İnkılap Yayınları’ndan çıkan Büyük İnsanlık adlı belgesel kitap, maden, tersane, inşaat, mevsimlik tarım, geri dönüşüm ve kot taşlama işçilerinin yaşamlarından fotoğraflı hikayeler sunuyor.

Yazar Gülşen İşeri: Büyük İnsanlık’ın umudu var, umutsuz yaşanmaz çünkü

Sevil İNCE

“Kimi ailesine bakmak için yerin dibine inmek, kimi metrelerce yükseklere çıkmak, kimi zehir solumak zorunda. Yerler farklı olsa da her biri ölümün kıyısında. Ve sordu bir işçi daha, “Ölüm hep bana mı düşer usta?” Büyük İnsanlık, zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey olmayanların hikâyesi…”

Gülşen İşeri’nin yazdığı Gürcan Öztürk'ün fotoğrafladığı kitap, sınıfın çarpıcı öykülerini anlatıyor bizlere. İnkılap Yayınları Yayın Direktörü ve Yazar Gülşen İşeri ile yeni kitabını konuştuk. 

• “Büyük İNSANLIK” belgesel kitabınız İnkılap yayınlarından çıktı ve raflardaki yerini aldı. Böyle bir kitap yazma fikri nasıl doğdu bize bundan bahsedebilir misiniz?
Büyük İnsanlık pandemi öncesi belgesel olarak yola çıktığımız bir projeydi. Ben BirGün’de çalışırken de insan hikayesi peşindeydim. Henüz kimse kentsel dönüşümü konuşmazken yazı dizisi yapmıştık. Bu meseleleri anlatırken insan üzerinden anlatmak en büyük derdimdi. Görünmeyen kahramanları görünür kılmak istedim aslında. Ve işçiler bu ülkede en çok ölenlerdi. Her gün ya inşaat, ya maden ya da farklı iş kollarında işçiler ölüyordu. Benim sayılarla derdim yok, istatistik peşinde de değilim… Ben bir insanım ve insanı görmek istedim. Evet, Büyük İnsanlık hepimizden bir parça. 

• “Yeryüzünün gerçek sahiplerinin, işçilerin hikayesi”ni anlattığınız belgesel kitabınızın fotoğraf çekimleri Gürcan Öztürk tarafından gerçekleştirilmiş. Bu fotoğraf çekimlerinde siz de bulundunuz mu? Fotoğrafların belirlenme süreci nasıl ilerledi?
Gürcan ile BirGün’de yollarımız kesişmişti. Yıl 2004… Yaklaşık 20 yıllık dostluğumuz var. Ben onu o da beni çok iyi anlıyor. Çünkü ikimizin de derdi insandı. Aynı yola birlikte çıktık. Tüm işkollarında birlikteydik. O fotoğrafladı ben de gözlemledim. Onun çektiği her kare ve tanıklığım bende başka bir hikâyeye dönüştü. Hatta madene indiğimizde domuz damına doğru ilerlerken çok zorlu bir sürecin bizi beklediğini biliyorduk. Gürcan elbette orayı fotoğraflamayı çok istiyordu ama yine de bana “gitmek zorunda değiliz” dedi. Çünkü en tehlikeli bölgeydi; gülümsedim ve tiripotu omzuma alıp o karanlık bölgeden sürünerek farelerin arasından devam ettik. Bizim birkaç günlük tanıklığımızı oradaki insanlar her gün yaşıyordu. Gürcan’ın omzunda da fotoğraf makinası ve kamera… Biz hikâyeleri omuzlamışız, gerisi teferruat 

• Kitabınızda maden, tersane, inşaat, mevsimlik tarım, geri dönüşüm ve kot taşlama işçileri ile konuşmuşsunuz. Ülkemizde en fazla işçi ölümünün, iş kazasının ve meslek hastalığının geliştiği dallar. Ülkemizin kanayan yarası diyebiliriz. Sizce bu düzen neden düzelmiyor?
Her gün geriye giden bir ülke… O kadar çok sebep var ki! Biz bu proje için yola çıkarken sendikalara gittik, STK’lardan destek istedik. Siyasi figürlerden de … Bütün kapılar yüzümüze kapandı. Neden düzelmiyor! Öldüklerinde ortaya çıkanlar yaşamlarını hiç bilmiyor ki! Onlara dokunmuyorlar. Bu bir yanı. Diğer yanı ise işçi sınıfı bu ülkenin görünmeyen kahramanları. Bu ülke Haziran direnişlerine, madenci yürüyüşlerine, işçi direnişlerine tanıklık etti. Filmler yapıldı, şiirler şarkılar söylendi işçilere… Yaşandı ki yazıldı! Peki şimdi? Sorun sadece işçilerin yaşadığı sorunun düzelmemesi değil. Sistemsel bir sorun var. Korku imparatorluğunda işçiler ne yapabilir ki? Sadece evine ekmek götürme derdi olan? Sesini çıkartan işçiyi tekmeleyen bir düzenden ne bekleyebiliriz ki? Ama Büyük İnsanlık’ın umudu var, Nazım’ın dediği gibi. Umutsuz yaşanmaz çünkü. 

• Birçok işçinin hayatlarının içinden tek tek hikâyelerini okuyoruz kitabınızda. Böyle bir arşiv nasıl oluşturdunuz?  
Az önce dediğim gibi, uzun yıllar gazetecilik yaptım. BirGün benim bu temeli atmamda çok büyük bir rol oynadı kuşkusuz. Derdim hep insandı. Ama insanı anlamak, onu dokunmak ve hikayesini size emanet etmelerini sağlamak tabii ki zor. Yıllarca yaptığım haberler, farkındalık yaratmaya çalıştığım dönemlerde anlaşıldığımı düşünüyorum. Aynı kişinin ikinci kez kapısını çaldığımda asla geri çevrilmedim. Onlar hakikat işçiliği yaptığınızı anlıyor. Siz o hakikati kamuoyuna aktarıp sesleri oluyorsunuz. Görünmeyenleri görünür kılmak, bilinmeyen hikayelerine anlam katmak… Bu arşiv kolay olmadı, büyük bir emek, zaman ve hayatınıza kattığınız insanlarla oldu. 

• Meslek hayatınıza baktığımızda sizi daha çok haber ve gazetecilik alanından tanıyoruz. Uzun zamandır da İnkılap yayınları yayın direktörüsünüz. Kitaplarınızı yazarken daha çok hangi alanlardan beslenirsiniz?
Ben işçi bir ailenin kızıyım. Kentsel dönüşüm kitapları çıkarttığımda yine derdim insandı ama biraz da kendimdim. Çünkü gecekonduda yaşamış, hayatın tüm zorluklarıyla mücadele etmiş, evi başına yıkılmış bir insanın beslendiği kaynaklar insan oluyor. Sokaktan beslendim, insan hikayelerinden beslendim. Toplumsal gerçekliğimizi yok sayamam tabi ki. Her şeyi çok çabuk unutuyoruz. Düşünsenize kentler değişti, gökdelenler yükseldi, yaşadığımız sokağı unuttuk. Kentler hafızasını kaybetti. Bellek duygumuz yok! O yüzden yaşadığım sürece bu hikayelere devam edeceğim. İnsan var oldukça hikâye bitmez. 

• Son olarak kitabınızda birçok isme teşekkürleriniz var. Zülfü Livaneli’ye kitaba ismini verdiği için, Veli Ağababa’ya, emek haberciliğinden tanıdığımız Dilek Dindar’a. Kitap yolculuğunda size ne gibi katkıları oldu? 
Bu kitap biraz kişisel ilişkilerle yol aldı. Hiçbir kurum bizi desteklemedi. Veli Ağbaba lojistik destek sağladı. Dilek beni çok iyi tanıdığı için bana dair birkaç kelamı oldu.
Büyük İnsanlık’ı kitap adı olarak öneren ise Zülfü Livaneli oldu. Biliyorsunuz Nazım Hikmet’in şiiri, Livaneli’nin de bestesidir Büyük İnsanlık. Daha trajik bir şey anlatayım: Adı Büyük İnsanlık kitabın ama şiiri içine koyamadık. Şiir için YKY’den izin istedim, telife tabii olduğunu herhangi bir satırını telifsiz kullanamayacağımı söylediler. Ben de zamanında “vatan haini” diyen zihniyet şimdi Nazım’dan para kazanıp bir de şiirlerini satıyor. Buna hizmet etmeyeceğimi söyledim.