Takvim’i ve Dışişleri’ni de mahkemeye verecek miyiz?

Hürriyet ve Türkiye Gazetesi’nde dün birbirini tamamlayan iki haber vardı. Haberlere göre Türkiye, PYD’nin uluslararası arenada terör örgütü olarak ilan edilmesi için girişimlerde bulunacakmış. Dışişleri ve Adalet bakanlıkları, meseleyi Birleşmiş Milletler’e taşıma hazırlığı yapıyormuş. Avrupa Birliği’ne de benzer bir baskı yapılması planlanıyormuş.

Türkiye Gazetesi’nin manşete çektiği detay da epey çarpıcıydı. Habere göre Ankara, PYD’ye silah yardımlarını uluslararası ceza mahkemesine taşıyıp ABD’nin terör destekçisi ülke olduğunu belgeleyecekmiş.
takvim-i-ve-disisleri-ni-de-mahkemeye-verecek-miyiz-426073-1.
2014’te Yargıtay kararıyla PYD’nin terör örgütü olarak tescil edilmesine rağmen, örgütün lideri Salih Müslim’i 2015’te Ankara’ya davet eden Dışişleri hakkında da bir soruşturma yürütülecek mi acaba? Hani Ankara’daki gizli adreslerde “terör örgütü” lideri Müslim ile pazarlık edenler mesela… “Teröre yardım ve yataklık”tan yargılanır mı dersiniz?

Yargıtay’ın “PYD terör örgütüdür” kararından bir ay sonra, bu örgüte Türkiye üzerinden yapılan askeri yardım için “Kardeşlik koridoru” manşeti atan Takvim hakkında da bir soruşturma açılacak mı? Malum, “terör örgütü” ile kardeşlik bildiğimiz kadarıyla TCK’ye göre hâlâ suç…

***

SHA takıldı herhalde: Kimin çimentosu?

takvim-i-ve-disisleri-ni-de-mahkemeye-verecek-miyiz-426074-1.

Gazeteciliğin en utanç verici günlerini yaşıyoruz. WhatsApp üzerinden atılan bilgiyi teyit gereği duymaksızın yayımlayanlar, servis edilen her şeyi sorgusuz-sualsiz manşete taşıyanlar, mesleğin haysiyetini iki paralık hale getiriyor.
Hayır, Saray Haber Ajansı’nın (SHA) “söylem birliği” olsun diye servis ettiği haberlere de alışmıştık malum medyada. Gülenci polislerin bir dönem yaptığı gibi hazırlanan “bilgi notları” ara başlığına kadar tıpkı basımla giriyordu ne güzel…

Ama belli ki bu ara SHA’nın servisinde bir sıkıntı var. Baksanıza, aynı meseleye dair farklı manşetler atmaya başladılar.

Ana fikirde sıkıntı yok. PYD terörist; dünya alem arkasında. Ama kimin desteklediğine bir karar verseler keşke… Dünkü Akit’in manşetine göre, PYD’nin savunma alanlarında kullandığı çimento, Türkiye menşeili. Habere göre, “ABD, bizden aldığı malzemeleri PYD’ye yolladı.” Aynı meseleyi manşetine taşıyan Yeni Şafak’a göre ise “Tünellerin çimentosu Fransa’dan.” Aslında Münbiç’te kurulu olan Fransız şirketin fabrikasından demek istiyor. Bence SHA acilen devreye girip arayı bulsun, biz de çimentonun kaynağını öğrenmiş olalım.

***

Denize düşen, neonazilere sarılır!

takvim-i-ve-disisleri-ni-de-mahkemeye-verecek-miyiz-426075-1.

Geçen hafta Alman Federal Parlamentosu’nda bir grup milletvekili, Türkiye’nin Afrin operasyonunu protesto etmek için sarı-kırmızı-yeşil renkli fularlar takmıştı. Bu milletvekillerinin Türkiye’de terör destekçisi ilan edilmeleri şaşırtıcı değil. Hele böyle bir dönemde…

Ama eylemi yapan solcu milletvekillerine o sırada çıkışan Almanya’nın neonazilerine destek vermek nedir allah aşkına? Parlamentoya son seçimde girmeyi başaran aşırı sağcı AfD’li Petr Pystron’dan bir kahraman çıkarmaya çalışıyor “yavuz” medyası… Dünkü Star, Türkiye ve İslam düşmanı partinin temsilcisiyle röportaj yapmış, “PKK sembolleri beni çıldırttı” diye manşetine taşımış.

Türkleri trene koyup geri gönderelim diyen, Avrupa’daki camilerin kapatılmasını savunan bir partinin temsilcisiyle söyleşi yapmak nedir Allah aşkına? Başkası neonazileri manşete çıkarsa, “Türk ve İslam düşmanına destek” diye çarmıha gerilmez miydi?

***

Dön baba dönelim tekkesinde bugün

takvim-i-ve-disisleri-ni-de-mahkemeye-verecek-miyiz-426076-1.

Çarşamba günkü yazıda sormuştum: “Dini hassasiyetlerinin yüksek olmasıyla övünen AKP hükümetinin, Adnan Oktar ve kediciklerine ilişkin bugüne kadar çıtını çıkarmamış olması size de tuhaf gelmiyor mu?”

Belli ki Diyanet ile girdiği “Maaşlarınız genelevden alınan vergilerle ödeniyor” polemiğinden sonra Oktar ile ilgili bir duyarlılık gelişmiş… Duyulan sıkıntı da, iktidara, hatta Saray’a epeyce yakın bir STK üzerinden de dillendirilmiş.
Etkinliklerine bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı, kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın da başkan yardımcısı olduğu KADEM, Oktar için “Kadınları istismar ediyor” açıklaması yapmış. Belli ki malum örgütlenmenin suyu ısınıyor…
Peki bu açıklamayı, dün onlarca ulusal gazete içerisinde kim 1. sayfasına taşımıştı dersiniz? Akit! Hani yıllarca Adnan Oktar’ın takma ismi Harun Yahya’yı kullanarak yazdığı kitapları dağıtan, hatta ona yazı dizileri hazırlatan Akit…
Neyse, çok da şey etmemek lazım… Günah işleme ve kandırılma özgürlüğünün olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

***

AKP’de deneyim aktarımı iflas etmiş!

takvim-i-ve-disisleri-ni-de-mahkemeye-verecek-miyiz-426077-1.

Bir organizasyon için en önemli şeylerden biri kurumsal hafızadır. Yaşanan badirelerden dersler alınır, olumlu şeyler de miras olarak sonraki kuşaklara aktarılır. Gelin görün ki AKP’de bu aktarımda sıkıntılar var... Neden mi, hemen anlatayım...

AKP’nin “insan haklarından sorumlu” Genel Başkan Yardımcısı Ravza Kavakçı Kan, Deutsche Welle’deki “Conflict Zone” programında Michel Friedman karşısında zor anlar yaşadı. Görüntüleri izlemişsinizdir… Friedman, sevgili Deniz Yücel’in hiçbir somut kanıt olmadan, mahkemeye çıkarılmadan bir yılı aşkın süredir tutuklu kalmasını gündeme getirdi. Kavakçı ise “Dosyası var” dedi sürekli ama içeriğinden tek satır söz etmedi. Karşılarında gerçek soru soran gazeteci görmeye alışkın olmadıkları için biraz afalladı tabii. Friedman, Deniz’le ilgili tek cümle alamayınca “Peki ya insan hakları?” diye sordu. AKP’li yönetici ise “İnsan hakları...” dedi sıkıntılı bir gülümsemeyle. Oysa yazının girişinde söylediğim deneyim aktarımı olsaydı, bu söyleşiden hiçbirimizin haberi olmayacaktı. Hatta böyle bir söyleşi bile olmayacaktı. Nasıl mı? İki yıl önce dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç da, aynı Deutsche Welle’nin aynı programında aynı sunucunun karşısına çıkmıştı. Kılıç, soruları ve yanıtları beğenmeyince, programdan sonra DW ekibinin kasetlerine el koydurmuştu. DW yönetimi de meseleyi mahkemeye taşımıştı. Belli ki “kasetlere el koyma” meselesi AKP’nin kurumsal hafızasına işlememiş. Yoksa kimse Ravza Hanım’ın bu sıkıntılı dakikalarını izleyemeyecekti.