Anayasanın ve anayasal kurumların yok sayıldığı, bu rejime karşı verilecek mücadele yargı alanında verilecek mücadelenin çok ötesinde; toplumsal ve siyasal alanda siyasal İslamcı faşizme karşı; eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesi ile başarılabilir.

Yargıtay’ın yargı darbesi: Saray rejiminin ihdas edilmesi
Fotoğraf: DepoPhotos

Deniz Demirdöğen - Sol Parti Parti Meclisi Üyesi, Avukat 

Anayasa Mahkemesi (AYM), Hatay Milletvekili Can Atalay ile ilgili 25 Ekim 2023 tarihli genel kurul kararı ile ‘seçilme ve siyasi faaliyette bulunma’ ve ‘kişi hürriyeti ve güvenliği’ haklarının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesi, vermiş olduğu hak ihlali kararıyla birlikte Can Atalay’ın tahliyesi için ilk derece mahkemesi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne kararı göndermiştir. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, günlerce tahliye etmemek için türlü mazeretlerle karar vermekten kaçınmıştır. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymak yerine incelemesi için Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne dosyayı göndermiştir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 08 Kasım 2023 tarihinde anayasayı ve hukuk devleti ilkesini yok sayarak, hak ihlali kararına karşı, Anayasa Mahkemesi’nin yetki aşımında bulunduğunu iddia ederek verilen karara uyulmaması yönünde karar vermiştir.   

Anayasa Mahkemesi, 25 Ekim 2023 tarihli genel kurul kararı ile Can Atalay hakkında, milletvekilliği dokunulmazlığının ile ilgili anayasanın 14. Maddesi uyarınca hak ihlaline kararı vermiştir. Bilindiği üzere milletvekillerinin yasama faaliyetlerini sürdürebilmeleri için ‘yasama dokunulmazlığı’ bulunmaktadır. Anayasamızda, yasama dokunulmazlığı ile ilgili de iki istisna bulunmaktadır. İlki ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri; ikincisi de anayasanın 14. maddesinde düzenlenen temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması halleridir. Can Atalay’a ilişkin hak ihlalini oluşturan mahkeme kararında anayasanın 14. maddesine dayanılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, çok açık şekilde anayasanın 14. maddesinin genel bir çerçeve olduğunu herhangi bir ceza maddesinin düzenlenmediğini, yasama dokunulmazlığı dışında bırakılan suçların yargı kararları ile belirlenmesinin mümkün olmadığını belirterek hak ihlaline karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu kararlarında olduğu gibi Can Atalay kararında da anayasanın 83. maddesindeki ‘yasama dokunulmazlığı’nın ihlal edildiğine karar vermiştir. 

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 08 Kasım 2023 tarihinde, ‘yargı darbesi’ olarak nitelendirilecek bir karara imza atmıştır. Anayasanın 153. maddesinde düzenlenmiş olan ‘Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını’ yok sayan bir karar vermiştir. Bu karar bir yargı kararının, egemenliğin kaynağının millette olduğunu, anayasadan kaynağını almayan hiçbir yetkinin kullanılamayacağını yok sayan, anayasal düzeni ve hukuk devleti ilkesini ayaklar altına alan bir karardır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi almış olduğu kararda; Anayasa Mahkemesi’nin yetki aşımında bulunduğunu gerekçe göstererek hak ihlali kararını tanımamış, Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi için TBMM Başkanlığı’na kararın bir örneğinin gönderilmesine karar vermiş ve hak ihlali yönünde oy kullanan Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.   

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin vermiş olduğu kararın anayasal düzene karşı ‘yargı darbesi’ olduğu açıktır. Ancak, yüksek yargı içerisinde yaşanan bu krizin ve gerilimin bundan ibaret olduğunu düşünmek de bir o kadar eksiktir. Erdoğan’ın, Bahçeli’nin, Cumhurbaşkanı Hukuk Politikaları Başkanvekili Mehmet Uçum’un ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un açıklamaları yaşananların bir yargı darbesini aşan mevcut anayasal düzeni yok sayan rejimin ihdasına yönelik olduğunu ortaya koymaktadır. 

Saray, Yüksek Yargıyı Dizayn Etmekte 

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin anayasayı ve anayasal kurumları yok sayan bu kararının, Saray’a kadar uzanan bir desteğe dayandığı iktidarın ortaklarının yaptığı açıklamalar da görülmektedir. Erdoğan, Yargıtay’ın yüksek mahkeme olduğunun inkar edilemeyeceğini ve Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararda arka arakaya yanlışlar yaptığını söyleyerek açıkça Yargıtay’ın aldığı kararı desteklemiştir. Ayrıca, partisindeki aykırı seslerin de yanlış yaptığını ifade etmiştir. Erdoğan, gündemdeki anayasa tartışmalarını bir fırsat bilerek, krizin yeni bir anayasa ile aşılacağına işaret etmiştir. İktidarın küçük ortağı Bahçeli el yükselterek, AYM Başkanı Zühtü Aslan’a terörist imasında bulunarak, Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını veya yeniden yapılandırılmasını ifade etmiştir. Cumhurbaşkanı Hukuk Politikaları Mehmet Uçum’un açıklamaları ise, yürütülen yargı darbesinin Saray merkezli yürütüldüğünü açık etmiştir. Mehmet Uçum, rejimin her fırsatta açmış olduğu ‘yerlilik’ ve ‘millilik’ tartışmasını Anayasa Mahkemesi’ni gayri milli ilan ederek sürdürmüş ve Anayasa Mahkemesi’ni yargısal aktivizm yürütmekle suçlamıştır. Aynı gerekçelerin, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararında da bulunuyor olması yürütülen sürecin arka planını göstermesi açısından son derece manidardır. Yaşanan bu yargı darbesi veya yargı krizi adına ne denirse densin; yaşadıklarımız üyelerini kendi iktidarı döneminde atadığı mahkemeyi gayri milli ilan eden, anayasal denetim yaptığı için kapatılması gerektiğini düşünen bir otoriter rejimin gün be gün kurumsallaşmasıdır. 

Saray iktidarı, seçimlerin ardından rejimi yukarıdan aşağıya hızla kurumsallaştırmanın arayışı içerisindedir. Yürütmenin cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle tekleştiği, yasama organı olan meclisin işlevsizleştiği, yargının sarayın güdümlü yargısı haline getirildiği bir rejimde devletin tüm kurum ve kuruluşları ya ortadan kaldırılıyor ya da içi boşaltılıyor. Yirmi yılı aşkın iktidarı döneminde, devleti ele geçiren ve devletleşen iktidar, şimdi yukarıdan aşağıya saray merkezli bir rejimi inşa ediyor.  

Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu, 1961 Anayasa’sı ile birlikte gerçekleşmiştir. Anayasa Mahkemesi, Avrupa Konseyi tarafından 1959 yılında kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) esin kaynağını almıştır. Faşizmin tüm dünyaya büyük acılar yaşattığı bir tarihsel dönemin sonunda temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması için oluşturulan bu yargısal denetim kurumları; Türkiye’de otoriter bir rejimin yukarıdan aşağıya inşa edildiği bir dönemde ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Anayasanın ve anayasal kurumların yok sayıldığı, devleti ele geçirmiş bir iktidarın yukarıdan aşağıya saray merkezli inşa etmeye çalıştığı bu rejime karşı verilecek mücadele yargı alanında verilecek mücadelenin çok ötesinde; toplumsal ve siyasal alanda siyasal İslamcı faşizme karşı; eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesi ile başarılabilir.