Türk Barışseverler Cemiyeti 14 Temmuz 1950 yılında kurulmuştur. Cemiyetin genel başkanlığını Behice Boran yaparken Genel Sekreterliğini Adnan Cemgil yapmıştır. Behice Boran, cemiyetin kuruluş sürecindeki endişeleri şu sözlerle ifade etmiştir: “Basında açıkça ‘Ne duruluyor? Hazır üstünlük Amerika’da iken vakit geçirilmeden Sovyetler’e atom bombası yağdırılmalı, komünizm ezilmeli’ yollu yazılar çıkıyordu."

Türkiye’de barış savunusunun kısa serencamı: Türk Barışseverler Cemiyeti

Eren Şahin - Araştırma Görevlisi

Bugünlerde yaşadığımız bölgesel gerginliklerin küresel çapta bir çatışmaya dönüşmesi endişesi geriye dönüp bakıldığında hiç de yabancı değildir.

1950’li yılların başlarında insanlar bir dünya Savaşının sona ermesi sonrasındaki gelişmelerin kalıcı barışın sağlanamayacağına, kutuplaşmaların yeni bir dünya savaşına sebep olabileceğine dair endişelerini saklı tutmuşlardır.

Bu endişeleri doğrular derecede “Soğuk Savaş” diye adlandırılacak bir süreç başlamış, ABD ve SSCB’nin liderlik ettiği iki ayrı kutup ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda ilk kez II. Dünya Savaşında kullanılmış olan atom bombasının yaygınlaşması ile olası bir nükleer savaşın insanlığa etkileri sıkça tartışılan konuların başında gelmiştir. Tüm bu endişeler evrensel bir barış hareketinin sağlanmasını beraberinde getirmiştir. Dünyanın dört bir yanında barış hakkında konferanslar ve çeşitli etkinlikler düzenlenmiş, gösteriler yapılmış, barışı savunan dünya kamuoyu oluşturulmak istenmiştir. Barış savunusuna dayanan evrensel çabalar Türkiye’de de yankı bulmuş, Türk Barışseverler Cemiyeti’nin kuruluşuna giden süreç başlamıştır. 

Türk Barışseverler Cemiyeti 14 Temmuz 1950 yılında kurulmuştur. Cemiyetin genel başkanlığını Behice Boran yaparken Genel Sekreterliğini Adnan Cemgil yapmıştır. Behice Boran, cemiyetin kuruluş sürecindeki endişeleri şu sözlerle ifade etmiştir: “Basında açıkça ‘Ne duruluyor? Hazır üstünlük Amerika’da iken vakit geçirilmeden Sovyetler’e atom bombası yağdırılmalı, komünizm ezilmeli’ yollu yazılar çıkıyordu. Atom bombalarının kullanılacağı yeni bir savaşta Türkiye’nin encamı ne olur, hiç düşünülmüyordu bu çevrelerce”1 Bu endişelerle kurulan cemiyetin ömrü kısa olmuştur. Zira derneğin kuruluşundan yalnızca on bir gün sonra Demokrat Parti hükümeti bakanlar kurulunda Kore Savaşına asker gönderme kararı alarak savaşın bir tarafı olmuştur" (25 Temmuz 1950).  

BEHİCE BORAN

Kore Savaşının başlaması Türk Barışseverler Cemiyeti’ne önemli bir sorumluluk yüklemiştir zira dönemin ana muhalefet partisi CHP kararın alınış şekline karşı çıkmış, kararın özüne yönelik herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Anayasaya göre savaşa asker gönderme kararı meclisten alınmalıydı ancak DP hükümeti bu kararı meclise getirmeden bakanlar kurulunda almıştı. Kararın özüne gelince dış politika konusunda iktidar partisi ile aynı eksende olan CHP, herhangi bir karşı duruş sergilememişti. Türk Barışseverler Cemiyeti, Türkiye’nin savaşın bir parçası olmaması gerektiğine inanan tek kuruluştur. Cemiyet ilk olarak resmî makamlara ve basına kararın yanlışlığını aktaran telgraflar çekmiştir. Ulusal basın barış davası konusunda duyarlı olmaya, TBMM ise alınan kararın anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle olağanüstü toplanmaya davet edilmiştir.2 Cemiyetin bu çağrıları karşılık bulmayınca bir bildiri hazırlanarak halka bu bildirileri dağıtmak amaçlanmıştır. Bu bildiride kararın alınmasında Amerikan senatörü Cain’in Türkiye’ye ziyaretinin etkili olduğu, Kore’ye asker gönderme kararının Türk halkının menfaatlerine tamamen zıt olduğunu, dünya barışının savunulmasının Türkiye için en doğru seçenek olacağı ifade edilmiş, DP hükümetinin kararı protesto edilmiştir. Bildiri 28 Temmuz 1950’de Genel Başkan Behice Boran ve Genel Sekreter Adnan Cemgil dahil olmak üzere cemiyetin önde gelen üyeleri tarafından İstanbul’un Beyoğlu, Samatya, Eyüp, Beşiktaş, Ortaköy ve Eminönü gibi semtlerinde dağıtılmıştır. Cemiyet üyelerinin halka dağıttığı bildiriler büyük ilgi uyandırmıştır.3  Üyelerden bazıları halkın bildirilere büyük rağbet gösterdiğini anılarında yazmışlardır, fakat bildirinin hükümetin ilgisini de çektiği açıkça görülmüştür.  

Dönemin siyasal konjonktürü incelendiğinde hükümetin izlediği dış politikanın aksini söylemenin ne kadar güç olduğu gözlemlenmektedir. Anti-komünist hegemonya oldukça güçlüdür. Basın Kore Savaşını günü gününe takip etmiş, Türk askerlerinin Kore’deki büyük kahramanlıklarından bahsetmiştir. Bu ortamda Barışseverler Cemiyeti’nin bildirisi büyük tepki görmüştür. Dağıtılan bildiri aynı akşam radyodan yorumsuz bir şekilde okunmuştur. Akabinde dönemin Başbakanı Adnan Menderes, cemiyet için “Moskova’nın ağzı ile konuşan cemiyet” nitelendirmesinde bulunmuştur.4  Cemiyete yönelik tepkiler bununla sınırlı kalmamıştır. Cemiyet üyeleri gözaltına alınmış, sonrasında “milli menfaatler zarar verici faaliyette bulunmak” suçlamasıyla 15 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. 

Bu karardan geriye Nâzım Hikmet’in cemiyet üyelerinin akıbetini konu alan Fatma, Ali ve Diğerleri adlı tiyatro oyunu ve ’68 kuşağının önde gelen isimlerinden olan Sinan Cemgil’in babası Adnan Cemgil’le karşılıklı mektupları kalmıştır. Yıllar sonra Türkiye’nin Kore Savaşında verdiği kayıplar ve dönemin ABD Dışişleri Bakanı John F. Dulles’ın Türk askerini “23 cent’lik asker” olarak nitelendirmesi tartışıldı tartışılmasına ama Türk askerlerinin kilometrelerce ötede savaşmaması için ses çıkaran Türk Barışseverler Cemiyeti ve cemiyet için emek sarf eden aydınlar ağır bedeller ödediler. Bugünden geriye bakıldığında bölgesel veya küresel bir savaşın insanlık için yaratacağı tahribat, buna karşın dünya barışının korunması ve savunulmasının değeri daha iyi anlaşılacaktır. 

1 Gökhan Atılgan, Behice Boran: Öğretim Üyesi, Siyasetçi, Kuramcı, Yordam Kitabevi, İstanbul, 2019, s.148-150. 

2 “Türk Barışseverler Cemiyetinin Basına Tebliği”, “Türk Barışseverler Cemiyetinin B.M.M Başkanlığına Çektiği Telgraf”, Barış, Sayı:8, 1 Ağustos 1950. 

3 Eren Şahin, “Cumhuriyet Döneminde Aydın Bir Öğretmen: Adnan Cemgil - Hayatı ve Fikirleri”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2020, s.44. 

4 "Moskova’nın Ağzı ile Konuşan Cemiyet”, Cumhuriyet, 29 Temmuz 1950.