ENSAR, TÜGVA ve benzerlerine karşı milyonlar şimdi her zamankinden daha güçlü bir şekilde “Artık Yeter!” diyor. Bu karanlığa karşı emekçiler, kadınlar, gençler “HAYIR”ı örgütlemek için 19 yıldır mücadele etti, bugün tünelin ucunda görünen ışık “HAYIR”ı örgütleyen milyonların gücüdür.

TÜGVA, Ensar nereye kadar?

TÜGVA ile ilgili tartışmalar son dönemde kamuoyunun gündeminden düşmüyor, düşmemesi de gerekiyor. TÜGVA’nın ve benzerlerinin aslında kamuoyuna anlattıkları veya anlatmaya çalıştıkları gibi kamu yararına çalışan bir vakıf değil nasıl bir çıkar ve örgütlenme organizasyonu olduğu her gün yeni belgelerle açığa çıkıyor. Kamu kurumlarına yandaşların istihdamından yine kamu kurumlarının kaynaklarının iç edilmesine, kamu binalarının üzerine çökülmesine dek pek çok “vakıf” faaliyetine hep birlikte tanıklık ediyoruz. Sadece TÜGVA değil; ENSAR, TÜRGEV ve benzerlerinin siyasi iktidarın verdiği destekten, açtığı kapıdan kamunun içine nasıl çöreklendiğini izliyoruz. TÜGVA ile ilgili pek çok alanda yaptıklarına, yapılanlara dönük çok söz söylenebilir. Ancak en fazla sözün eğitim alanından söylenmesi gerekiyor.


TÜGVA ’ya sağlanan olanaklarla adeta bu yapı paralel bir Milli Eğitim Bakanlığı’na dönüşmüş durumda. İmzalanan protokollerle kamu okullarının kapıları TÜGVA’ya ardına kadar açılırken, kamunun kaynakları da bu vakfın emrine sunuldu. Hatta büyükşehir belediyelerinin yönetiminin değişmesinden dolayı kaynakları kesilen bu vakfa yapılan yönetmelik değişiklikleri ile çeşitli kaynaklar yaratılmaya çalışıldığı, dinselleştirme hattının kesintisiz ve hızla sürdürüleceği net bir tablo olarak bir kez daha ortaya çıktı. MEB’in TÜGVA’ya sınırsız destek vermek için imzaladığı protokoller yargıya taşındı ve yargı bu protokollerin bazılarının yürütmesini durdurdu. Verilen yargı kararlarına MEB’in itirazı sonucunda Danıştay yürütmeyi durdurma kararını kaldırarak TÜGVA’ya en tepeden verilen desteği ilan etmiş oldu. Bu kararın kaynakları kesilen TÜGVA’ya ve türevlerine her koşulda destek verileceğinin ilanı olarak okunması gerekir. Bu karara da TÜGVA’ya verilen desteğe karşı da verilecek mücadele memleketin geleceğine dair verilecek bir mücadeledir. Kullanılan kaynaklar halkın gelirleri ile oluşan kaynaklardır, halka aittir ve halk için kullanılmalıdır.

Bize ait olanın yandaşa kullandırtılmasına karşı kamu okullarını da, halkın bütçesini de, çocuklarımızı da bu sözde vakıflara teslim etmeme mücadelesi; örgütleyeceğimiz mücadele aynı zamanda geleceğimize sahip çıkma mücadelesidir.

TÜGVA tartışmalarının gölgesinde MEB sessiz sedasız 20. Eğitim Şurası’na hazırlanıyor. Üç ayda şura toplanır mı? Bu kadar alelacele toplanan bir şuradan eğitim emekçilerinin hakları, öğrencilerimizin kamusal eğitim hakkı için bir sonuç çıkar mı? Ancak daha da vahim olanı, salgın koşullarında toplanan bir eğitim şurasının gündeminde “salgın ve eğitim” başlığının gündem dahi olmamasıdır. Tüm dünya salgının eğitim alanında yarattığı tahribatı ve mağduriyetleri tartışarak, kayıpların nasıl telafi edileceğine dair yollar ararken MEB’in gündemine bu konunun hiç gelmiyor olması da bir tercihtir.

İKTİDARIN DEĞİL HALKIN ÖĞRETMENİ OLMAK

Şura’nın gündemlerinden biri de “Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi”. Bu gündem; 2017 yılında yayınlanan Öğretmen Strateji Belgesi’nden bağımsız değildir. Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi öğretmenliği kamusal bir görev olmaktan çıkararak halkın değil iktidarın öğretmenlerini yaratmayı hedeflemektedir. Tarihimiz boyunca öğretmenler hakları ve memleketin geleceği için sermayenin, siyasi iktidarın öğretmenleri olmayı reddetmiş ve halkın öğretmeni olma mücadelesini ısrarla ve kararlılıkla devam ettirmiştir, bu tarihsel mirasın gereğini her süreçte ve koşulda yine örgütleyecektir.

Salgında okullar art arda karantinaya alınıyor, vakalar her geçen gün artıyorken MEB okulların, eğitimin, gerçekte yaşanmakta olanın ötesinde kendi ajandasını işletmeye devam ediyor. Salgının eğitim alanında yarattığı derin tahribatı, yaşanan mağduriyetleri ve eşitsizlikleri görmeme hali de siyasal bir tercihtir.

Milli Eğitim Bakanı; “Eğitimde sorun var algısı oluşturulmaya çalışılıyor” dedi. Okullardaki gerçekliği, milyonlarca mağdur öğrenciyi görmeme hali kesintisizce sürdürülüyor.

Mlyonların, gençlerin geleceksizleştirildiği en can acıtıcı günleri yaşarken kamu kaynaklarını, halka ait kaynakları talan edenler “İnancımıza saldırılıyor” diyerek kendilerini aklamaya çalışıyor. Yıllardır tekrarladıkları bu ezberin milyonların yoksullaştığı, bugünlerinin ve geleceklerinin çalındığı bir gerçeklikte artık hiçbir karşılığı yok.

‘HAYIR’I ÖRGÜTLEYEN MİLYONLARIN GÜCÜ

19 yıldır neoliberal politikaları ve dinselleştirmeyi yandaşların, sermayenin ihtiyaçları için sürdürenlerin yarattığı örgütlü kötülüğün ürettiği bu dile, ENSAR, TÜGVA ve benzerlerine karşı milyonlar artık her zamankinden daha güçlü bir şekilde “Artık Yeter!” diyor. Bu karanlığa karşı emekçiler, kadınlar, gençler “HAYIR” ı örgütlemek için 19 yıldır mücadele etti, bugün tünelin ucunda görünen ışık “HAYIR” ı örgütleyen milyonların gücüdür. “HAYIR” ı örgütlemeye devam eden bu güç aynı zamanda kamusal eğitim, kamusal sağlık hakkımızı, laikliği, emekçilerin haklarını, sınıf mücadelesini örgütlerken; emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesini yok sayan, sermaye ile gericilikle “uzlaşan” açıklamalara, tutumlara karşı da başka bir yolu örgütlüyor.

Görünen de yaşananlar da çok açık. Biz halkız; gerçek olanı, yaşanılanı görünür kılmakta kararlıyız.