Alman Yeşiller’in ve TAZ gazetesinin kurucularından Hans-Christian Ströbele yaşamını yitirdi. Tüm hayatı boyunca gerçek bir solcu olarak kalan, Yeşiller’in sağa kaymasına direnen Ströbele RAF liderlerinin unutulmaz avukatlarındandı.

Sonuna kadar solcu kaldı!

Almanya’da Yeşiller partisinin ve yayın hayatına bağımsız sol bir gazete olarak başlayan TAZ’ın (Tageszeitung) kurucularından politikacı ve avukat Hans-Christian Ströbele 83 yaşında yaşamını yitirdi. Tüm siyasi hayatı boyunca radikal bir solcu olarak kalan, Yeşiller partisinin temel ilkelerinden uzaklaşıp, sağa kaymasına sonuna kadar direnen, parti yöneticilerinin aldığı kararlara tek başına da kalsa “hayır” diyen, kurucusu olduğu ve sonuna kadar “denetleme kurulu” üyesi olarak kaldığı TAZ’ın radikal sol çizgisinden uzaklaşmasına her fırsatta karşı çıkan Ströbele, aktif siyasete girmeden önce de 60’lı yıllardan itibaren 68 hareketi sürecinde haklarında ceza davaları açılan aktivistleri savunmak üzere kurulan “sosyalist avukatlar kollektifi”nin önde gelen isimleri arasındaydı. Şiddete karşıydı, ancak 1970’lerdeki RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu) davalarında, örgütün liderleri Andreas Baader, Gudrun Ensslin ve Ulrike Meinhof’un avukatlığını üstlenmişti.

İlk kez 1985 yılında Yeşiller partisi milletvekili olarak Federal Meclis’e giren Ströbele’yi tasfiye etmeye çalışan Joschka Fischer liderliğindeki sağ kanadın tüm girişimlerini büyük bir enerjiyle ve sonunda sadece parti içindeki karşıtlarının değil, merkez sağ partilerin ve siyasi çıkışlarını sürekli karalamayı görev edinmiş olan ana akım medyanın da gıptayla baktığı siyasi başarılarla geri püskürttü. Fischer ve ekibinin komplosu sonucu 2002 yılındaki seçimlerde aday gösterilmeyince o zamana kadar hiç bir Yeşil politikacının yapamadığını başardı, Kreuzberg’den direkt adaylığını koydu ve tüm partileri hezimete uğratarak Federal Meclis’e doğrudan seçildi. Bu başarısını 2017 yılındaki seçimlerde sağlık sorunları nedeniyle adaylığını koymadığı 2017’deki seçimlere kadar gerçekleştirilen diğer üç genel seçimde de tekrarladı. Avukatlık ve politikacılık macerasını kuşkuyla izleyen, her fırsatta yaptığı çıkışları karalamayı görev edinen ana akım medya bile sonunda onu Berlin’in “Küçük İstanbul” olarak bilinen Kreuzberg semtinin “kralı” olarak isimlendirmeye başlamıştı.

sonuna-kadar-solcu-kaldi-1059654-1.

SOLCU BİR İSYANCIYDI

Kendisini yakından tanıyanların yazdıklarına göre gençliğinde siyasetle ilgilenmeyen ve bir Elvis Presley hayranı olarak bilinen Ströbele’nin solcu isyancılığı zorunlu askerlik görevini yaparken başladı. Asker arkadaşlarının şikayet dilekçelerini kaleme alarak, komutanlarının kendisini onbaşılığa terfi etmelerine karşı çıkan Ströbele’nin asıl siyasi çıkışı 1967 yılında üniversiteyi bitirip, avukatlık stajına başladıktan sonra gerçekleşti. Bir eylemci öğrencinin 2 Haziran 1967’de Berlin’deki gençlik protestoları sırasında polis tarafından vurulup öldürülmesi yaşamının dönüm noktası oldu. Bu olayın ardından dönenim ünlü sol aktivist avukatlarından Horst Mahler’le birlikte çalışmaya başladı, iki yıl sonra da onunla birlikte “sosyalist avukatlar kollektifi”ni kurdu. “Çatışma savunması” adını verdikleri bir stratejisi geliştirerek eylemci müvekkillerinin de savunma sürecine aktif katılımını sağladılar. Ströbele daha sonra mesleğini bırakıp illegalliği seçen ve RAF üyesi olarak silahlı eylemlere katılan avukat Horst Mahler’in de savunmasını üstlendi. (Not: RAF üyesi olarak 14 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan Mahler, daha sonra saf değiştir. 90’lı yıllardan sonra Almanya’daki neo nazi hareketin önde gelen aktivist ve düşünürleri arasında yer alıyor.)

1967 yılından sonra, çocukluğu II. Dünya Savaşı döneminde geçen bir klasik 68’li olarak yaşayan Ströbele, Almanya’daki bağımsız sol hareketlerin bir bölümünün Yeşiller partisi olarak örgütlenmesinden önceki “parlamento dışı muhalefet”in içinde aktif olarak yer aldı. Sovyetler Birliği ve Çin’deki reel sosyalizme kuşkuyla baktı, resmi komünist partilerinin çizgilerindeki sol örgütlerden uzak durdu. Gençlik hareketinin anti otoriter, anarşik, isyancı duruşuna yakın oldu. Daha sonra RAF liderlerinin avukatlığını üstlendi, bu dönemde bir yandan Gundrun Ensslin’in “entrikacı, polis” gibi hakaretlerine, diğer yandan da yargıçların “RAF sempatizanı” suçlamalarına hedef oldu. Sonunda yargıçlar tarafından RAF davası avukatlığından çıkarıldı, “terör örgütüne destek” suçlamasıyla tutuklandı, yargılandı ve 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ströbele’yle birlikte RAF’çileri savunan avukatlar arasında daha sonra SPD üyesi olarak Federal İçişleri Bakanlığı’nı yürüten Otto Schily de yer alıyoru.

sonuna-kadar-solcu-kaldi-1059655-1.

1970’li yılların sonunda Yeşiller partisinin ve TAZ gazetesinin kurucuları arasında yer aldı. 1985’te milletvekili olarak Federal Meclis’e girdi. Başından beri partinin zamanla “fundementalistler” olarak isimlendirilen sol kanadının sembol isimlerinden biri oldu. 2017’ye kadarki tüm meclislerde kurulan olağanüstü soruşturma komisyonlarının çoğunda görev aldı. Özellikle istihbarat ve güvenlik örgütlerinin bulaştığı skandalları, yolsuzlukları, aşırı sağ şiddeti araştıran komisyonların aykırı sorgucusu olarak tanındı. Doğu Almanya’daki sosyalizmin çözülüp, batıyla birleştiği dönemde Yeşiller’in üç sözcüsü (o dönemler eş başkanlık makamı yoktu) arasında yer alan Ströbele, partinin milliyetçi çizgiden uzak kalmasını sağladı. Ancak “Herkes Almanya’yı konuşuyor, biz hava durumunu!” sloganıyla seçime giren Yeşillerin oyu yüzde 5’lik barajın altında kalınca, yenilginin sorumlularından biri olarak görüldü ve yönetimden ayrılmaya zorlandı.

EZİLENLERİN DOSTUYDU

Yeşillerin sosyal demokratlarla ve Sol Parti’yle uzlaşmaya girerek hükümetlerde yer almasını destekledi, ancak Alman ordusunun ülke dışında görevlendirilmesine her zaman karşı çıktı. Körfez savaşı döneminde İsrail’e yaptığı bir ziyarette, Saddam Hüseyin’in Tel Aviv’in uzun menzilli füzelerle bombalamasını “İsrail’in Filistinlilere ve Arap ülkelerine yönelik politikasının mantıksal sonucu” olarak değerlendirip ortalığı karıştırdı. Her fırsatta Amerikan ordusunun kirli çamaşırlarını ortaya çıkaran Julian Assange ve Edward Snowden gibi aktivistlerin haklarını savundu. Gizlice Moskova’ya gidip Snowden’e destek ziyaretinde bulundu. “Madem Hıristiyanların dini günleri resmi tatil olarak kutlanıyor, o halde Almanya’da yaşayan Müslümanların bayramlarının bir günü de resmi tatil olsun!” diyerek ortalığı karıştırdı, ağır hakaretlere, eleştirilere hedef oldu.

Hiçbir zaman bir resmi görev üstlenmedi. Adı hiç bir yolsuzluğa, eksik vergi vs. skandalına karışmadı. Ulaşım aracı olarak hep bisikleti tercih etti.

O da herkes gibi Putin’in Ukrayna’ya saldırmasına şaşırdı.

Ama Ukrayna’ya askeri yardım konusunda en gayretli ve istekli partinin, kurucuları arasında yer aldığı Yeşiller olmasından da büyük hayalkırıklığına uğradı.

Kansere yenilmeseydi “Alman solunun vicdanı” olarak sesini yükseltir, Yeşillerin bir “savaş partisi”ne dönüşmesini protesto edenlerin en başında yer alırdı.