"Sendikamızla birlikte vakıf üniversitesi akademisyenleri gayrımenkulcülerin, inşaatçıların, tekstilcilerin kâr hırsıyla özel öğretim kurumlarındaki boşluğu fırsat bilerek emekleri üzerinde tepinmesine karşı mücadele verecek."

Vakıf Üniversitesi emekçileri: Eşit ücret, nitelikli eğitim, demokratik üniversite istiyoruz

Kemal Yılmaz

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın Vakıf Üniversiteleri Birimi’nden Tahsin Mert Saygın, Onur Karaalioğlu ve Canan Özcan ile vakıf üniversitelerindeki öğrenim elemanlarının yaşadıkları sorunları ve mücadelelerini konuştuk. 

Vakıf ve devlet üniversitelerinde ücretlerin denk olması talebiyle bir eyleminiz oldu. Şu an sendika olarak belirlediğiniz temel sorunlar neler, bu konuda nasıl bir mücadele izliyorsunuz? 

Mert Saygın: 7 Ekim’de yaptığımız eylemin ana sloganı “Eşit işe eşit ücret”, “Yasayı uygula, ücreti eşitle.” Fakat sorunlar bununla sınırlı değil. Vakıf üniversitelerinde çalışan akademisyenlerin hukuki statüsü, 22 Nisan’da getirilen yasanın uygulanmaması, yoğun seviyelerdeki mobbing, özellikle araştırma görevlilerinin üzerindeki idari iş yükü, güvencesizlik ve işten çıkarmanın bir sopa olarak kullanılması, mesai baskısı… Bunlarla ortaya çıkan niteliksizleşme ve akademik özgürlük meseleleri de kattığımızda bir sorunlar yumağı haline geldi vakıf üniversitelerindeki durum. Son 3 yılda vakıf üniversitelerinde bir mücadele başladı. Bunun da en önemli noktası 22 Nisan’da çıkan 7243 sayılı kanunun 11 numaralı ek maddesi ile devlet ve vakıf üniversitelerinde maaşların eşitlenmesi. Vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanları bu kanunun uygulanmamasından, etrafından dolaşılmasından mustarip durumda. 

Bu soruna yönelik olarak nasıl adımlar atmayı planlıyorsunuz? 

Canan Özcan: “Eşit işe eşit ücret” kampanyası vakıf üniversitelerindeki emekçiler için, vakıf sahiplerinin kanuna uymadığını göstermesi açısından önemli oldu. Örneğin idari yük çok diyoruz. Somutlaştırırsak, neredeyse hiçbir vakıf üniversitesinde bölüm sekreteri yok. Bu iş önce araştırma görevlilerine sonra da diğer öğretim üyelerine kalıyor. Bu çok büyük bir yük. Ne zaman ki devlet ile vakıf üniversiteleri arasında bir ücret ayrımı olamaz yasası çıktı ve bu uygulanmadı, vakıf üniversitelerindeki kanunsuzluklar emekçilerin daha fazla yüzüne çarptı. 

Neredeyse her yerde ücretler devlet üniversitelerine kıyasla 2-3 bin civarında daha az. Bu da en çok öfkelendiğimiz konulardan biri. Yaşadığımız haksızlıkların en çok somutlandığı konulardan biri. 

Mert Saygın: Mücadelemizi en çok tetikleyen meselelerden biri pandemideki uzaktan çalışma süreciydi. Aynı şekilde ücret eşitliği meselesinde de Ocak ve Temmuz zamlarını aylarca geciktirdiler. Hatta çoğu yerde 2 yerine 1 zam yapıldı, enflasyonun kaymağını bu şekilde yediler. VÜDAM çatısı altında çeşitli biçimlerde ses çıkararak bu sorunu ortaya koymuştuk. Şimdi ise Öğretmen Sendikası çatısı altında hem üniversite üniversite örgütleniyor ve özgül sorunlara birlikte çözüm bulmaya çalışıyoruz, hem de genel bir ücret eşitliği kampanyası ile fiili ve hukuki yollarla yetkili kurumların bizi görmezden gelemeyeceği bir örgütlülük yaratmaya çalışıyoruz. 

Malum üniversiteler açıldı. Bugün karşı karşıya kaldığınız sorunlar neler, özellikle güvencesizlik konusunda ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz? 

Canan Özcan: Ben 2018’de öğretim üyesi oldum, öncesinde 5 yıl araştırma görevliliği yaptım. Sorunlarımız çok da farklı değil. YÖK’ün yanında bir de akademik performans baskısı ile karşı karşıyayız. Ders yükümüz çok fazla. Devlet üniversitelerinde ders yükü 12 saat. Çoğu yerde doktor öğretim üyelerinin zorunlu ders yükü ise 18 saat. Her dönem bu yüzden 6 ders verip bir de akademik performansa uygun makale, yayın hazırlaması gerekiyor öğretim üyelerinin. Bu her şeyden önce müthiş bir baskı ve yetersizlik hissi yaratıyor. Öğretim üyesi sayısı da az olduğu için idari yük çok az insanın üzerine biniyor.  

Vakıf üniversitelerinin fiziki yapısı da üniversite olmaya müsait olmadığı için alan sorunumuz da var. Kimimizin odasında çatı yok, pencere yok, bir masa sığacak kadar büyük karanlık ve havasız bir odada çalışmamız bekleniyor. Güvencesizlik açısından, sözleşmelerimiz sene sonunda bitebiliyor, dava açıyoruz ancak bu da uzun bir süreç oluyor. 

Onur Karaalioğlu: Devlette atama usulü nasılsa vakıfta da aynı aslında. İlana çıkılır, puanlarınızın yanında bir de bilim sınavına girer öyle atanırsınız. Ve vakıf üniversitelerindeki araştırma görevlileri aynı zamanda öğrenci, yüksek lisans veya doktora yapıyor. Ancak vakıf üniversiteleri, öğrenciliğimizi sürdürdüğümüz okullar için bir olanak sağlamıyor. Ancak bir günlük akademik izin veriyor birçok yer. Dönemde 3-4 ders alması gereken, yayın çıkarması gereken bir doktora öğrencisi bunu 1 günde nasıl yapacak. 

Mert Saygın: Tespit ettiğimiz en önemli sorunlardan biri, akademisyenlerin üniversitenin karar alma süreçlerinin hiçbirinde yer almaması. Yılda bir kez gerçekleşen akademik kurul toplantıları rektörlerin ve patronların söylev çektiği sonu belli gösterilerden ibaret. Örneğin hangi derslerin açılacağı ve dersleri kimlerin vereceği gibi kararlar fakültenin akademik gereklerince değil, çoğu zaman maliyet hesaplarına göre veriliyor. 

Öte yandan Bologna süreci denilen, AKTS’lerin denk hale getirilmesi, standartlaşması ve böylece akademinin piyasalaşması süreci devam ediyor. Buna ek olarak da performans baskısı ve kariyercilik kültürünün etkisiyle köşe yazısı yazar gibi ayda bir makale çıkarılan örneklerden bahsediyoruz. Bu durum da niteliksizleşmenin göstergelerinden biri. 

Canan Özcan: Bu vakıf üniversitelerinin yarattığı eğitim yapısı öğrencileri de mağdur ediyor. İdari kadrolar, öğrenci işleri, personel sürekli değişiyor. İdari kadrolar asgari ücret civarında maaş alıyor. Bu yüzden sürekli iş değiştiriliyor. Bu da kurumsallığın, kurumsal hafızanın önüne geçiyor. Bu öğrenciye de yansıyor.  

Onur Karaalioğlu: Akademik kadro sürekli değiştiği için her yıl neredeyse müfredat da değişiyor. Aralarında bir dönem fark olan öğrenciler farklı dersleri almaya başlıyor. 

Canan Özcan: Aynı anda üç müfredatla öğrenci kaydettiğimiz öğrenciler oluyor artık Allah ne verdiyse! 

Son olarak iletmek istediğiniz bir şey var mı? 

Tahsin Mert Saygın: Bir gazete söyleşisine zor sığacak sorunlar bütünüyle karşı karşıyayız. Sendika olarak bu sorunların kaynağında üniversitelerin serbest piyasa koşullarına teslim edilme çabası olduğunu söylüyoruz. Kamusal eğitim istiyoruz. Yaşam koşullarımızı, üretkenliğimizi, psikolojimizi doğrudan etkileyen bu çalışma koşullarını kabul etmiyoruz. Sendikamızın bu alandaki güvencesizliği durdurmaya dair iradesi şimdiye kadar 30’u aşkın üniversiteden birçok üyeyi buluşturdu; güven duyulan ve bu güven duygusunu yaymaya çalışan bir mücadele aracı haline geldi. Sendikamızla birlikte vakıf üniversitesi akademisyenleri gayrımenkulcülerin, inşaatçıların, tekstilcilerin kar hırsıyla özel öğretim kurumlarındaki boşluğu fırsat bilerek emekleri üzerinde tepinmesine karşı mücadele verecek.