Kuş Gribi (!) vakalarının ülkemizde de görülmesi üzerine, Türkiye’de kanatlılara yönelik katliama varan bir “itlaf” kampanyası başlatıldı. Hep biliyor ve görüyoruz.

Kuş Gribi (!) vakalarının ülkemizde de görülmesi üzerine, Türkiye’de kanatlılara yönelik katliama varan bir “itlaf” kampanyası başlatıldı. Hep biliyor ve görüyoruz. Sokak hayvanlarına uygulanan da zaten farklı değildi. Hayvanları Koruma Yasası’nın çıkmış olması, yasada sokak hayvanları ile belediyelere yüklenen görevler belirlenmiş olmasına rağmen ne yasa uygulanıyor ne de İçişleri Bakanlığı’nın zaman zaman valiliklere gönderdiği genelgeler uygulanıyor. Biliyorsunuz bir iki hafta üst üste yazdım. Belediye yetkilileri işin kolayını bularak, “itlafları” kılıfına uyduruyorlar. “Dikkat! Kuduz salgını” var deyince akan sular duruyor.
Elbette bu uygulamalar da, belediyelerin sözüm ona sokak hayvanları için oluşturdukları “Barınaklar”daki yaşam da, genellikle veterinerlerin denetim, gözetim ve olurlarıyla sürüp gidiyor…

YAŞATMAK MI ÖLDÜRMEK Mİ?

Geçen Pazar, sevgili Bekir Coşkun Hürriyet’teki köşesinde yazdı:
“… Çünkü bizimkiler, görevlerinin yaşatmaktan çok öldürmek olduğunu düşündüler. Binlerce belediyede "öldürme ekiplerini" onlar kurdular. Veteriner hekimlerin imzası olmadan belediyeler zehir alamazlar ve hayvanları öldüremezler. Zehir satan bir şirketteki dosyayı gördüğümde inanamadım, tüm talep yazılarının altında bir veteriner hekimin imzası vardı. Üniversite hastanelerinde o insanlık suçu deney hayvanlarını onlar kontrol ediyorlar…”
Elbette Sn. Bekir Coşkun’un tanımlamaları tüm veterinerleri hedeflemiyor. Ama, olan biten ve gözler önünde yaşananlar bunun kanıtları…
Kuş gribi (!) uygulamalarında da en önde, onlar “itlaf da itlaf” diye haykırdılar. Televizyonlara çıkıp sorunun çözümüne farklı hiç bir yakşım sergileme gayreti içinde olamadılar…
Sn.Bekir Coşkun’un yazdıklarına yönelik şimdilerde, veterinerlerden sesler çıkmaya başladı yavaş yavaş.
Umarız, sendikal kuruluşları, odaları salt meslektaşlarını korumanın görevleri olduğunu öne çıkararak, salt savunmaya geçmezler…
Umarız, meslektaşlarını en iyi savunma yönteminin, aslında çuvaldızı (iğneyi değil) kendilerine batırmak olduğunu görürler. Hayvan Hakları savunucularının, hayvan korumacıların, Bekir Coşkun’ların yazdıkları aslında bir suçlama değil çünkü. “Kutsal mesleğinizin, yüceliğine uygun davranın, bizler için çok önemlisiniz” tespiti ve çağrısı…
Meslek örgütlerinin, sendikalarının, görevi “ne olursa olsun savunma” görevi değildir aslında. Önemli bir görevleri de “iç eğitim” değil mi??

***
Sevgili okurlar, itiraf etmeliyim ki, bu haftaki yazımı yazmama babam çok yardımcı oldu. Bu konuda o da çok dolu. Görüyor ve biliyorum. Kendi köşesinde o da çok sık yazıyor, okuyorsunuz. Onun için bağırıp yüksek sesle söylenmesini fırsat bilip ben de hepsini not ettim ve bu yazı ortaya çıktı…