Sağlık görevlileri doktorlarımız sağlıklı bir hizmet verebilme noktasında haklarını ararken, sosyal güvenlik hakları yavaş yavaş ellerinden alınanların da seslerini biraz daha güçlü çıkarma zamanları geldi. IMF’nin bu sıcak yaz günlerinde Ankara’ya gelişindeki talepleri havayı daha da ısıtacağa benzer, eğer yaz tatili havasına girmediysek.


Okullar kapandı, sınavlar bitti, yapabilenler için tatil planları da hazırlandı. Ama IMF tatilde değil. Bizim tatil rehavetimizden de yararlanarak istiyor da istiyor. Önce işverenin de desteğini alarak asgari ücretin artırılmasını istedi, simdi de sürünen emeklilerin maaşlarına göz dikti. Türkiye’de fazla sayıda genç emekli varmış, prim ödeme süresi emeklilik süresine göre fazla imiş. Söylesinler kaç yıl olmalıymış? Ona göre fazla yaşayanları nüfustan silelim mi, çok yaşadın diye... Emekli maaşlarından vergi kesilmeliymiş, aylık bağlama oranları uluslar arası seviyeye çekilmeliymiş.Bu arada hatırlatmak isterim, Dünya Bankası’nın çeşitli raporları yaşlıların “insan'' olduğu unutularak kaleme alınmıştır.


Bugüne kadar IMF ve Dünya Bankası tarafından Türkiye’ye sunulan ve yaşama geçirilen modeller sosyal güvenlik alanının tamamen “emeklilik fonları''nın oluşturulmasına ve bütün kaynakların bu fonlar eliyle yürütülmesine yöneliktir. Sosyal Güvenlik alanında kamu karumları gerekli değildir. Bu alan özelleştirilmeli ve özel sigorta şirketleri bu alanların sahibi olmalıdır. Ülkemizde de “hayat'' sigortası sistemi ile yerli ve yabancı özel sigorta şirketleri yasal düzenleme ile “bireysel emeklilik'' adı altında pazara girmeye başladılar. “İkinci bahar'' diye halka cazip gösterilmeye çalışılan bu sistem, bir süre sonra “hüzünlü bahar''a dönüşecektir.Çünkü, SSK ve TC Emekli Sandığı gibi kurumların yerine getirilmek istenen bu şirketler, bugün IMF’nin emekli maaşlarındaki talepleri ile yarınlarda bu fonların sahibi olacaklardır. Şili’de1982 yılından itibaren ortaya konulan sigorta sisteminin özelleştirilmesi olarak bilinen “Pinera Modeli'' ile özel sigorta şirketleri kurulmuş ve sayıları hızla artararak 1993 yılında 22’ye ulaşmıştır. 1996 yılında birleşmeler nedeniyle sayıları 13’e gerilemiş, devletin sosyal güvenlik alanından tamamen çekilmesiyle bu şirketler ülkedeki sosyal güvenlik fonlarının % 100’üne sahip olmuşlardır.


Meksika ve Şili’de olduğu gibi sosyal güvenlik sistemini oluşturan bu şirketlerin çoğu İngiliz ve ABD şirketleridir. Bu şirketler bütün kısıtlayıcı önlemlere karşın biriken fonları yurt dışın çıkarmışlardır. Bunların ülke ekonomisine katkı sağlayıcağı beklentisi de ortadan kalkmıştır.
Ülkemizde 1990’lı yılların başından buyana sosyal güvenlik alanında yeniden yapılanma adı altında SSK yasasında yapılan değişiklikler, emekli aylığını hak ediş süresi ve oranları, prim süresi üzerine yasalar çıkarılmıştır. Sosyal güvenliğin yeniden yapılandırılması ile sistem piyasaya terkedilmektedir. Bir dönemin Sağlık Bakanı Yaşar Okuyan: “Artık kuyruk çilesi bitiyor'' sloganı ile sunduğu yenilik, hastahaneleri kar amacı ile yönetilmeye, hastaları da “müşteri'' gözüyle görmeyi gerektiren bir “yenilik'' ti. Bu yenilik aynı zamanda sağlık çalışanlarının bugün hakları için yürüyüşlerine neden olan yeniliklerdir.


Sağlık, sosyal güvenlik gibi çok önemli haklarda IMF ve Dünya Bankası’nın istekleri hiç de masum ve bizim yararımıza olan talepler değildir. Özellikle sağlık konusundaki gelişmeler çok önemlidir, mutlaka izlenmeli ve izleyen kuruluşlara destek verilmelidir.


Ben bu konuda yazmaya sizleri bilgilendirmeye devam edeceğim. Bu yazımda araştırmasından yararlandığım, Liman-İş Sendikası uzmanı Oğuz TOPAK’a teşekkür ediyorum.