Tüm sorunları halleden, doğaüstü güçleri olan, insanlığı esenliğe taşımayı bir başına beceren, herkesi dize getirmeyi başaran güçlü

Tüm sorunları halleden, doğaüstü güçleri olan, insanlığı esenliğe taşımayı bir başına beceren, herkesi dize getirmeyi başaran güçlü karakter çağı çoktan geride kaldı. İyi bir okur için bu tür kurgulanmış romanlar inandırıcılıktan uzak, üstelik baskıcı bir anlayışın göstergesi olarak algılanmaya başladı.
Büyük olasılıkla ideolojik olarak henüz demokratikleşmemiş, özgürlükten uzak çağın anlatıları olduğu için insanüstü yetileri olan kahramanlar vardı. Bir anlamda padişah gibi, peygamber gibi karşılıksız teslim olunan, büyük işler yapan kimselere gereksinim duyuyordu toplumlar… Halen bu tür kişilere gereksinim ve hayranlık duyanlar var elbet.
Herkesi pataklayan, koca bir halkı tek başına kurtaran adam imgesine inanmak isteyenler var kuşkusuz… Dünyayı kurtaran Cüneyt Arkın, bir hastalık karşısında savaşım verip kazanınca gözümüzü güzel görünüyor artık. İnsanileşen, ruhumuza, duygularımıza, gerçekliğimize dokunmayan hiçbir olay, kişi bizi ikna etmiyor. Gelişkin ruhlar, beyinler derinlik arıyorlar…
Türk edebiyatında Oğuz Atay’ın TUTUNAMAYANLAR’ı bu yüzden yazıldıktan çok sonraları anlamlı hale geldi, toplumda karşılık buldu. Baş kişi Selim Işık bir ANTİ KAHRAMAN (Negatif) olarak bir kuşağın ruhunu çeldi. Büyük becerileri olmayan, ıstırap çeken, yalnızlaşan, aşk acısını yüreğinin derininde hisseden, başarısız ve toplumun kıyısında kalmış biriydi.
Çok kez yazdım. Döneminde yayıncı bulamayan bu yapıt, 12 Eylül sonrasında tam da kendini yukarıda saydığım gibi hisseden koca bir gençliğin el kitabı oluverdi. Belki de postmodern çağın gerçeği anti-kahramanlardı. Yaşamı bize açıklayan onlar oldu.
Sağcılar daima bağıran, kükreyen, erkeklik taslayan siyasi önderleri sevdiler. Bilek gücünü önemsediler. Höt zöt yaparak karşındakini sindirecek olan, kodumu oturtacak adamlar sağcıların önderi oldu. Silah düşkünlüğü, bir tür çeteci örgütlenme anlayışı bundandır. İçini pek de dolduramadıkları karizmatik adam tarifi budur. Daha çok güdüleriyle davrananları tarif eder.
Sanattan, edebiyattan, felsefeden beslenmiş adam bu tür kabadayılıklara itibar etmez. İçinde yaratıcılık, zihinsel çekim olmayan oluşumlara ilgi duymaz. Birey olduğu için boyun eğmez, sürüye katılmayı reddeder. Ancak böyle adamların bir örgüt içinde olması için ideolojik bir ortaklık, hırstan arınmış, insanlaşmış önderler çekicidir. Çelebi bir kişi yüreği çeler…
Bu coğrafyanın okur-yazar olan memurları, öğretmenleri, üniversitelileri, hekimleri, yoksulları, işçileri bu yüzden Bülent Ecevit’i iktidara taşıdı. Şiddet imgesi içermeyen, insanileşmiş, tanrıdan yetki almak yerine sandığa inanmış, paylaşmayı yeğlemiş birini… kuşkusuz İslam coğrafyasında iktidar olabilecek biri de olsa olsa bu kadar sol olurdu!
Sosyal demokrat gelenekte halktan itibar görmüş tek önder Ecevit’tir. Diğer tüm önderler ya tek parti ikliminde iktidar olmuştur, ya darbe sonrası süreç partinin başına geçmesi için koşulları oluşturmuştur, ya da delege tezgahıyla, kapalı kapılar ardında yapılan dar kadro seçimleriyle o kişiler başkanlık etmişlerdir. Demek okur-yazar kesim anti-kahramanı tepeye taşımıştır. Yaşamın gerçeğini kavrayan, hissettiren ve tepeden bakmayan…
En son yerel seçimler bir gerçeği ortaya koymuştur. İstanbul ve Türkiye halkı bir yeni anti-kahramanı sevdi, peşine düştü. Hiçbir hırs göstergesi olmadan, kavga etmeden, içimizden biri gibi davranan Kemal Kılıçdaroğlu, toplumun isteğiyle bir önder oluverdi. Çocuklar, yaşlılar, çaresizler, işsizler, yoksullar hemen herkes sevdi bu güler yüzlü adamı. Kimileri bundan önder olmaz, dedi. Ama oldu.
Demokrasi halkın katıldığı, etkin olduğu bir düzenin adıdır. Kılıçdaroğlu sokakları gezerken insanların ilgisiyle gittiği her yer miting alanına döndü. On kişiyle girdikleri bir pazar yeri, bir semt on binlerin haykırışına tanıklık etti. Doğal olarak su yolunu buldu. İşte bu durum çok kişiyi tedirgin etti. Gandhi benzetmesinin nedeni budur.
Bir yanda astığı astık, kestiği kestik, herkese posta koyan bir başkana biat eden koca bir halk, korktuğuna boyun eğen bir gelenek; öte tarafta güler yüzlü, sıcak, dost sesli biri… yol ayrımı keskin ve derindi elbet… kimse Kılıçdaroğlu’nun önünü açmadı, yol vermedi. Demokrasinin gereği oldu, onu sokak sevdi!
Şimdi koca bir cumhuriyet tarihin hesaplaşmasını, büyük toplumsal ayrışmayı Kılıçdaroğlu imgesi üstünden götürmek isteyenler var. Büyük toplumsal dönüşümün farkındalar, artık Anadolu insanı korkmak ve celladına âşık olmak istemiyor.
Koca bir halk partisinin ideolojik değişimini bir anda bir DERSİM’liye yaptırtmak istiyorlar ve istedikleri gibi davranmayınca da linç girişiminde bulunuyorlar.
Bakın bakalım yandaş medyanın yazdıklarına, Kılıçdaroğlu’na saldıranlardan hangisi hangi demokratik ölçütle davranmış bugüne dek. Tayyip bey karşısında hangisinin gıkı çıkmış, demokratik bir talebi olmuş? Hep yalan dolan…
Gerçekten DERSİM için bir iyilik yapmak istiyorsanız bırakın da bu acılı bölge halkı, bu sıcak, dost Anti Kahramandan bir önder yaratsın…
Bir kez barışa şans verin…