1971 yılında Kristeva ve Sollers birlikte kaleme aldıkları manifestoda entelektüel solda Çin’deki Kültür Devrimi’nin motive ettiği yeni bir bölünmeye dikkat çekiyor, “ muhafazakar ve dogmatik” buldukları FKP ve SBKP çizgisiyle ilgileri kalmadığını duyuruyorlardı. Tel Quel çevresi şimdi Mao’nun düşüncelerini, Kültür Devrimi’ni Sovyet revizyonizmine ve kapitalist düzene bir alternatif , bir umut olarak görüyorlardı. Dergi bürosunun duvarlarını Başkan Mao’nun resimleri ve Kültür Devrimi’nin sembolleri haline gelen duvar gazeteleri ve afişler (dazibao’lar ) ile kapladılar.

 

Tel Quel yine geç kalmıştı. Dergi rotasını çevirdiğinde Kültür Devrimi rayından çıkmış, sıradan bir iktidar mücadelesine dönüşmüştü. Lin Piao’nun uçak kazasındaki ölümü üzerinde büyük kuşku bulutu , ağır bir sır perdesi vardı. Şu da belirtilmeli: Maoizmi, Tel Quel’cilerden çok önce keşfetmiş olan radikal sol gruplar vardı . Dergi çevresi kısa bir süre öncesine kadar FKP ile aynı gerekçelerle suçlamıştı bu grupları. Asıl önemlisi, bu gruplardan farklı olarak, Tel Quel’in sokaktaki isyan ve işgalle, fabrikadaki grevle bağları yoktu. Küçük bir dergi çevresiydi, ama kendilerine bir hareket havası vermeye çalışıyor, bu amaçla konferanslar düzenliyorlardı.

Dergi Maoist döneminde İngiliz tarihçi, Çin uzmanı, Çin’de Bilim Ve Medeniyet başlıklı yirmi dört ciltlik çalışmanın editörü Joseph Needham’ın incelemelerine yer verdi. Çin tarihi konusunda muazzam bilgili ve birikimli olan Needham, eski çağlarda bilim ve teknoloji alanında onca atılımlar yapmış olmasına rağmen Çin’in nasıl bir sömürge durumuna düştüğünü araştırıyordu. Yine bu dönemde, Çin toplumunu Durkheimcı okulun metodlarıyla inceleyen toplumbilimci Marcel Granet tarafından yapılmış çalışmalar da Tel Quel sayfalarında yer aldı. Tel Quel çevresi, Mao’yu filozof ve şair olarak da hayli önemsiyor, onun devrimci teoriye büyük katkıda bulunduğunu, özellikle çelişkiler konusunda özgün tezleriyle diyalektik düşünceye yeni bir bakış getirdiğini düşünüyordu. Gerçekten, Kültür Devrimi yıllarında ve öncesinde Mao parti içindeki çatışmalarda çelişki sorununu ele almıştı. Bugünden bakıldığında bu tezlerin gerçekten Tel Quel’çilerin ileri sürdüğü denli özgün olup olmadığı, devrimci teoriye gerçekten büyük katkı niteliği taşıyıp taşımadıkları tartışılır. Ama Mao, Kültür Devrimi yıllarında teorik düzeyde bir mücadeleyi teşvik etmiş, bizzat sürdürmüştü de . Sorunu ciddiye almış felsefeyi ve yazmayı önemsemişti.

Kültür Devrimi çıkış noktasında partinin yaşlı ve muhafazakar muhafızların elinde bürokratlaşmasına karşıydı. Aynı zamanda SBKP’nin revizyonizmiyle de polemikler yürütülüyordu. Bunlar giderek keskinleşti ve sonunda siyasal ilişkiler tümden koptu. Mao parti içinde Liu Şao-Çi’nin temsil ettiği ekonomik sapmaya ve benzer eğilimlere karşı daha kültür devriminden önce, 1958’de ÇKP’nin 8.kongresinde meydan okumuş, hamle yapmıştı. Liu Şao-Çi tarafından savunulan “ tarihin itici kuvveti sınıf mücadelesi değil, üretici güçler”dir görüşü Sovyetlerdeki ekonomist sapmanın bir uzantısıydı. Liu Şao-Çi ve yandaşlarınca ekonomik düzeyde savunulan düşüncelere Yang Hsien Chen “ iki zıt şey istisnasız bir biçimde uzlaşırlar” teziyle felsefi bir temel kazandırmaya çalışıyordu . Hegel’deki idealist diyalektiğin etkilerini taşıyan , birliği ve bütünlüğü önemseyen bu anlayışa göre sentez ikinin kaçınılmaz birliğiydi. Aralarındaki çatışmanın şiddeti, yoğunluğu ne olursa olsun bunlar mutlaka uzlaşırlardı. Mao Zedung kapitalizmin restorasyonunu teorik olarak temellendirme ve meşrulaştırma girişimi olarak gördüğü bu sentez anlayışına karşı “ bir ikiye bölünür” tezini ileri sürmüştü. Mao’ya göre sentez uzlaşma değil ; yeninin gelenekle , eskiyle mücadele etmesi, onları tüketmesiydi . Onun sentez anlayışında mücadele vardı ; yeni bir çatışmanın doğuşunu görüyordu sentezde.

Tel Quel’çiler özellikle Mao’nun “ bir ikiye bölünür “ tezini benimsediler. Daha da önemlisi , Mao’nun devrimde yazarlara sanatçılara öncü rol verdiğini düşünüyor , Kültür Devrimi’ni kendi metinsel devrim (dilde devrim ) anlayışlarına yakın buluyorlardı.

1976’da, Mao’nun ölümünden kısa bir süre sonra Pekin’den gelen kötü haberleri en ağır işiten kulaklar bile duymaya başlamıştı. Ulaşan haberler en inançlılarda dahi kuşkuya ve sorulara yol açmıştı , Tel Quel çevresi de dahil. Philippe Sollers, Le Monde’da yayımlanan bir yazısında “ Çin’deki durum konusunda kuşkulardan ya da üzüntülerden değil, fakat bir dramdan konuşmak gerekir “ diyordu. Mao ölmüş, Kültür devrimi başlangıçtaki ideallerinden sapmıştı. Tel Quel bu gelişmeleri muhalefetten vazgeçmeyi, sağa kaymayı, düzenle bütünleşmeyi meşrulaştırmak için kullandı. Sollers, Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing’nun aydınlar için verdiği yemeğe katılmada hiç tereddüt etmedi.

 

Uzak Doğu’ya , Çin toplumuna yaklaşımları oldukça naifti , derin bir tarih bilgisine , birikimine dayanmıyordu. Kimi zaman egzotik bir ütopya olmaktan öteye geçemiyordu yaklaşımları . Çoğu zaman da Çin’deki gelişmeleri, Kültür Devrimi’ni teorik ihtiyaçları için bir malzeme olarak kullandılar , istismar ettiler. Bunun en açık kanıtı Kristeva’nın Çinli Kadınları’dır. (Barthes’ın da Göstergeler İmparatorluğu’nda Japonya’ya benzer bir yaklaşım sergilediği söylenir ) .

Kristeva, Çin’de onuncu yüzyıldan yirminci yüzyıl başlarına değin uygulanmış olan kız çocuklarının ayaklarının bağlanması geleneğini övüyor, bunun Çinli kadınların gücünü gösterdiğini ileri sürüyordu. Oysa bu gelenek tam aksine, Çinli kadınların bedenlerine erkeklerce şekil verildiğini, bedenlerinin ve hayatlarının erkeklerce denetim altında tutulduğunu gösteriyordu. Kadınlar ömür boyu acıya katlanarak yaşamak zorunda kalıyorlardı. . Bazen ayak parmakları kırılan kız çocukları kangren oluyor ve ölüyorlardı. Haksızlık etmeyelim . Kristeva’nın Tel Quel ve Maoizm serüveninden sadece Çinli Kadınlar doğmadı. Şiirsel Dilde Devrim gibi önemli ve ilginç tezler içeren çalışması da bu dönemin ürünüdür.