Milliyetçi Hareket Partisi’nin Meclis Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, CHP ve Deniz Baykal için gayet içten(!) bir izahatta bulundu:
-Dinsiz bir partinin imansız adayı!...

Bu yüzden Baykal’a oy vermediklerini söyledi Yusuf Bey. Çok tepki aldı. En fazla da CHP’lilerden… Özür dilesin, istifa etsin, saçmalamayı bıraksın gibi “teorik içerikli” siyasi itirazlar yapıldı.

İnşallah CHP’liler partilerinin ve eski genel başkanlarının din ve iman konusunda güçlü bağları vardır şeklinde ispatlı eylemlere tevessül etmezler. Mesela Baykal’ı teravih namazına götürmezler. Yirmi rekatlık uzun bir maraton olan bu Ramazan’a özgü bu namaz imanı güçlü olmanın göstergesi olarak kabul ediliyor.

CHP uzun bir süredir İslamiyet ile sağlam bağlar geliştirmek için yoğun mesai harcıyor. Mesela 2014 Ağustosun’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip Erdoğan’a karşı, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermişti. Hatta o zaman şöyle dedikodular çıkmıştı:
-Ekmel Bey MHP’nin adayı, ama CHP önersin MHP de kabul etsin ki, laik seçmen kitlesi ürküp sandıktan kaçmasın!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bu türden dedikoduların amaçlı çıkartıldığını belirterek adaylarının sağlam olduğunu açıklamıştı.

Bilindiği üzere Ekmeleddin İhsanoğlu şu sıralarda MHP İstanbul milletvekili olarak milli iradenin yüce çatısı altındadır.

Oysa CHP’nin Yılmaz Büyükerşen ve Rıza Türmen gibi Cumhuriyet’in temel değerlerini en üst düzeyde temsil eden iki parlak ismi vardı. Dinsel gericilik alanını AKP ve RTE’ye bırakmamak için böylesi parlak projenin parçası olmayı seçmişlerdi.

Şimdi yeni bir din-iman yarışı başladı:
-CHP’nin dinsiz adayı Baykal imansız mı?

CHP bütün gücüyle taarruz ediyor. Partiyi ve Baykal’ı savunurken Yusuf Halaçoğlu’nu da yerden yere vuruyor.

Çok yanlış bir hareket bu… MHP siyasi kökeni itibariyle Türkçüdür. AKP ise hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde İslamcı. Çatı adayı-RTE karşıtlığı- 17/25 Aralık operasyonları gibi dalgalanmalar sırasında eskilerde kaldığı sanılan, Türk sağının en güçlü damarı “Türk-İslam Sentezi” TBMM Başkan seçiminde ortaya çıkmıştı, Halaçoğlu açıklamasıyla dipdiri durduğunu gösterdi.

Bunun için Yusuf Bey’e kızmak yerine daha gerçekçi bir yaklaşımla olaya bakmak gerekir:
-Halaçoğlu’na açıklık ödülü verilmelidir!

***

Külliyenin külleri

Recep Tayyip Erdoğan 7 Temmuz 2015 akşamı, her şeyi ile hukuksuzluk anıtı olan Ankara’daki ikametgâhında büyük bir iftar yemeği verdi. Ramazanın ilk günlerinde “seçim darbesi” sarsıntısıyla birden eski günlerine dönmüş, fakir bir ailenin evine misafir olup yer sofrasında iftar yapmıştı.

Hemen fark edildi ki, bu durum “itibardan fedakârlık” anlamına gelebilir. Ne demek, eşsiz benzersiz bir dünya lideri “koskoca” Erdoğan yer sofralarında oturarak mı büyüklüğünü gösterecek? Hemen futbol sahasının santra yuvarlağı ebadındaki iftar sofrasına dönüldü. Zenginliğin sergilendiği iftar mönüleriyle donatıldı. Ve

Erdoğan kendine geldi:
-Biz milletin içinden çıkarak buralara geldik. Milletimizle irtibatımızı hiç kesmedik. Bizim yerimiz milletimizin yanıdır.

Milletimiz, milletimiz, milletimiz…

Halbuki böyle bir şeyi kendisi değil, milletinin söylemesi gerekir. Adam içimizden çıktı ama bakın bizden hiç ayrılmadı. Hep bizim içimizde. Tıpkı eski Erdoğan gibi…

1991’den beri her ramazan ayında hiç kimseye haber vermeden bir gecekondu semtinde iftar programları yapardı. Gazeteler, televizyonlar da bu bilmezlerdi. Ancak 25 yıl sonra farkına vardı, medya Erdoğan’ın bu ramazan ritüelinin… O zaman böyle nutuklar atmazdı, “milletimizin içindeyiz” diye… Milleti biliyordu, kulaktan kulağa da yayılıyordu.

Şimdi öyle mi?

Zenginlikte kendisiyle yarışan bir başka politikacı bulunmuyor. Üsküdar’daki mütevazı evinden, 1164 odalı Sarayı arasındaki farkı hiçbir nutuk kapatamaz. Milleti onun sandığı kadar “aptal olmadığını” 7 Haziran’da gösterdi.

Büyük mağlubiyetlerden sonra yeniden ayağa kalkanlar için küllerinden doğan Zümrüd-ü Anka kuşu efsanesi artık onun için mümkün görünmüyor. Bu kadar israf, zenginlik, gösteriş ile “mağduriyetin” harmanlanması kolay değil:
-Külliyenin külleri bundan sonra ancak savrulur gider…