CANAN GÜLLÜ – Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı 2018 yılının ortalarında başladı Nafaka mağduruyuz diyen söylemler. Bir gazete öncülüğünde ve genel secim öncesi… Sonra asıl garip olanı Haziran seçimlerinden sonra değişen rejim sistemi ile Cumhurbaşkanlığının açıklanan 100 günlük eylem planı içinde “nafaka sorunu bitirilecek” diyen bir maddenin olmasıydı. Gerçekten garip ve bence/bizce asıl ve acilen  […]

Son sözümüzü söylemedik

CANAN GÜLLÜ – Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı

2018 yılının ortalarında başladı Nafaka mağduruyuz diyen söylemler. Bir gazete öncülüğünde ve genel secim öncesi… Sonra asıl garip olanı Haziran seçimlerinden sonra değişen rejim sistemi ile Cumhurbaşkanlığının açıklanan 100 günlük eylem planı içinde “nafaka sorunu bitirilecek” diyen bir maddenin olmasıydı. Gerçekten garip ve bence/bizce asıl ve acilen  sorgulanması ve cevap bulunması gereken bir durum.

İşin doğrusu her hükümet sahadan gelen taleplerin gerçek olup olmadığına bakarak; konuya çözüm için sorunun büyüklüğü ve nüfusa etkisi üzerinden meseleye bakar.

Oysaki bizde 100 gün içinde çözülmesi gerekir diyerek eylem planına alınan nafaka konusunda elde bir veri yok. Devlet kurumlarının sahada yaptırdığı bir araştırma yok.

Açıkçası 82 milyonluk Türkiye’ de kaç kişi boşanmış, kaç kişi yoksulluk nafakası alıyor ve kaç kişinin uzun yıllardır devam ediyor bu ödeme sekli ve kaç kişi nafaka artırımına karşı ya da nafaka artışına itiraz davası açmış. Ayrıca kaç kişi bağlanan nafakayı düzgün tahsil edebiliyor diye de elde bir veri yok.

Tüm bu verisizliğe rağmen  karşımızda bazı yayın kuruluşlarının nafaka mağdurları tarafından kurulmuş platform ağzı ile “2 milyon mağdur var” söylemini geliştirmesine itiraz ettiğinizde bunu düşürmesi “atarız tutarız secim döneminde ve oyda bir değişim olur” zihniyetinin yansımaları. Oysa yasa yapım süreci ciddi deneyim süreçlerinden geçerek sonuca ve hedefe varır.

Tekrar konumuza dönersek ortada bir araştırma yok ve biz kadın örgütleri olarak nafaka konusunu bir kazanım olarak görürken birilerinin bu yolla kazanılmış hakları 30 yıl önceye geri götürme çabası neden? Asıl bence bu soruya cevap aramamız ve bulmamız lazım

Kim ya da kimler Cumhurbaşkanlığı makamına bunu sorun olarak göstermiş ve hangi argümanları kullanmış? Ayrıca o makam da altı boş bir iddiayı nasıl ve ne için kabul etmiştir bilmek istiyoruz. Devletçilik geleneği bu kadar güçlü bir ülke kimler tarafından nasıl bu kadar basit yöntem ve dayanaksız işlemlerle yönetilmektedir?

2018’in son aylarında Aile ve Adalet Bakanlığı ortaklığında yapılan çalıştayda;

a- Yargıtay’dan daire başkanı nafakaya süre gelmeli 30 yıl önceki gibi 1 yıl olmalı derken rakamsal veri sunamamışken

b- Her iki bakanlığın da bu konuda sahada yapılmış bir çalışması olmadığını kendileri de ifade etmişken

c- 100 günlük eylem planına nasıl ve ne amaçla girdiği bilinmiyorken

d- Gazete tanımlamasının diğer yayın organlarına hakaret sayıldığı bir yayın  organıyla kampanya sürdürülmesinin  arkasındaki asıl düşünceyi atlamamamız lazım.

Burada arka resmi de iyi irdelememiz lazım. Neler oluyor ülkemizde? Kadınlar üzerinden yapılan siyaset hareketinin arka planı ne? Asıl bunları konuşmalıyız. Eğer bölük pürçük konuşursak resmin büyüklüğündeki felaketi göremeyiz.

Şöyle ki TBMM’de genel kurula sunulmamış ve taslak olarak raflarda duran kısa adı boşanma komisyonu olan bir rapor var ve o raporun içinde kadınların kazanılmış tüm haklarına sekte vuran tespitlerden biridir nafakanın kaldırılması. Mirastan payının azaltılması şiddet gördüğünde mesai saatlerinde karakol yerine adliyelere yönlendirilmesi, üniversite çağında evlenmesi için yurtlar yapılması gibi kadını çerçeveleyen ve aile kavramının içinde tutmaya çalışan kazanılmış hakları ellerinden alınmaya çalışılan bir durum tespiti vardı.

2018 yılının TUİK raporuna göre ülkemizde binde 1.7 oranında boşanma oluyor. Nüfusa vurduğunuzda bu oran hakikaten üzerinde konuşulmayacak bir konu. Ancak tarikat ve cemaat sarmalında mücadeleye devam edilen ülkemizde kadınların özgürleşmesi ile karşı çıktıkları biat beklentileri ve birey fikirleri bazılarını çok korkutuyor ki erken yaşta evlensin diye anayasa mahkemesi resmi nikâh olmadan dini nikâh kıyılamaz maddesini kaldırdı. Dolayısıyla erken yaş evliliklerinin önündeki engeli de kaldırmış oldu.

Yine Müftüye nikâh yetkisi ile Medeni kanunun medeni haklar bölümü ile laiklik kavramının delinmesiyle anayasanın darbe alması, son aylarda İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı kadına karşı şiddetin önlenmesi sözleşmesinin bazı maddelerine çekince koyma cabaları, yine İstanbul sözleşmesinin denetim mekanizması olan Grevio temsilciliğine adaylaştırma sürecinin şeffaf olmaması, MEB ve YÖĶ’ün toplumsal cinsiyet eşitliğini merhamet Adaletine çevirmesi ve Meclis tatile girmeden meclise gönderilen İslam Kalkınma Örgütü tüzüğünün anayasaya aykırı olarak  mecliste onaylanması talebi…

Tüm bunlar resmin bütünü. Nafakayı bunlardan ayrı düşünmek hata olur.

Simdi neden ısrarla nafakanın süreli olması gerektiğini de savunduğumuzu anlatalım.

Ülkemizde erken yaş evliliklerinin fazlalığı, kreş ve yaşlı bakım evleri azlığı nedeniyle kadınların istihdamdaki azlığı gözle görülür. Sakın son dönemde  yayınlanan rakamlara ve siyasetin söylemlerine inanmayın. Özellikle ekonomik kriz ve mülteci yoğunluğu ucuz işgücü kapısını da kadınlara kapatmıştır.

Tüm bu çerçeveye kariyer olarak aile içi emeği ile yıllar geçirmiş kadına boşanma anında sil bastan iş bulma imkânı olmayacağı için aslında yoksulluğa düşmesin diye bağlanır nafaka.

Ve nafakada cinsiyet yoktur. Karar veren hâkim bu konuda kadın ya da erkek kim yoksulluğa düşecekse diyerek hükmünü verir.

Verilen bu kararı  kötüye kullananları takip etmek ve miktarı belirlemek yargının görevi.

Birçok vakadan biliriz ki nafaka tahsil edilemez ülkemizde. Vermeme yollarını tüm boşanmış erkekler bilir ve boşanma öncesi mal rejimine yakalanmamak adına bin bir türlü süreç işletilir. Efendim ben 1 gün evli kaldım 10 yıldır nafaka ödüyorum diyenlere soralım bakalım inceleme yaptırdınız mı? Yaptırdınız ve kalkmadıysa o 1 gün içinde yaşattığınız travmanın bedelini ödemek zorundasınız.

Aslında varsa yargının kendi içinde yönetmelikleri ile halledebileceği bir konuyu sınırlama evresine getirmiş olması bizleri asıl rahatsız eden.

Geçtiğimiz hafta bu konuda MHP’nin nafakaya 5 yıl süre getirelim yoksulluğun devam ettiği tespit edilirse devlet nafakayı üstlensin söylemini de toplumdan uzak ve kadın düşmanı  bir öneri olarak görüyorum. Çözümü çözümsüzlüğe mahkûm eden bu sığ görüş aslında günümüz siyasetçi profilinin de toplumdan uzaklığını yansıtmakta. İkili ilişkilerden kaynaklanan sorunu devlet niye yüklensin?

Eğer devlet yapabiliyorsa kadını istihdama alsın, eğer devlet yapabiliyorsa kreşler yaşlı bakım merkezleri açsın ve eğer devlet yapabiliyorsa zorunlu dediğimiz ama zorunluluğu takip edilemeyen kız çocuklarının eğitimini takip etsin. Yani kadını birey olarak gören zihniyete erişsin. Ailenin bir parçası olarak ve muhtaç kavramlarını devam ettirmek yerine bunlar gerçekleştiğinde zaten kadının ya da evlilikte yoksulluğa düşecek tarafın nafakaya ihtiyacı olmaz…

Kadın -erkek eşitliği söyleminden korkan bir irade ile karşı karşıyayız. Hükümete düsen bu konuda açık ve net olmak.