“Testere X”in en sevdiğim yönü serinin ilk filmindeki gibi hiçbir başka saçmalıkla uğraşmadan, kendisini ilk filmin devamı olarak konumlandırmış olması.

Testere felsefesi
Fotoğraf: IMDb

“Testere” (Saw) evreni ile ilgili her şey, Avusturalyalı yönetmen, yazar James Wan’ın en yakın arkadaşı Leigh Whannell ile kısa bir korku tanıtım senaryosu yazmasıyla başladı. James Wan'ın 2004'te çekilen ilk uzun metrajlı filmi olan “Testere” Lion Gate Films yapım şirketi tarafından sadece 1,2 milyon dolarlık küçük bütçeyle çekildi ve film küresel çapta öylesine büyük ticari bir başarı elde etti ki, yaklaşık 103,9 milyon dolardan fazla kazanç sağlandı. “Çığlık” (Scream) filminden bu yana en kârlı korku filmlerinden biri haline geldi.

Herkesin hayali olan bu büyük başarının altında yatan en büyük sebep bu korku filminin seyircisine sunduğu felsefi ideolojiydi. Bilmeyenler için yazalım, filmin konusu kurbanlarını ölümcül tuzaklı pozisyonlarda konumlandırarak onların yaşama isteklerini, fiziksel acı üzerinden test eden gizemli bir Jigsaw katili hakkında. Ana teması ise hayatta kalmak olan bu filmin felsefesi tamamen Jigsaw'un motivasyonuna dayanıyor. Onun işkence dolu oyunları, kurbanlarının günahlarından tövbe etmeleri ve görünüşte daha iyi insanlara dönüşmeleri için fırsatlardır. Ve bu felsefe ve ana tema Testere’yi tüm zamanların en devrim yaratan korku filmlerinden biri olarak ilan etmiştir.

BEKLENMEDİK ŞEKİLDE SÜRÜKLEYİCİ

Testere serisinin Halloween’e yetişen son filmi “Testere X” (Saw X) ile Jigsaw'un en kişisel oyununun anlatılmamış bölümünü, John Kramer’in (Tobin Bell) geri dönüşü ile izledik.

Testere I ve II olayları arasında geçen bu filmde, hasta ve çaresiz John, kanserine mucizevi bir tedavi bulma umuduyla riskli ve deneysel bir tıbbi prosedür için Meksika'ya gidiyor ancak tüm operasyonun bir aldatmaca olduğunu keşfediyor. Ve elbette ölümcül hastalığı olan insanları dolandıran bu insanlardan kendi imzasıyla bir dizi ustaca ve dehşet verici tuzaklar aracılığıyla hesap soruyor. “Testere X” filminin en sevdiğim yönü serinin ilk filmindeki gibi hiçbir başka saçmalıkla uğraşmadan, kendisini ilk filmin doğrudan devamı olarak konumlandırmış olması. Ahlak, intikam ve insan doğası öbeğinde tek bir şeyle ilgileniyor ve uzun süresini hiç hissettirmemeyi başararak gayet akıcı bir intikam hikâyesi sunuyor.

TOPLUM HAKKINDA İÇGÖRÜLER

Başlangıcından bu yana, izleyicileri ahlaki ikilemler, insan doğası ve korku ile yüzleştiren Testere serisi, bu serinin sadece bir korku filmi olmanın ötesine geçmesini sağladı ve izleyicileri derinlemesine düşünmeye itti. Peki bu son film bu geleneği sürdürüyor mu, yoksa sadece bir başka gore-fest mi? Filmin adalet, intikam ve insanın karanlık yüzü üzerine bizi düşünmeye ittiğini, korku ve gerilim unsurlarını kullanarak bu soruları sormamıza ve üzerinde düşünmemize olanak tanıdığını söyleyebilirim. Serinin bu son halkasının, türün sınırlarını zorladığını ve korku sinemasının geleceği hakkında bir şeyler söylediğini de düşünüyorum. Ve daha da önemlisi filmin, toplumumuzun değişen dinamiklerine ve korkularına tepki vermesi, toplumun korkularını, endişelerini ve tabularını yansıtan bir ayna işlevi görmesi. “Testere X”, belki de korku sinemasının geleceğini şekillendirecek bir film değil. Ancak, serinin bu son halkası, korku türünün potansiyelini ve sınırlarını sorgulamamıza neden olmalı çünkü korku sineması sadece kan ve vahşet değil, aynı zamanda toplumumuzun, kültürümüzün ve psikolojimizin bir yansımasıdır. Bu son filmin -yükseltilmiş korku- (elevated horror) alt türü başlığında değerlendirip değerlendiremeyeceğimizi tartışmalıyız. Peki, gelecekte korku sineması bize ne gibi korkuları, endişeleri ve tabuları yansıtacak? Ve bu yansımalar, bize kendimiz ve toplumumuz hakkında ne gibi içgörüler sağlayacak? Bunu söyledikten sonra, The Haunting: Tepedeki Ev ve Gece Yarısı Ayini'nin yaratıcısı Mike Flanagan'ın imzasını taşıyan, Edgar Allan Poe'nun eserlerinden uyarlanan “The Fall of the House of Usher” mini serisini Netflix’te kaçırmayın demek istiyorum. Tüm bu soruların cevabı bu dizide de yer alıyor. Ayrıca bu Cadılar Bayramı sezonununda izlemek için korkutucu başka bir şeyler daha arıyorsanız "Talk To Me” ve “No One Will Save You” filmlerini de ekleyebilirsiniz listenize.