Biz, “Güvenli, huzurlu ve insanca bir yaşam istiyoruz” diyoruz. Onlar, “Kimse size karışıyor mu?” diye gülerek cevaplıyorlar… Devamla, “Tarihin en centilmen iktidarıyız. Herkes bizim kardeşimiz” diye sinsice de bakıyorlar…

Biz, “Demokrasi, hak ve özgürlükler” diyoruz. Onlar, “Ne gereği var tek adam her şeyi yapıyor” diyorlar…

Biz, “Eşitlik, şeffaflık ve dayanışma” diyoruz. Onlar, “Ne ya her işe yurttaş mı karışacak?” diye cevap veriyorlar…

Biz, “Emek, üretim ve sömürü düzenine karşıyız “diyoruz. Onlar, “Ucuz emek oluşturan sığınmacılar olmasa iş insanları isyan eder” diye çıkışıyorlar…

Biz, “İktidarı sorgulamak istiyoruz. Düşünce ve ifade hürriyeti istiyoruz” diyoruz. Onlar, “Eh artık rahat size batıyor” diye azarlıyorlar…

Biz, “Tarafsız ve bağımsız yargı ve adalet istiyoruz” diyoruz. Onlar “Diktatör olsak, siz böyle konuşabilir misiniz?” diye hamaset yapıyorlar… 

Biz, “RTÜK’le basını, yargı sopasıyla halkı korkutup sindiriyorsunuz. Yapılan yolsuzluk, usulsüzlük ve hırsızlıkların üstünü kapatıyorsunuz” diyoruz. Onlar “Çok oldunuz ama ha” diye celalleniyorlar…

Biz, “Atatürk devrimleri” diyoruz. Onlar “Tarikat-cemaat” diyorlar…

Biz, “Kadın-erkek eşittir” diyoruz. “Ne münasebet” diye nara atıyorlar…

Biz “Laik demokratik sosyal hukuk devletinde yaşamak istiyoruz” diyoruz. Onlar “Hadi canım” diye tersliyorlar…

Biz, “Laiklik olmadan demokrasi, özgürlük, adalet ve barış; kısaca insanca yaşam olamaz” diyoruz. Onlar, “Vay dinsizler” diye ağızları köpürerek saldırıya geçiyorlar…

Hani kibar ve insanlardı(!)?

∗∗

“6 yaşındaki kız çocukla evlenilebilir… Babalar kız çocuklarına şehvetle bakabilir… Vakıf ve tarikatlarda erkek çocuklarına bir kere yapılan tacizlerden bir şey olmaz! Karşılıklı kabul edildiği için tecavüz dahi sayılmaz!” anlayışıyla AKP İktidarı sürecini geçirdik…

Yani, ahlaksızlık ve saygısızlık yapılan, ülkeden kin ve hınç alınan, devletin tüm kurum ve kurallarını yok eden bir dönem yaşandı…

Akıllarınca; “Yalan, aldatmaca, riya, yani gerçekleri saklayarak Türkiye Cumhuriyeti’nden” rövanş aldılar… Emperyalistlerin Lozan’da kaybettiklerini onlara vermek için çaba gösterdiler… Başarılı da oldular. Çünkü üst aklın oluşturduğu karşı devrimci projeye monte edilmiş muhalefetin de gayretiyle laik, demokratik Cumhuriyet’e saldırdılar… Siyasal İslamcılar Türkiye’yi, sınırları, adı, dili, dini, bayrağı, ilkeleri, devlet kurumları ve hatta yurttaşları tartışılan bir ülke haline getirmeye çalıştı! Din tacirleri, meydanı boş buldukça tüm değerlerimizi yok etmek için uğraştı! Cumhuriyet’i yıkamadılar ama çatlattılar…

∗∗

Algı yöneterek bugüne geldik. Hoş, onlar kadar, yalana, kandırmaca ve aldatmacaya kanan insanlarında ülkenin çatlağında katkısı var… 

Düşünün, 5 Şubat’ta Hatay’da partili Cumhurbaşkanı Erdoğan herkesin önünde; “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” demişti... Bu açıklama vicdanlarının olmadığı, ölenlere “oh” denildiği kötü bir anlayışın, pervasızca dışa vurumudur. Koltukta kalmak adına felaketleri bile kullanmaktan geri durmayan aklın ve kindarlığın ölçüsünü görmek, doğrusu, insanlık adına utanç vermektedir!

Dahası:

Bir hafta sonra Tekirdağ’da Erdoğan, Hatay konuşmasının tam tersini yapmıştı. İbretlik sözler şöyleydi; “Bizde oy tercihleri nedeniyle vatandaşımızı aşağılamak olmaz. Bizde sırf kendisine oy vermedi diye depremzedeleri kapı dışarı atmak yok. Bizde CHP gibi milletimizi tehdit etmek olmaz” diyebilme pişkinliğini göstermişti… Görüldüğü gibi kendi düşüncesini CHP’ye mal etmek, en hafif deyimle, tam bir aymazlıktı.

∗∗

Hangi vicdan bu iki ayrı konuşmayı onaylayabilir? Ne diyelim; bu durum bir akıl tutulması değilse nedir? Ya da vatandaşlarımızın akıllarıyla oynamaktan başka ne denilebilir? İşin esası bu açıklamalar, Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin, yurttaşlarını adam yerine koymadıklarının göstergesidir! Yurttaş bu gerçekleri görün. Çocuklarınız ve torunlarınızın geleceğine sahip çıkın. Demem o ki; otoriterlikten daha ileriye yani diktatörlüğe doğru gidiş vardır. 31 Mart seçimleri bu gidişatın kapısı olacaktır. Ya açılacak ya da kapanacaktır!