Tractatus’un son cümlesi veya şiiri  hayattan çıkarmak

Ferruh Tunç

Tractatus’un  son cümlesi “Üzerine konuşulamayanlar konusunda susmalı” der. Gizemli olan, sözcüklere dökülemez. Oysa postmodern-estetist teorisyenler oldukça çok konuşur. Sanatsal gerçeğin nesnel gerçeklikle bir şekilde kurulabilen fakat formüllere ve tahlillere tümüyle indirgenemeyen bağını kesmek, onu “sentetik”, “konfeksiyon” bir ürüne dönüştürmek gerekir ki, zorunluluk veya sorumluluk “sanatkârane” bir bulanıklığa sığınarak kaybolsun. Buna, hayattan kaçış da diyebiliriz…

Sanatın başka bir “gerçeklik” olduğu kalkanı arkasına ne yığılırsa doğru sanılınca, ortaya çıkan şey, çoğunlukla yapay bir sanattır; sanat benzeri, sanatın yerine geçmeye çalışan -tam da onların sık kullandıkları bir ifadeyle- bir “yapıntı”dır… 

Oysa sanat eseri olarak yaratılan şeyin nesnel olandan başkalığının bir “göre”lik olduğu unutulmamalıdır. Bağlamında kullanıldığında doğru olan “sanatın başkalığı” ifadesinden, onun yaşamdan “mutlak” başkalığı anlaşılmamalıdır. Sanat, ancak kendini farklılaştırdığı şeye (gerçeğe, nesnelliğe, hayata ve hakikate) göre  ve onun sayesinde var olabilecek; kavranıp, deneyimlenebilecek bir şeydir. Onun başkalığı böyle bir başkalıktır. Sanat eserinin, gerçeklikten mutlak olarak kopmadığı ve hiçleşmediği sürece, onu bulanıklaştırması doğasından gelir. Bu bizim gerçeklik, hayat ve hakikat hakkında bildiklerimizi yanıltmak ve çarpıtmaktan çok mutlaklaştırmaktan kurtarmaya yaramaktadır; bize, böylece nesnellikle ve onu kavrayışımız üstünden kendimizle kurduğumuz ilişkide deneyim, edinim zenginliği sağlamaktadır. 

Sanatın “gerçek”ten başkalığından söz ederken, aslında onun, gerçeğin farklı referansları üstünden edinilen estetik ve insani kavrayış, duyuş, seziş; hâsılı, deneyimler bireşimi olduğundan söz etmiş oluruz. Bunu söylerken, nesnellik algımızın ve bilme biçimlerimizin mutlak bir güvenilirlikte olmadığını vurgulamış da oluruz. Böylece sanat; kendisi de dahil olmak üzere, özerk olduklarını söyleyebileceğimiz farklı bilme biçimlerinden her birinin kendi başlarına gerçeklik/hayat hakkında kesin ve mutlak bilme olanakları sunmadığını açıkça dile getirmesi bakımından ayırt edicidir. Sanat, gerçek/hayat hakkında ondan uzaklaşarak, kaçarak; ona sıkı sıkıya sarılarak, okşayarak; yerine göre kurgusal da olsa ona bir seçenek sunarak; yıkarak, ya da başkaldırarak bize hayati deneyimler ile ondan farklı olmayan zihinsel ve duyumsal edinimler sunar.

Kendisi bir algı, sezgi kapısı olan sanatın; algılananın, duyumsananın ve sezilenin mutlak bir şekilde yerine geçmemesi, bir şekilde ona “göre”liğini koruması, mantığın da gereğidir. Tıpkı bunun gibi, gerçeğin insanın algı kapasitesine indirgenmesi de mantığa aykırıdır. Sanat; insanlık, doğa, evren halleri hakkında algı ve bilincimizi oluşturan, böylece varoluşumuzu biçimlendiren, hayat etkinliğimize karışan en önemli insani bilme, deneyim ve etkinlik biçimlerimizdendir. Biçim yerine olanak demek, olanak yerine ise daha kavrayıcı bir sözcük bulmak mümkün olmalıdır. Belki de bilme yerine sezme ya da duyma dememiz daha doğru olacaktır. 

Bütün bunlara rağmen, postmodern bir batıl itikat olarak aramızda dolaşan yüzeysel estetizm, genellikle bir estetik istismarcılığı olarak kendini göstermeyi bir süre daha sürdürecek görünmektedir. Biz, hayat karşısında sorumluluk duyan genç şairlere mümkün olduğunca bundan kaçınmalarını öneririz. Bu yazı dahil olmak üzere, bir konu hakkında kesinlik iddia eden savlar karşısında ihtiyatı elden bırakmamak, yani yeri geldiğinde Tractatus’a kulak vermek gerekir: Genç şaire, kendi edebî serüveninde önceliği sanatın ne ve nasıl olduğuna ilişkin estetist abartı ve spekülasyonlara kulak vermek yerine, sanatla sınırlı olmayan yaratıcı eylem (yani hayat) içinden sanatı sindire sindire ortaya çıkarması önerilir. Hatalara açık bir deneysellik, gelişmeye kapalı bir kuramsallıktan her zaman yeğdir. 

1   Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico- Philosophicus, Çev: Oruç Aruoba, Metis, 2006. 
2  İfademizdeki “nesnel gerçekliği”, içinde insanın olmadığı, “hayatı” ise, içinde insanın dolduğu gerçeklik şeklinde düşünülebiliriz. Hakikat ise, insanın hayat ve gerçeklik hakkında, içinde sanatın da olduğu; bilme, sezme, inanç biçimleri ile deneyimleri toplamından oluşturduğu, göreli zihinsel oryantasyonlar, kavrayışlar toplamı olarak düşünebiliriz.
*Şair.