yle ilişkisini 77-80 aralığında da günümüzde de bir “hayal kırıklığı” ve “içerleme” olarak tanımlıyor. “İleri demokrasi” tezleriyle “CHP ile ittifakı” savunan dönemin TKP’sinden esinlenmiş tezleri de bunun ispatı olarak ileri sürüyor. Dönemin içinden bu istisnanın çekilip alınması ve bunun üzerinden bütün dönemin ve  solun aynı çuvalın içinde konulması, cehaletten olamayacağına göre bilinçli bir tercih olsa gerek. Halbuki, örneğin Devrimci Yol’un dönemin CHP ve Ecevit çizgisine dair, “egemen sınıfların çözümleri doğrultusunda” hareket etmeye başlayarak kendi sonunu da hazırladığı yönündeki tespitleri de çeşitli vesilelerle on yıllardır hatırlatılır. Öte yandan aynı şekilde CHP’nin sola yönelişinin de yükselen devrimci hareketin etkisinin sonucu olarak gerçekleştiği, Ecevit’in de bunu aynı zamanda devrimci hareketin halk kitleleri içindeki etkinliğini sınırlamak üzere bir mücadele konusu olarak ela aldığı da. Ama maksat başka hasıl olunca ne deseniz boş…